Hem Barselonalılar hem de Erbilliler için geçerli iki tespitten söz etmeliyiz: Öncelikle güçlü ve geniş özerkliğe sahip iki bölgenin halkının ayrılık isteği olmayan kesimleri referandum hakkı tartışmasından itibaren merkezi hükümetin baskısı arttıkça milliyetçi/ayrılıkçı kampa daha yakın tercihler geliştirdiler

Barselona’dan Erbil’e bakmak!

Hakan Güneş - Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) referandum tarihinden 6 gün sonraya İspanya’nın Katalan Özerk Bölgesi de referandum randevusu vermiş durumda. Toplumsal ve coğrafi düzeyde önemli farklılıklarına karşın ilginç benzerlikleri olan iki ayrılık referandumu da barındırdığı yüksek çatışma riskleri ile gündemin en üst başlıkları arasında yerleşmiş durumda. Bu bakımdan tüm Avrupa, Barselona’yı tüm Ortan Doğu ise Erbil merkezli gelişmeleri artık gün be gün değil, saat be saat izleyecek gibi.

Katalonya’nın kritik günü
Irak bünyesinde yer alan Kürdistan bölgesindeki halkın ve siyasilerin uzun süredir bağımsızlık arzuladıkları ancak şartların elvermemesi nedeniyle bu amaçlarını ertelediklerini biliyoruz. Başkenti Barselona olan Katalan bölgesinde ise ne şartlar ne de halk ve siyasilerin bağımsızlık yaklaşımı Irak Kürt bölgesindekine pek benzemiyor. Daha doğrusu benzemiyordu: 2010 yılına kadar neredeyse tüm kamuoyu yoklamaları Katalonya halkının yüksek oranda İspanyalılık/Katalanlık aidiyetlerini bir arada benimsediklerini gösteriyordu. Keza politik olarak ayrılık eğilimi uzun bir süre yüzde 40 sınırına bile yaklaşmamıştı. Ancak son 10 yıl içerisinde ibreler yön değiştirdi.

Ülkede kendini sadece Katalan olarak tanımlayanlar (kendilerini hiç ama hiç İspanyalı görmeyenler) yüzde 25’in altında olmakla beraber halkın yüzde 50’sinden fazlası politik olarak bağımsızlık yönünde eğilim gösteriyor. Üstelik Madrid buna olmaz dedikçe sanki daha çok insan sokağa çıkıyor ve daha çok kararsız bağımsızlığa evet demeye meylediyor. Referandumda ayrılma seçeneğine hayır oyu kullanacak olanların dahi sandık kurulması konusunda demokratik hassasiyet taşıdıkları görülüyor.

Bağımsız araştırmalara Katalonya halkının yüzde 70’den fazlasının bağımsızlık referandumunu meşru demokratik bir hak olarak gördüğünü gösteriyor. Üstelik Madrid bastırdıkça bu oran daha da yukarı çıkıyor. Hayır diyeceği bir referandumu meşru görecek demokratlık düzeyinin Orta Doğu’ya henüz uğramamış olduğunu belirtmemize gerek olmasa gerek.

Konu ne para, ne de etno-dilsel haklar!
Bilindiği üzere Katalonya kişi başı milli gelir bakımından gerek İspanya gerekse Avrupa Birliği ortalamalarının üstünde bir refaha sahip. General Franco rejiminin sonlanmasını takip eden yıllarda yenilenen Anayasa ile İspanya’nın özerk bölgelerinden birisi olarak tanımlanmış. Bu özerklik tanımı Katalanlara bölgelerinin tamamında kendi dillerinde eğitim-öğretim, yayın vb olanaklar sağlamış durumda. Bölgesel parlamento ve hükümet sahibi olan Katalanlar dış anlaşmalar yapamamak ve ordu sahibi olamamak dışında bir ulus-devlette bulunan pek çok niteliğe sahip.

Yeri gelmişken kıyaslamak gerekir ise Irak Kürdistan Bölgesi de Irak bütünlüğü için de benzer özellikler barındırıyor. Yani özetle Irak ortalamasından daha müreffeh bir bölgeye sahipler ve özerklikleri son derece geniş haklar barındırıyor. Hatta IKBY’nin Katalonya’dan fazla olarak yerel bir ordusu ve tartışmalı olmakla beraber altına imza attığı dış ekonomik antlaşmaları bile mevcut. Bu yazıda Kürtler neden bu referandumu istiyor yahut neden “evet oyu kullanacaklar” konusunun detaylarına girmeyeceğiz. Bunu daha önceki yazılarımızda ele almıştık. Bu kez konuya biraz Barselona’dan bakarak şu soruya yanıt arayalım: En geniş manada özerklik hakkına sahip bölgeler, ülke ortalamasının üstünde refaha da sahip iken neden riskler barındıran bağımsızlık yönünde adımlar atarlar?

Fısıldaman konuşmak, ayrılarak bir arada yaşamak!
Katalanların 40 yaş üstü kuşakları için Franco döneminde dil ve kültürlerine yönelik kısıtlama ve aşağılayıcı tutumlar hala Madrid’den ayrılma fikrinin canlı gerekçeleri. 40 yaş altı kuşak ise son derece gelişmiş özerklik şartlarında yetiştiklerinden İspanyalılık ve Katalanlık kimliklerini birbirine paralel, bir diğerinin tamamlayıcısı aidiyetler olarak yaşadılar. Daha yaşlıların fısıldaşarak Katalanca konuşmak zorunda kaldıkları günler gençler için tam idrak edemedikleri tarihsel bir anlatı iken Madrid’in Barselona üzerinde baskıyı arttırdığı her geçen gün büyüklerin anlattığı “baskıcı-sömürgeci İspanyol” imajı yeni kuşaklar içinde deneyimlenen bir olgu haline dönüşüyor. Sanki Madrid her sandık kuramazsınız dediğinde, referandum komitesinden yetkilileri tutukladıkça, oy pusulalarına el koydukça Katalanlara faşizm ve sömürgecilik geçmişinin geride kalmadığını anımsatıyor. Yeni kuşaklar için Katalan milli anlatısı tarihsel bir deneyime dönüşüyor.

Irak Kürt bölgesi için de 30 yaş altındakiler için Arap milliyetçiliğine ilişkin bir ucunda Halepçe diğer ucunda gündelik aşağılanmayı barındıran tecrübeyi daha ziyade dinlediler. Ancak Katalanlar’dan farklı olarak IŞİD’in Erbil’i dahi birkaç saatte ele geçirebileceği bir mesafeye gelmesini sadece iki yıl önce tecrübe ettiler. Şimdi onlara ambargo uygulayan ülkeleri ve Bağdat’ın ise maruz kalacakları felakette yanlarında olmadığını kimsenin onlara anlatması gerekmiyor: 10 yaşını aşkın her Kürt bunu hafızasına kazımış durumda. Elbette IŞİD’in Bağdat’ı ya da Araplığı temsil etmemesi hatta Erbil kadar Bağdat’a da düşmanlık etmiş olması son 3 yılda yaşanan korkunç güvenlik sorunlarının Irak’tan ayrılmanın başlıca gerekçesi olamayacağını da gösteriyor.
barselona-dan-erbil-e-bakmak-359029-1.
Aslında tam da bu noktada hem Barselonalılar hem de Erbilliler için geçerli iki tespitten söz etmeliyiz: Öncelikle güçlü ve geniş özerkliğe sahip iki bölgenin halkının ayrılık isteği olmayan kesimleri referandum hakkı tartışmasından itibaren merkezi hükümetin baskısı arttıkça milliyetçi/ayrılıkçı kampa daha yakın tercihler geliştirdiler. Merkezin halkı kucaklamaktan uzak dili ve özellikle polis veya ordu gücünü kullanacağı iması halkın aslında o kadar da gönüllü birlikte olmadıklarını tecrübe etmelerine neden oluyor. O vakit önce ayrılıp sonra yeniden nasıl özgür bir birliktelik yaratacağımıza bakalım demek istiyor azınlıktakiler.

Barselonalılar için ayrılık eşit seviyeye gelmek demek, çünkü Avrupa Birliği içinde sınırlar, vizeler, gümrükler, ayrı para birimi vb. zaten olmayacağı için bu Madrid ile yeni ve eşit şartlarda başka bir mukavele akdetmek anlamına gelecek. Elbette Madrid bunu hiç ama hiç kolay kabul edecek gibi değil ve Katalanların da eli uluslararası destek konusunda çok da güçlü değil. Erbil ve Barselona’nın ayrılık isteğine eşlik eden ikinci bir ortak özelik de her iki referandumun da merkezi hükümet rızası ve anayasaya aykırı olarak gerçekleştirilmesi neticesinde uluslararası tanınma süreçlerinin uzun ve dolambaçlı yollardan geçecek olması.
Katalanların oylamalarını tamamlayabilirlerse katılım oranları ve oy tercihlerinin toplam nüfusa oranları üzerinden bir tartışma yaşanacak gibi. Irak Kürdistan Bölgesi’nde ise katılım oranı oldukça yüksek ve bağımsızlık isteğini ezici çoğunlukla ortaya koyan bir referandumun ardından “devlet ilanı”nın nasıl bir süreçten geçeceği ya da geçemeyeceği konusu ilk emareleriyle konuşulmaya başlandı.

Kürt referandumu ve uluslararası tepki:
Kürdistan referandumuna yönelik en sıcak değerlendirmelerden birisi Amerika’nın kuzey komşusundan geldi: Kanada tanıma anlamına gelmese de ilk tanıyacak ülkelerden olacağı sinyallerini veriyor. Erbil’e silah sevkiyatını sürdürüyor. Almanya ve Fransa keza “tanımıyoruz” ifadelerine başvurmaktan imtina ederek sükûnet ve arabuluculuk teklifleri ile orta ve uzun vadede Bağdat’tan ziyade Erbil’den yana tutum alacaklarını ortaya koyuyorlar. Öte yandan Rusya ve ABD farklı gerekçeler de olsa sürecin dondurulmasını teklif ediyor. Rusya açısından bu süreç Ortadoğu’daki müttefikleri olan Tahran ve Bağdat ile karşı karşıya gelmemek üzerine kurulu bir yaklaşımı yansıtıyor. Öte yandan Rusya’nın genel olarak Orta Doğu siyasetinde her geçen yıl Kürt hareketleri ve bölgesi ile de daha gelişkin ilişkiler kurduğunu akılda tutmak gerekli. ABD açısından ise eleştirinin daha ziyade “zamanlama” konusuna bağlı şekillendiği görülüyor. ABD referandumu tanımayacağını ancak bağımsızlık talebinin müzakere edileceği bir sürecinin garantörü olacağı sinyallerini uzun süredir çok açık biçimde ortaya koyuyor. Buradan hareketle gerek İran ve Türkiye’nin gerekse Irak Merkezi Hükümetinin IKBY’ye askeri müdahalesine de karşı tutum alacağı anlaşılıyor.
Katar dışında bölge Arap ülkelerinin yüksek sesle referanduma karşı açıklamam yapmaması orta ve uzun vadede Erbil’i rahatlatan faktörler arasında. Öte yandan ülkenin IKYB’yi kara ve hava sahalarıyla kuşatacak güçte olan İran ev Türkiye gibi son derece güçlü iki komşu Erbil’in önündeki en büyük engel olarak duruyor.

Doğrudan askeri müdahale seçeneğinin karşısında sahadaki güçlüklerin yanında ABD’nin durması nedeniyle Ankara ve Tahran’ın ekonomik ambargo ve siyasal baskı yoluyla referandumdan devlet ilanına gitmesi muhtemel süreci olabildiğince uzatmaya çalışacakları ve mümkün olan her fırsatta söz konusu devletin idari-teritoryal sınırlarını küçültecek manevralara kalkışacakları anlaşılıyor.

Salt zamanlamasının bir hafta arayla yapılıyor olması ve hukuki statülerindeki benzerlik bile önümüzdeki günlerde Erbil ve Barselona’daki gelişmeleri birbirleriyle ilişkili düşünmeye sevk edecek.