Sanırım bir çoğumuz üzerimize alınıp kızmış olsak da 3 çocuk tavsiyesinin ana hedeflerinden biri aslında Başakşehir dostlarım

Başakşehir; sahibinden kiralık yaşamlar...

> UMUT YİĞİT @umut_yigit

M.S 2015 aylardan Ağustos, insanlık kötü durumda. İlkel kabileler az da olsa mevcut, aralarına girebilmek imkansız. Zaman zaman çağın gerisinde olduğu düşünülen şeylere kinaye aracı olarak kullanılmanın ötesinde yerleri yok hayatımızda. Biz çok değiştik, onlar hala aynı. Onlar bu kadar aynıyken, biz insanlar onlara, yeri geldiğinde yamyam bile diyoruz. Oysa bizler için ilkel olma durumu oldukça göreceli, hiç çıplak gözle şahit olmadık onların hayatlarına. İlkokul sınıflarında dünya tarihinin resmedildiği çağ tabloları vardı. Çağ açıp kapamaya kimin karar verdiğini bilmiyorum ama insanlığın gitgide geliştiğine inandırılmıştık tablolara baktıkça. Meğer hepsi hakikaten birer temsilden ibaretmiş, kandırılmışız.

Hiç o tablolarla uğraşmamıza gerek yok. Yakın tarihimiz oldukça acı verici. Hele ki yerel seçimli 1994 senesi. Seçim sonrasında sırtımıza yüklenen taş, şimdilerde kayaya dönüşmüş durumda. Ülkede bu yükle yaşamak zor ve masraflı. Pakistan dağlarında yaşayan “ilkel” Kalash kabilesi mensuplarına bu durumu anlatmış olsak, mültecilik politikası geliştirebilirler bizler için. İkna olmazlar ise ihtimali geliştirmek adına onlara Başakşehir’den bahsedilebiliriz ve süresiz oturma izni bile edinebiliriz. Çünkü kalash kabilesi ne kadar özgün ise Başakşehir o kadar yapay. Adeta plastik. Bu yapay şehrin 1994 yılında uzun gölgeli ihtiraslı bir abi tarafından temeli atıldığında, bulunduğu bölge 80li yıllardan itibaren tavuk kanadının çöp olmadığını çoktan akıl etmiş olan göçmenlerin yaşadığı bölgeymiş. O tarihten sonra binlerce toplu konutun demirini betonunu taşımakla görevlendirilmiş. Göçmenlerin çoğu tekrardan göçmüş. Yerlerini yepyeni bir burjuvaziye bırakmışlar. Öyle bir burjuvazi ki bu, onu burjuvalaştırana sadakati sonsuz.

Karash kabilesi mensuplarından biriyle karşılaşırsanız Başakşehir’de yaşayanların Başakşehirli’den başka dostu yokmuş gibi davrandığını mutlaka söyleyin. Başka bir inanış şekline, yaşam tarzına, hele ki o kıyafet seçimlerine pek sevecen yaklaşmazlar. Zaten öyle olsaydı zorunluluk teşkil etmeyen durumlar dışında da uğrayabilir, hatta orada yaşayabilirdik. Çünkü Metro, duble yollar, viyadükler, sık kalkışlı otobüs hatları gibi imkanları en çok Başakşehirliler hak ediyor. Şehrinizin belediyesine ait futbol takımını bile. Başakşehir FK ülkenin en üst seviye futbol ligine damdan düşercesine dahil olalı çok olmadı. İlçeye aidiyet duygusu gelişsin diye tasarlanan planlara mis gibi bir stadyum bile eklendi. Stadyuma uğrayan olmasa da yön tabelalarındaki varlığı gurur okşamak yeterli görünüyor. İlçenin merkez bölgesi toplu konutlardan oluşurken, bu merkezde 40’a yakın cami, kolejleri saymazsak 30’a yakın da okul bulunur. İlçe çapında İmam Hatip Okullarının mezunlar derneği bile vardır, adeta bir ekolün simgesidir. En az büyükşehir belediyesi kadar çalışan ilçe müftülüğü ise ülke çapında yarışması yapılsa, yılın en çok çalışan müftülüğü ödülüne yıllarca ambargo koyabilir. Başakşehir’de eğitim denince önce müftülük akla gelir.

Sanırım bir çoğumuz üzerimize alınıp kızmış olsak da 3 çocuk tavsiyesinin ana hedeflerinden biri aslında Başakşehir dostlarım. Bölge halkı bu sayede hayatını dizayn ederken düşünmek zorunda kalmıyor olsa gerek. Onlar için 120 ekran televizyon aracılığıyla doğru yolu çizen uzun bir adam ve İslami psikoterapistler mevcut. Siz hiç üzerinize alınmayın. Takkesiz top oynamayan bir gençlik inşa edilirken, bu gençler yaz okulu eğitim programlarında Kur-an eğitimi, tekvando ve at biniciliği dersleri alırlar. Böyle bir anlatının içinde sanki bölgeden hiç muhalif bir ses çıkmıyor zannediyorsanız yanıldınız. Protesto hakkının bilincinde olan bölge halkı 5.etapta açılan ilk tekel bayisini imza toplatmak suretiyle kapattırmış, dış mihrakların maşası olduğunu düşündükleri Carrefour’un alkollü içecek reyonunun kurulumuna müsaade etmemiştir.

Artık Kalash gibi tüm kabileleri esprisi malzemesi yaparken dikkatli davranmak gerektiğini düşünüyorum. Aynı canlı türünün temsilcisi olduğumuz milyarlarca insanla aynı yerküreyi paylaşıyorken bir başka türdeşimize karşı hiyerarşik bir konumlandırma güdüsüne sahipsek. Hiç öyle “sistem bu”, “ böyle gelmiş böyle gider” demeden düşünmek durumundayız. Her şeyi denemiş olmanıza rağmen ağacınız meyve vermiyorsa, her şeyi denememişsinizdir. Toprakla ilgilenmek dertlere deva olabilir. Çünkü yapay hayatların plastik halini yüzyıllar boyu kabul etmeyecek olan yine topraktır.