24 yaşında bir hukuk fakültesi öğrencisi, İstanbul’un en kalabalık caddesinin en kalabalık saatinde, başından vurularak öldürüldü.

Önder Babat devrimciydi, hakkında açılmış olan dava ve okulun açtığı disiplin soruşturması devam ediyordu. Vurulduğu gün, 3 Mart 2004 akşamı yanındaki iki arkadaşıyla Devrimci Hareket dergisinin bürosundan çıkmıştı.

***

İstiklal Caddesi’nde yürüyorlardı, Önder bir anda yere düştü. Arkadaşı Erman Öztürk, olayı şöyle anlattı: “Dergi bürosundan aşağı indik, birkaç adım attık bir anda Önder yere yığıldı. ‘Ne oldu’ dedim, başını tuttum elim kan içinde kaldı. Başına bir şey düştüğünü sandım.” Taksiyle hastaneye götürüldüğünde öldüğü anlaşıldı.

Olay yerine giden polis, caddede bir taş buldu, delil torbasına koydu. Bu taşın, Önder’in başına düştüğü ve ölümüne sebep olduğunu savundular. Başka da bir araştırma yapmadılar.

Avukat Anıt Baba’ya “Adi bir olay, savcıyı çağırmaya da gerek yok. Bu sokakta kafasına taş düşerek iki kişi öldü. Götürün bunu memleketine gömün” dediler.

Aile bu “açıklamaya” inanmayıp otopsi isteyince Babat’ın başından vurularak öldürüldüğü ortaya çıktı. Kurşun halen kafasının içindeydi. Parabellum marka silahtan çıkmış 9 milimetre çapında bir mermi. Avukat Anıt Baba, mermiyle ilgili şu bilgiyi verdi: “9 milimetre çapındakilerin yüksek enerjili kurşunlar olduğu ve uzak mesafeli atışlarda kullanıldığı biliniyor. Yüksek enerjili kurşunların, insan vücudunda kalmasının koşulu, uzak mesafeli atışla oluşur. Uzmanlar, bu silahın etkili mesafesinin 25 metre olduğunu belirtiyor. Kurşunun, hangi hızla, hangi mesafeden atıldığı ancak, kesin otopsi raporuyla ortaya çıkacak.”

***

Çıkmadı. Atışın hangi açıdan yapıldığı ortaya çıkarılmadığı gibi tanıklarla görüşülmedi, olay yeri krokisi hazırlanmadı. Olay yerinde keşif yapılmadı. Yani, hiçbir şey yapılmadı.

Babat Ailesi’ne 4 ay sonra bir telefon geldi. Aile, ismini vermeyen bir polis memurunun kendilerini arayarak, kriminal polis laboratuarında yapılan balistik incelemede, merminin üzerinde, hangi silahtan çıktığının belirlenmesini engellemek amacıyla silinti ve kazıntılar gözlendiğini ancak bu durumun rapora yansıtılmadığını söylediğini açıkladı. Adli Tıp raporunda iddia edilen silintilere rastlanmadı.

Aile, 3 Ağustos 2004’te de ön soruşturmayı yürüten görevliler hakkında Beyoğlu Savcılığı’na suç duyurusu yaptı, Önder’in başına taş düştüğü konusunda ısrar ederek gerçek ölüm nedenini kapatmaya çalıştıklarını, olay yerinin krokisini çizmediklerini, olay yerindeki ve yakınlarındaki tanıkların ifadelerinin alınmadığını ifade ettiler.

Gerçekten de polis her gün yüz binlerce insanın geçtiği İstiklal Caddesi’nde sadece olay anında orada bulunan bir garsonun ifadesini almıştı. Halen de Babat’ın yanındaki arkadaşlarından başka dosyada sadece o garsonun ifadesi bulunuyor.

***

Faillerin bulunmasıyla ilgili hiçbir adım atılmazken görevi ihmalden soruşturulan polisler hakkında da takipsizlik kararı verildi. Ailesi son olarak AİHM’e başvurdu, cinayetin siyasi nitelikte olduğunu, JİTEM’in sorumlu olduğunu ve devletin, suçu doğrudan işlememiş olsa da, bu yarı resmi örgütlerin faaliyetlerini durdurmak için hiçbir şey yapmadığını savundular.

Türkiye’yi etkin soruşturma yapmamaktan tazminata mahkum eden AİHM, kararında, Babat’tan çıkan kurşunla ilgili kolluk kuvvetlerinin silahlarıyla karşılaştırma yapılmadığına dikkat çekti. O araştırma da hiç yapılmadı.

Önder Babat, Irak işgaline karşı güçlü bir itirazın yükseldiği o dönemde öldürülüp cinayeti faili meçhul bırakılan tek kişi değildi. 18 yıldır tozlu raflarda bekletilen dosyanın zamanaşımına uğramasına sadece iki yıl kaldı.