Sümen altı ettiği duygularıyla ayakta kalan ve öfkesini ertesi güne taşıyan karakterler yaratan Djian, sürpriz sonlar hazırladığı romanlarıyla her şeyin rastgele içine doldurulduğu bir sepet değil, hem hayatın orta yerinde hem de arka sokaklarda, bir amaç uğruna eyleme geçenleri ve basireti bağlananları getiriyor okurun karşısına.

Başı ayrı sonu ayrı, hayatı ikiye bölen dipsiz kuyu

Ali BULUNMAZ

Philippe Djian; kararsızlıkların, düş kırıklıklarının, kavgaların, hızın ve kayıpların yazarı. Roman karakterlerinin muzdarip olduğu aşk sıkıntısı ve hayal kırıklıklarının peşi sıra argo cümleler, uçlara savrulma ve intikamla birlikte tanıklık ve bilgelik geliyor.

Djian’ın savrulan, sarsılan ve sırtlarında kambura dönüşmüş yanlış tercihlerden yeni bir yaşam inşa etmeye uğraşan roman karakterleri bu süreçte, birine bağımlı hâle gelebildiği gibi özgürlüğü için gözünü de karartabiliyor. Duyguları anlık olarak değişen bu sert, neşeli, sarkastik ve romantik karakterleri sayesinde Djian, sürpriz sonlar hazırladığı kitaplarıyla her şeyin rastgele içine doldurulduğu bir sepet değil, hem hayatın orta yerinde hem de arka sokaklarda, bir amaç uğruna eyleme geçenleri ve basireti bağlananları getiriyor okurun karşısına.

Djian, sümen altı ettiği duygularıyla ayakta kalan ve öfkesini ertesi güne taşıyan karakterler yaratarak okuru diri tutuyor. Bunu sağlayan bir başka şey ise yazarın kurguladığı kaotik olaylar silsilesinden yine kaos temelli 'çözümler' üretmesi.

Bahsi geçen kaotik ortam ve buradan türetilen 'çözüm', Türkçeye yeni çevrilen 'Yansımalar’da da karşımızda. Romanın başkarakteri Marc, hem iki cesetle uğraşıyor hem de kendisine isnat edilen suçların faili olmadığını kanıtlamaya çabalıyor. Kısacası Djian’ın kartviziti hâline gelen hırpalanmış kişilerin sınır tanımaz öfkesi, hırsı, mücadelesi ve gerilimi, 'Yansımalar’da da kesiyor okurun önünü.

HİKÂYEDEKİ BOŞLUKLAR

Tam bir kaos sabahına uyanan ve yatağın diğer tarafında bilinmedik bir nedenle ölen Barbara’nın cesedinden kurtulma zorunluluğuyla bunalan Marc, planlar yaparken olayların o noktaya nasıl geldiğini hatırlamaya uğraşıyor. Tabii bu arada ders verdiği akademide, unvanı ve konumuyla genç kızların kendisine gösterdiği ilgiyi 'karşılıksız bırakmadığı' her an zihnine üşüşüyor ve gözü bir kez daha cesede takılıyor: “Bu kadar genç ölmek ne saçmaydı. İnsanın isyan edesi geliyordu. Ayrıca kendisine de ne kötü bir oyun oynanıyordu. Zavallı kızın onun çatısı altında, yatağında ölmesi kendisine yönelik pis bir oyundu. Oldu olacak, neden eline de bir bıçak tutuşturulmamıştı ki? Çok acı bir durumla karşı karşıyaydı. Yüzünü buruşturdu, sonra kızı sırtına yüklendi.”

Marc’ın cesetten kurtulmasının ve aklında bin tane soru belirmesinin ardından ablası, onu ormanda gören ve sık sık sürtüştüğü bir akademisyenin yanı sıra Barbara’yı yeni yeni tanıyan annesi çıkıyor ortaya.

Marc’ın gizlemeye çalıştığı paniğine, genç kızın neden ve nasıl öldüğüne dair boşluklar ekleniyor. Djian romanı, hikâyedeki bu gedikler üzerine inşa ediyor. Marc’ın üzüntüsü ve derin huzursuzluğu da bu boşlukla birlikte büyüyor.

İstikrar ve sakin bir yaşam isterken duygularına söz geçiremeyen ve okuldaki kız öğrencileriyle sıkı ilişkiler kuran Marc, ceset öncesi dönemine özlem duyuyor. Aksiyon, hız ve macera kotasını çoktan doldurduğunu düşünürken halının altına süpürdüğü her şey (ailesinin geçmişi, erken kaybettiği ebeveynleri, okulda giriştiği mücadeleler, anlattığı yazarların yaşamıyla kendisininkinin bağlantısı vd) su yüzüne çıkıyor. Kısacası belalar üst üste geliyor, bu tuhaf ve yazısız yaşam kuralı Marc için hızla işlemeye başlıyor.

DARALAN ÇEMBER

Djian, diğer romanlarındakine benzer biçimde, birbiriyle kesişen yaşamlar üzerinden bir oyun kurguluyor. Bu oyunda Marc, tam bir sürüklenişte; yatağında ölen Barbara’nın yanı sıra onun annesi, akademideki rakibi Richard ve ablası Marianne ise oyunun diğer özneleri. Meselenin esprisi, çemberin Marc aleyhine sürekli daralması; git gide polisiye bir hâl alması ve ardından psikolojik bir gerilime dönüşmesi. Marc’ın sakin kalma ve kontrolünü kaybetme arasında salınması da cabası.

Derken ikinci cesetle baş başa kalıyor Marc; rutin bir çevirme sırasında ölen polis memuru için “talihsizliğin daniskası” diyor. Sabahın köründe cesedi sırtlanmışken “bu hayatta insanın ellerini kirletmemesi imkânsız” diye düşünüyor.

Yakın geçmişteki anların aynısını yaşadığını fark eden Marc, cesedi ittiği yarıkta kendisinin de kaybolduğu hissine kapılıyor ama “dipsiz kuyunun sağlam bir müttefik olduğunu” düşünüyor.

Kuyu, içinde debelendiği geçmişi ve şimdiyi simgeleyen bir metafor olarak kullanılıyor Djian tarafından. Marc’ın zihni, âdeta o boşluğa benziyor ve kaçmaya çalıştığı anlar, bir film sahnesi gibi orada yansıyor.

Djian’ın kurgusu, Marc’ın yıllarca okuyup üzerine ders verdiği eserlere benziyor. Başka bir deyişle yazar, okuduklarının içine (ve daha fazlasına) atarken bahsi geçen kuyunun orta yerinde iki cesetle, üstesinden gelmenin hayli zor olduğu gerilimlerle ve karmaşık ilişki ağıyla baş başa bırakıyor Marc’ı.

Nereye gittiğini kestiremeyen ve yüz yüze olduklarını anlamlandıramayan Marc için aşkın, günlük yaşamın ve iletişimin kerterizi oynuyor; hayatın kendisini hangi yöne sürüklediğini anlayamıyor, her şeyin aniden karmaşıklaştığını ve hatalarının bedelini ödediğini fark ediyor.

Djian, başı ayrı sonu ayrı bir oyun, tufan ve kaos Yansımalar’da, Marc özelinde şoke edici olaylarla hayatı ikiye bölüyor.