Yeşilçam’ın hem yapımcı hem de yönetmen kimliğiyle en önemli isimlerinden Ertem Eğilmez’in hayatı, geniş kapsamlı bir kitap çalışmasına konu oldu. Gökhan Akçura, Ertem Eğilmez’in başarısını ‘insancıl’ oluşuna bağlıyor.

Başarısının sırrı insancıl oluşuydu
Ertem Eğilmez. (Fotoğraf: İBB)

Erkin Can SEYHAN

Türk sinemasının en önemli yapımcı ve yönetmenlerinden olan Ertem Eğilmez’in yaşamına ve sinema yolculuğuna dair pek çok anekdot, İBB Yayınları’nın ‘Ertem Eğilmez’ isimli kitabında buluştu. İBB Yayınlar Koordinatörü Cengiz Özkarabekir ve yayın yönetmeni Ahmet Bozkurt’un öncülüğünde Agah Özgüç, Cem Pekman ve Gökhan Akçura’nın çalışmalarının bir derlemesi olarak yayınlanan arşivlik çalışmanın editörü Deniz Demirbağ. İstanbul ve Türkiye’nin kültür-sanat belleğine önemli katkılar sunan kitap özelinde Ertem Eğilmez’in özel yönlerini, senarist ve yazar Gökhan Akçura ile konuştuk.

Öncelikle kitap fikrinin nasıl oluştuğunu anlatır mısınız? Kitap çıkmadan kısa bir süre evvel kaybettiğimiz Agah Özgüç’ün de yer aldığı özenli bir çalışma. Türk sinemasının en büyük isimlerinden birini yine Türk sinema kültürünün en önemli yazarlarından biriyle aynı kitapta anlatmış olmak nasıl bir duygu?

Kitap fikri, anıların kaleme alındığı döneme kadar uzanıyor. 80’lerin ortalarında Ertem Eğilmez’le çalışmaya başladım. Onun süpervizörlüğünde birçok filmin senaryosunu yazdım. Bunlardan biri de kendisinin yönettiği ‘Aşık Oldum’ filmiydi. Bu çalışmalar sırasında bazı akşamlar anılarını anlatmaya başladı. Ben de “Dur, bunları kaydedelim” dedim ve kitap fikri burada başladı. Uzun süre, parça parça, o akşam ne anlatmak isterse onu anlattı. Ama hastalığı artınca ara vermek zorunda kaldık. Daha sonra ‘Arabesk’in çekimleri ve vefatı geldi. Söyleşilerde ancak 60’ların ortalarına gelebilmiştik. Bu nedenle yarım kaldı. Bu anıların bir bölümünü Ertem Eğilmez’in ölümünün birinci yılında Güneş gazetesinde yayınladım. Ama bütününü de kitaplaştırmak istiyordum. Bunu biraz da vefa borcu gibi görüyordum. Lakin tek başına bu anıların kitaplaşması bana eksik geliyordu. Yıllarca bilgisayarımda bekleyip durdu. İBB Yayınları’ndan Ertem Eğilmez kitabı önerisi gelince ne yapabileceğimi düşünmeye başladım. Daha önce bir ‘Ertem Eğilmez’ kitabına imza atmış olan Cem Pekman’dan, Eğilmez’in sinemasına toplu bir bakış yapmasını istedim. O da özellikle popüler sinema açısından Eğilmez sinemasının farkı üzerine yoğunlaştı. Kitapta Agah Özgüç olmazsa çok eksik olur diye düşündük. Ertem Eğilmez ve Arzu Film’i hepimizden iyi tanıyordu. Filmografiyi hazırlamasını da istedik. Ne yazık ki yazılarını teslim ettikten kısa bir süre sonra onu kaybettik.

Gökhan AkçuraGökhan Akçura

Kitapta Eğilmez’in farklı işlerinden söz ediyorsunuz. Eğilmez’in gençlik anılarından, askerlik dönemlerinden veya yayıncılık dönemlerinden sinemacı kimliğine belirgin biçimde yansıyan özellikleri neler?

Ertem Eğilmez, anılarını anlatırken bu anılarda kişiliğini oluşturan ipuçlarının peşine düşüyordu. Çocukken ailenin mücevheri gibi gözetilmesi, okula yanında ‘bakıcısı’ ile gelmesinin utancı, sınıfta öne çıkan bir konumda olması onun hayata hep ‘tek başına bakışını’ hazırlayan olgulardı. Bu tek başınalık bir süre sonra liderliğe dönüştü. Özellikle üniversite yıllarını anlatan sayfalara bakarsak, Eğilmez’in dernek yönetiminden münazara başkanlığına uzanan bir önderliğe sahip olduğunu görürüz. Askerlik anılarındaki ‘müstehcen yayın yapma’ fikrinin doğuşu ise bir başka yönünün ilk adımı sayılabilir. O da tüm yaşamı boyunca koruduğu müteşebbis kişiliği. Daima riskli de olsa para kazandıracak, ama keyif de duyacağı işlerin peşinde olduğunu görüyoruz.

Ertem Eğilmez, sinemacı kimliğine tesadüfen kavuştuğunu iddia ediyor. Peki farklı deneyimlerinden sinemacılığa dönüşen yolculuğun nasıl şekillendiğini dışarıdan okumak mümkün mü?

Ertem Eğilmez’in üslubu biraz mübalağa taşır. Anlatmak istediği şeyi tersinden anlatmayı sever. Kendini kötüleyerek onu takdir etmemizi ister. Evet, yönetmenliğe bir tesadüf sonucu, biraz da zorunluluktan dolayı başlamıştır. Bunu anlatırken bizim film endüstrisi tarihimizin ‘alaylı’ tavrı ile dalgasını geçer. Kendisi yaptığı işi abartılı bir yüceltme içinde görmediği için, ‘kendiliğinden’ olan ve başkaları tarafından kuramlaştırılan yönlerine mizahi bir bakışla yaklaşır. Sanatsal, kuramsal hedefler onun açısından aydın meşguliyetinden öte bir anlam taşımaz. Ama kişiliğinin ve karakterinin getirdiği önseziler sayesinde, bugün ‘popüler sinema’ adını taktığımız akımın en önemli temsilcisi olmuştur. Yaşayıp da bu satırları okuyor olsaydı, sunturlu bir küfürden sonra, “Yok ya, bak hele, neymişim ben yahu!” diyerek kahkahalar atardı.

Kitapta Ertem Eğilmez’in çok konuşkan olduğu ve mübalağacı bir konuşma tarzına sahip olduğundan söz ediliyor. Fakat bununla birlikte filmlerde kendisinin değil oyuncuların isimleri ön plana çıkıyor. Bu o dönemin genel sinema kültürüyle mi alakalı yoksa işinde ve özel hayatında farklı bir Ertem Eğilmez mi var?

Ertem Eğilmez’in temel özelliklerinden biri de kadir bilir, emeğin hakkını tanır bir kişi olmasıdır. Her ne kadar baskın bir kişiliği varsa da birlikte çalıştığı kişilerin değerlerini çok iyi bilir ve onların hak ettikleri yeri, durumu almalarını isterdi; afişteki isimlerinden alacakları ücrete kadar. Onunla tanıştığınızda, çevresindeki insanların da saygılı tavırlarını görünce, tam tersi bir izlenim içine girersiniz. Evdeki sohbet toplantılarında çok önde, egemen ve baskın tavrı sizi şaşırtır, hakbilir Ertem’i bu resimde göremeyebilirsiniz. Oysa dediğim gibi, iş yaşamında çalıştığı insanlara çok saygılı bir Ertem Eğilmez de vardır.

Ertem Eğilmez Arabesk setinde -Fotoğraf: Gökhan AkçuraErtem Eğilmez Arabesk setinde -Fotoğraf: Gökhan Akçura

Ertem Eğilmez yalnızca filmlerde değil, 1950’lerde Tef dergisinde de dönemin birçok usta ismini bir araya getiriyor. Öncülük ettiği işlerin hemen hepsinde büyük isimleri bir araya getirmesi ve özellikle Arzu Film’in 70’lerdeki döneminde birçok ‘star’ oyuncuyla istikrarlı biçimde çalışması nasıl açıklanır?

Ertem Eğilmez’in kadroculuk yanı Tef dergisine kadar uzanır gerçekten. İstanbul’da eli kalem tutan, karikatür çizebilen ne kadar ismi varsa Tef dergisinde toplanmıştı. Arzu Film kadrosu da müthiştir. Sadık Şendil, Münir Özkul, İhsan Yüce, Ergin Orbey, Umur Bugay, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Yavuz Turgul, Adile Naşit, Kemal Sunal, Ayşen Gruda, Şener Şen, Müjde Ar, Tarık Akan, Halit Akçatepe, hemen aklıma gelen isimler. Bunlar konuşan, tartışan, düşünen ekip. Ertem Eğilmez, zaman içinde isimler değişse de, hep bir beyin takımını çevresinde tutardı. Fikirler ortaya dökülür, tartışılır, çürütülür, geliştirilir… Ertem Eğilmez, sonra bu tartışmaların da yardımıyla senaristle çalışmaya başlar. Kadro anlayışının ikinci durağı ise fimin oyuncu kadrosunun oluşumunda ortaya çıkar. Tamam, starlar da varadır bu kadrolarda. Ama en ufak rollere kadar düşünülür, taşınılır; Arzu Film ekolünden gelenler başta olmak üzere her rolün en iyi oyuncusu bulunmaya çalışılır.

basarisinin-sirri-insancil-olusuydu-1071140-1.

Bugün, toplumun gerçekliklerini anlatan ve bununla birlikte yüksek popülariteye ulaşan film sayısı gittikçe azalıyor. Eğilmez’in Arzu Film ekolü ise toplumun gerçeklerini ele aldı ve insanlar bu filmleri samimiyetle benimsediler. Arzu Film ekolünün bunu başarmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ertem Eğilmez ve Arzu Film ekolünün en önemli özelliklerinden biri de senaryoya olan kutsal bağlılıktır. Eğilmez, yıllar önce, Hollywood sinemasının İncil'i sayılan Eugen Vale'in ‘The Technique of Screenplay Writing’ adlı kitabını ele geçirmişti. Hemen çevrisini yaptırdığı bu kitap, Eğilmez'in sinema yaşamının değişmez başucu kitabı oldu. Eğilmez, bu kitabı satır satır ezberlemişti adeta. Onunla senaryo tartışmaya başladığınız an, Eugen Vale'i de karşınıza almış gibi olurdunuz. Dramatik yapı, Ertem Eğilmez'in filmlerinde bu nedenle çok önemsenmiş, tüm olgular bu ana eksene bağlı kılınmaya çalışılmıştır. Öte yandan Ertem Eğilmez filmlerinin başarısını belirleyen öge insancıl oluşlarıdır. Bu soyut ve boş bir söz değil kanımca. Ele alınan konu ne olursa olsun, Ertem Eğilmez filmlerinde insani bir boyut yakalamaya çalışır. Seyirci onun filmlerinde duygulanır, kendi ve çevresi üstüne düşünür. İnsan olmaktan hoşlanır, kendine güler, filmle bütünleşir. Bugün sinema tarihimizde "Arzu Film Ekolü" olarak andığımız bu tür filmlerin hepsi seyirci ile çok güçlü bir diyalog kurmuştur. Popüler sinemamızı oluştururken bu mirası mutlaka bugün de değerlendirmemiz gerekiyor. Türk sinemasının içine düştüğü krizin bir nedeni de, seyircisiyle bağlarını sağlam tutamamasıdır diye düşünüyorum. Ertem Eğilmez'in sineması, seyircisiyle kurduğu ilişki açısından önemle ele alınıp incelenmesi gereken bir kaynaktır.