Senaryosunu Bartu Küçükçağlayan’ın yazdığı ve başrolünde de yine kendisini gördüğümüz ‘Bartu Ben’ dizisi, Blu TV’de yayınlandı. 10 bölümlük hikâyede Küçükçağlayan, az ünlülük serüveniyle karşımıza çıkıyor. Sinema ve tiyatro sektöründeki abukluklarla alay eden dizinin “ana akımın trollenişi” olduğunu ifade eden Küçükçağlayan’la bir araya geldik ve diziyi konuştuk

Bartu Küçükçağlayan: Sektörü trolledim

BURAK ABATAY

Fotoğraflar: Zeki Çelik

Senaryosunu Bartu Küçükçağlayan’ın yazdığı ve başrolünde de yine kendisini gördüğümüz ‘Bartu Ben’ dizisi, Blu TV’de yayınlandı. 10 bölümlük hikâyede Küçükçağlayan, az ünlülük serüveniyle karşımıza çıkıyor. Dizi, sinema ve tiyatro sektöründeki abukluklarla alay eden dizinin “ana akımın trollenişi” olduğunu ifade eden Küçükçağlayan’la bir araya geldik ve diziyi konuştuk.

► Başarısızlık senin için ne ifade ediyor Bartu?
Başarısızlık mı? Başarısızlık hayal uğruna verilen bir çaba gibi geliyor. Bir noktaymış gibi gelmiyor bana. Devam eden ya da dönüşen bir şey olarak düşünüyorum başarısızlığı. Aşçıysan ve başarısız olmuşsan yemek kötüdür. Ama hayatta öyle olmuyor. Bir şekilde dersler olarak, yeni hayallere dönüşen şeyler oluyor başarısızlık.

bartu-kucukcaglayan-sektoru-trolledim-542659-1.

►Bartu Ben’de az ünlü hikâyesi izliyoruz. Az ünlü olmak ayıp bir şey gibi mi görülüyor? Dizi bunun eleştirisi mi?
Ayıp bir şey asla değil. Aslında o halkın kahramanını konumlandırdığı yer olarak kullandığım bir şey. Yoksa kimse ben az ünlüyüm diye yaşamıyor. Ünlülük zaten saçma bir şey. Neyle ünlü olduğun da saçma. Leonardo Da Vinci de ünlü ya… Ünlü hatta gitgide etrafta çoğalan da bir şey olduğu için o tanım biraz değişti. Oyuncuların da kafası karıştı biraz. Instagram’da daha fazla takipçileri olup ünlü olanları hor görmeye başlayan oyuncuları gözlemliyorum bir süredir. “Biz oyuncuyuz ama onların daha fazla takipçisi var. Onlar daha mı ünlü?” diye düşünüyorlar. Biraz da oradan ilgilendim ben. Ne kadar ünlü olursan ol, yanına biri geldi mi o değişiyor. Sen ünlüyüm diyorsun ama Yavuz Bingöl’le masada oturuyorsun, e o daha ünlü. Ama sonra Yavuz Bingöl’ün yanına atıyorum Recep Tayyip Erdoğan geliyor ama o daha ünlü oluyor… Ünlülük sanal bir mertebe aslında.

Kendimi de trolledim
► Diziyle beraber sektörü de trollüyor musunuz?

Evet, tabii.

► Ne ölçüde?
Kendimi trollediğim kadar sektörü de trollüyorum. Sadece sektörü değil. Benim kuşağımın maruz kaldığı bir düzeni trollüyorum. Kasap olsaydım, bir kasabın hikâyesi üzerinden bunu anlatırım. Bir oyuncu olduğum için reflekslerim daha fazla sektör ve maruz kaldıklarım üzerine olduğu için oralarda geçti yolum.

► Nelere maruz kalıyorsun?
Dizimde anlattığım şeyleri. Haha!

► Dizi, film ve tiyatrodaki ‘saçmalıkları’ da konu ediniyorsun. Ama bir de bizim neslimizden bahsettik. Bize öğretilen saçmalıklar ne ölçüde işleniyor dizide?
Ben aslında bilgisayar karşısına oturup rahatsız olduğum şeylerden bahsetmeye çalıştım. Başıma gelsin ya da gelmesin, görüp bahsetmek istediğim şeylerden. Mesela bir kızla bir sahnem vardır, bir buçuk sayfadır; biz onunla muhabbet ediyor gibiyizdir. Ben üç saniyesinde rahatsız olduğum bir şeyden bahsedebilirim. “Dubai’yi hiç sevmiyorum abi orada hiçbir şey gerçek değil. Trabzon… Orada her şey gerçek” gibi bir şey diyebilirim mesela. 3 saniyede başka şeyleri eleştirebilecek bir fırsatım olduğunu gördüm bu diziyi yazarken. O yüzden genel olarak bu yaşa kadar biriktirdiğim, bana yerleşen ve laf etmek istediğim şeyleri kullandım. Türk kızlarından, “hazır ayaktayken su getir” denmesinden bile bahsettim bu dizide. Rahatsız olduğum için.

bartu-kucukcaglayan-sektoru-trolledim-542661-1.

► Bunları bir TV kanalında yapman mümkün olabilir miydi?
Hayır. Ama bir ölçüde eğer bu bir TV dizisi olsaydı buna göre de bir kılıf bulmaya çalışırdım. Aslında tam anlamıyla hayır diyemem. Zekice düşünürsen yapman mümkün. Mesela, TRT’de Leyla ile Mecnun’da erik yiyip kafaları güzel olan adamlar vardı. Bir şekilde senin amacın bir şeylere işaret etmekse bence yapabilirsin. Siz nasıl gazeteyi çıkarmaya devam ediyorsanız, onun gibi bir mücadeleyse bu, TV’de de bu dizi gibi bir şey yapabilirdin.

► Özgür fikirleri bir araya getirmek için internet televizyonculuğu meselesi ne kadar önemli?
Önemli. Özgür fikirleri nerede olduğu önemli değil ama. Hatta bunun güzel örnekleri YouTube’da var. Gençler, kameralarını karşılarına alıp içine baka baka konuşuyorlar. Ne anlattıkları önemli değil. Ama hiç değilse insanlar düşündüklerini söyleyebiliyorlar. Hem bunlar için aşırı derecede fırsatlar var. O yüzden bu çağın en büyük kıyaklarından bir tanesi internet. Ne kadar önüne geçilmeye ne kadar susturulmaya çalışırsa çalışılsın, bir şekilde bir çocuk gecenin 4’ünde ailesi uyurken telefonu açıp internete bir şeyler yükleyebiliyor. Bu önemli bir şey. Bu yüzden internet televizyonculuğu da bunun bir şekilde bir parçası. Asıl olay, söylemek istediğin dert ve onun kaç kişiye ulaşmak istediğini dert edip etmemen.

bartu-kucukcaglayan-sektoru-trolledim-542662-1.

► Okuyucular için bir miktar spoiler olmasından korkuyorum. Ama Bartu, bütün bir dizi boyunca sektörü eleştirirken, sonunda bunun tam tersini yapıyor. Bu bir çelişki mi?
Hayır, çelişki değil. Bu hayatımızda her zaman karşımıza çıkan bir şey bu. Kâğıt üstünde ya da dramatik yapılarda, eserlerde, bir şeyi yapmam diyen karakterin bir şeyi yapmadığını görmemiz daha sık karşılaşan bir şey herhalde. Ama hayatta böyle şeylerin kırılmasına çok fazla şahit oluyoruz. Ya da ben şahit oluyorum. Biz bir sanat eseri içerisinde değiliz ya, başı-sonu, giriş-gelişme-sonucu olmayan bir hayatta olduğumuz için fikirler çok farklı koşullara göre çok fazla değişiyor bence. Bu bir çelişki değil o yüzden. Mecburiyet de değil. Sadece, “hayat böyle değil midir zaten?” dedirten bir şey.

► En başta o yüzden başarısızlığı sormuştum. Bu bir mağlubiyet mi?
Gideceği yeri bilmiyoruz. Evet, başında da konuştuk ya, mağlubiyet olarak not vermek istemem böyle bir şeye. Oradan da iyi bir şey çıkabilir. İyi bir şey çıktıktan sonra mağlubiyet mi değil mi, çok da önemli değil. Ama karakterim için seyreden birinin empati kurabileceği bir nokta orası. Çünkü bizim için özdeşleşebileceğimiz bir kanca. Mağlubiyet değil de bir olta diyebilirim.

İnsanların kafası karışık
► Şimdiki gençlik çoğu zaman aşırı derecede çok umutsuz. Bartu Ben’in bu umutsuzlukla kurduğu bağ nasıl?

Bu diziyi benim yapıp seyrettirebilmem bile bir hayalimi gerçekleştirdiğim için baya umutlu bir şey. Hem de gerçekten söyleyecek sözlerimin olduğunu fark edip söyledim. Bunların da insanlara ulaştığını gördüğüm günlere geldim şu anda. O yüzden benim için aşırı umutlu. İnsanların hemen hepsi varoluşsal sorular düzleminde kafaları karışık bir şekilde ilerliyorlar. Bu 1300’lerde de böyle, 2000’lerde de böyle. Bizim Büyük Ev Ablukada’da da kullandığımız bir slogan var, “Umutsuzluğa alışmayın” diye. Bunlar etrafta var, umutlar, umutsuzluklar. Hangisinin elini tutmak istiyorsan o saat, o yıl o değişiyor.

bartu-kucukcaglayan-sektoru-trolledim-542664-1.

► Kendi dizini çektin diye, sana narsistsin diye eleştiriler geliyor mu?
Narsizme bayılıyorum! Hahaha! Eleştiri olarak gelmedi. Diziye farklı okumalar yapabilirsin, tamam mı? Uzaktan baktığın zaman bu herif kendi bir şeyini anlatıyor diyebilirsin. Ama bir yandan da kendimden baya sıyrılıp başka bir şeyin hikâyesini de anlatıyorum. Ve bunu birazcık şu an övüyor olmam da narsizmin ne kadar yüksek seviyelerde olduğunu ispatlamış da olabilir. Orada değişik bir denge var, dizinin okumasıyla ilgili. Egosuyla aşırı barışık bir adamın anlattığı bir hikâye olarak da yorumlayabilirsin. “Abi bu herif ne anlatıyor? Kendine toz kondurmuyor” noktasında da okuyabilirsin. Değişik bakışlarla değişebilen bir vaka Bartu Ben dizisi.

► Dizideki karakterlerin sendeki temsiliyetlerini merak ediyorum…
Elbette karşılıkları var. Bazıları benim bazı duygularımı, bazıları hayatımdaki bazı figürleri temsil ediyor. Bazıları da benim yıllarca terapiye gidip kendi hakkımda fark ettiğim şeyleri bana söylemesi için oluşturduğum karakterlerden oluşuyor. Bazıları 20’li yaşlarda yaptığım hatalardan oluşuyor. Bazıları benim etrafımda gördüğüm şeyler. Şöyle bir şey yazmıştım ben: “Laflarım insan oldu.” Gerçekten kafamdan geçenleri insanlara çevirerek bir şey yapmaya çalıştım. Duyguları insanlaştırmaya benziyor biraz. Onlara kıyafetler giydirip, birbirleriyle konuşturuyorsun.

► Dizide bir yandan da tahmin edilemez bir olay örgüsü var.
Neden var biliyor musun?

► Neden?
Çünkü ben de ne olacağını bilmiyorum. O yüzden. Bu diziyle ilgili en sevdiğim şey bu. Bir arkadaşım geçen gün dedi ki, “Dördüncü bölümü seyrediyorum, bu dizi nereye gidecek, en ufak bir fikrim yok.” Ben de dedim ki, “Ben de dördüncü bölümü bitirirken bu dizi nereye gidecek en ufak bir fikrim yoktu.” Çünkü bir seyircinin seyrettiği, bir yazarın yolculuğu, onun neler hissetmenizi istediğiyle alakalı bir alışverişi barındırıyor içinde. Ben biraz acemi olduğum için bu konuda, o acemilik biraz yardımcı oldu bana. Bunu sonradan fark ettim. Ben eğer 1 sezonu, 10 bölümü kafamda “ilk 3 bölümde şöyle, kalanında şöyle olacak” deseydim, onu seyreden birileri bunu kestirebilirdi. Ona göre planlıyor insan beyni. O dramatik yapıya göre yazınca o hissedilebiliyor. Ben izlediğim dizilerde ne olacağını sesli bir şekilde söyleyip tahmin edebiliyorum. Milyonlarca şey seyrettik, atla deve değil. Müthiş şaşırtıcı şeyler değil. Bu tahmin edilemez olayı benim hoşuma gidiyor. Bu benim acemiliğimin bir eseri.

► Hep acemi kalmak gibi bir korkun var mı?
Turgut Uyar’ın “Korkulu Ustalık” kitabında “efendimiz acemilik” diye bir bölüm vardır. Korku diye bir şey olamaz. Bir şeyleri öğrendiğimi anladığım an benim beynim s*çıyor. Aa bu iyiye gidiyor dediğim an s*çıyorum. Dikkatimi filan kaybediyorum.

bartu-kucukcaglayan-sektoru-trolledim-542660-1.

► Senin şarkılarında da böyle bir hava var. Sözlerde de, müzikte de…
Bu biraz da benim beynimle, semptomlarımla alakalı. Beynim lineer bir şekilde çalışmıyor. Çağrışımların baya bir yeri var. Bir dönem saçma şarkı sözlü şarkılar gibi bir şekilde label’lıyorlardı. Ben bunu saçma buluyorum. Haha! Çok saçma gelmiyor mu sana da? Kendi içlerinde bir duygusal bağ ile seni yakalayabiliyorsa, bir yerlerden birbirlerine bağlandıklarını bir gün keşfedebilirsin. Bu dizi de mesela öyle. 10 bölüm olarak yayınlasaydı, birinci günde 10 bölümü bir film gibi seyretselerdi daha farklı yorumlar olurdu. Bölüm bölüm seyrettiğin zaman saçma bir dizi gibi gelebilir ama bir bütüne oturduğu zaman seyredende duygulara temas eden bizi bence.

Üretmenin her türlüsüne varım
► Böyle bir senaryo yazdıktan sonra bir roman da yazmak ister misin?
Ben her şeyi yapmak isterim. Ama şu an onlardan olmak istemiyorum. “Roman da yazmak isterim” diyen adam olmak istemiyorum. Üretmenin her türlüsünü varım. Aşçılık da yapabilirim.

► Dizinin sonunda künyede isimlerin sonuna ‘ben’ eklemişsin. Cemre Ben, Nazlı Ben gibi. Bu neden?
Dizinin son sahnesinde seyreden insanların Bartu ile özdeşleşebileceklerini düşündüğüm bir yerdi. O hareketle de ekibi de buna da dâhil etmek istedim. Hepimizin başına gelebilecek bir macera olduğunu gösterebilecek bir numara. Andrea Arnold’un bir filminde künyede bütün isimleri alfabetik bir sırayla yazmış. Hiçbir şekilde ne iş yaptıklarını yazmamış. Kadın, bir film bittikten sonra bile yaratıcı bir şeyler sunabiliyor izleyiciye düşünmüştüm. Hoşuma gitmişti.

***

Kariyerimin başında salakça bir şey yaptım

bartu-kucukcaglayan-sektoru-trolledim-542663-1.

► 9. bölümde bara girmeye çalışırken, Öner Erkan’ın bara alındığını ama Ahlat Ağacı’nda oynadı diye değil; Çukur’da oynadığı için alındığını söylüyorsun…
Kariyerimin bir dönemin ben şöyle salakça bir şey yaptım: Dizide oynayan Bartu başka biri, müzik grubu olan Bartu başka biri, Çoğunluk filminde oynayan Bartu başka biri olarak davrandım. İnsanlar sokakta beni hangisine göre çevirirlerse onlara farklı bakış açılarıyla davranacak kadar ayırmıştım onları. Sonra bunun zorluğunu aşırı çektim ve çok saçma bir şey olduğuna karar verdim. Bunu bana yazdıran o günlerden kalmış bir alışkanlığın bir yansıması. Ama Çukur’da oynuyor diye de alabilir, Nuri Bilge Ceylan filminde oynuyor diye de alabilir. Aslında entelektüel bir düzeyde ikisinin farklı sınıflandırılmaya sahip olmasından bir şekilde rahatsızım ben. “Öner orada içeri alınsın. İnsanlar içeri alınsın” bakış açım var. O lafı da orada etmek zorundaydım. Çünkü Nuri Bilge Ceylan’ın yalnızlık ve mutlu ülkesinde de en azından oyuncular barlara girebilsin.