BİK’in BirGün, Evrensel ve Cumhuriyet’e cezalarını inceleyen akademisyen Kızılca, kurumun özellikle 2019’dan sonra iktidarın politikalarına yönelik ‘hizmetlerinin’, muhalif basına ise cezaların katlanarak arttığına dikkat çekti.

Basın İlan Kurumu iktidarın emrinde

Hüseyin ŞİMŞEK

Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi’nin son sayısında, “Basın İlan Kurumu ve 2017-2021 Arasında Basına Verilen İlan Durdurma Cezaları” isimli araştırma makalesine imza atarak BirGün, Evrensel ve Cumhuriyet gazetelerine uygulanan cezalandırma politikalarını ele alan Dr. Öğr. Üyesi Gül Karagöz Kızılca, BirGün’ün sorularını yanıtladı. Doç. Dr. Fikret Kemal Kızılca ile ortak çalışmaları olan araştırmaları hakkında değerlendirmelerde bulunan Kızılca, ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin Basın İlan Kurumu’nun (BİK) anti-demokratik kararlarına yönelik hükmünü değerlendirdi. Kızılca, BİK Yönetim Kurulu’nun siyasal iktidarın politikalarını, basının denetimi yoluyla desteklemenin önünü açacak nitelikte olduğunu kaydetti.

BİK’in AKP iktidarları döneminde üstlendiği rolü nasıl tarif edebiliriz?
BİK’in kurulma amaçlarını hatırlamanın yararı olduğu kanısındayım. Kamu kaynaklı ilanların dağıtımından sorumlu olan BİK, 1961 yılında kuruldu. Kurumun asli görevleri arasında bir demokrasi kurumu olarak basın özgürlüğünün güçlendirilmesi, basının maddi anlamda desteklenmesi ve basında çoksesliliğin sağlanması bulunmakta. Resmi ilan ile reklamların eşit ve siyasal iktidarlar tarafından basının denetimine izin vermeyecek biçimde özerk bir yapı ile dağıtılması, BİK’in kuruluşunda temel hedeftir. Aslında bu amaçların belirlenmesinde 1950-60 arasında iktidarda bulunan Demokrat Parti’nin ilan ve reklamlar yoluyla basını denetlemesi doğrudan etkili olmuştur, demek yanıltıcı olmaz. DP’nin on yıllık iktidarı döneminde yaptığı, önce resmi ilanlar daha sonra özel ilan ve reklamların dağıtımını hükümet tekeline almak yoluyla bu ilan ve reklamları basın üzerinde ekonomik bir denetim aracı olarak kullanmasıydı. Basın için en önemli gelir kaynaklarından olan ilan ve reklamların kesilmesi yoluyla, iktidarın uygulamalarına eleştirel yaklaşan gazetelerin zayıflatılması ya da “uysallaştırılması” hedefleniyordu.

BİK kurulduğu günden bugüne, resmi ilan ve reklamları adil ve eşit olarak dağıtılması amacının ne kadar yerine getirildiği tartışmalıdır. Bu durum, 1980 sonrası neoliberal politikalarla değişen medya yapısının sahiplik ve dağıtımda tekelleşme ile sonuçlanmasından kaynaklanabildiği gibi yasada tanımlanan, örneğin, asgari kadro ya da tiraj ölçütlerinin yerine getirilip getirilmediğinin eksik denetlenmesinden de kaynaklanabilmekteydi. Bununla birlikte, AKP iktidarının 2018 sonrası dönemi, BİK’in politikalarında önemli bir değişikliğe işaret etmektedir. O da BİK’in sahip olduğu ilan durdurma hakkının, yasa ile tanımlanan kimi görev ve yükümlülüklerin yerine getirilmediğinin denetlenmesinden çok Basın Ahlâk Esasları Hakkında 129 Sayılı Genel Kurul Kararı’na dayandırılarak kullanılmasıdır.

BİK’in Basın Ahlâk Esasları’na dayanarak verdiği cezalar AKP’ye özgü bir uygulama mı?
Aslında hayır. BİK’in bu yetkisi 20 Mayıs 1964 tarihli Genel Kurul Kararı’na dayanmaktadır. Bu durum o dönemde her ne kadar tartışmalara yol açtıysa da BİK’in yaptığı, doğrudan ceza uygulaması değil, Basın Şeref Divanı tarafından hazırlanan ve 24 Temmuz 1960’ta kabul edilen Basın Ahlak Yasası adlı meslek ilkeleri rehberine aykırı hareket eden süreli yayınlara Basın Şeref Divanı’nın kararlarını uygulamaktır. Basın Şeref Divanı’nın etkisini yitirmesiyle, BİK de bu konudaki kararları uygulamaktan vazgeçmiştir.

Gül Karagöz KızılcaGül Karagöz Kızılca



Ancak, 1994 yılında alınan 129 Sayılı Karar ile basın özdenetim çabalarının parçalı bir yapı sunduğu ortamda BİK’e, meslek ilkelerine dayanarak, hem denetim hem de yaptırım yetkisi verilmiştir. Yine de bu yetki sıklıkla işletilmemiştir. Bu durum 2000’li yıllar için de geçerlidir. 2010’lar ise siyasal iktidarı ellerinde bulunduranların söz konusu medya ortamını kendi lehlerine yeniden biçimlendirdikleri, havuz medyasının ya da bir diğer tanımlama ile yandaş medyanın ortaya çıktığı dönemdir. Bu yeni dönemde BİK’in uygulamalarında da farklılıklar görülmektedir. 2015 yılına bakıldığında, dönemin BİK Genel Müdürü Yakup Karaca’nın 2016 yılında Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamaya göre, Basın Ahlak Esaslarına dayanarak yazılı basına 314 gün ilan kesme cezası uygulanmıştır. BİK’in bu yetkisi 2016 ve 2017 yıllarında genişletilmiştir.

BAŞKANLIK DEĞİŞTİRDİ

Ancak asıl değişim, Başkanlık Sistemine geçilmesi sonrası ortaya çıktı. BİK’in, “Resmi İlan ve Reklamlar ile Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmeliği” gereğince “yayınlama hakkı kazanılması ve devamını sağlayan” ölçütlerin ihlali çerçevesinde ilan durdurma hakkı bulunmakta. BİK, zaman zaman söz konusu yönetmeliğe dayanarak süreli yayınlara ilan ve reklam durdurma cezası verebilmekte. Ancak ilan ve reklamların durdurulması, 2017 sonrasında yalnızca bu yönetmelikle değil, Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun’da yer alan Basın Ahlâk Esasları 129 Sayılı Genel Kurul Kararı’na dayandırılarak da sıklıkla uygulanmaya başlandı. Bu durum, BİK’in teşkilat yapısından da kaynaklanmakta. Yapıda 2018 yılında yapılan iki farklı düzenleme ile değişikliğe gidilmiştir. İlki, başkanlık sistemine geçilmesi nedeniyle 2 Temmuz 2018’de alınan kararla Bakanlar Kurulu kararı yerine Cumhurbaşkanı tarafından 12 temsilcinin görevlendirilmesi, diğeri yine aynı yılın 30 Ağustos günü̈ BİK’in İletişim Başkanlığı’na bağlanmasıdır. BİK, Basın Ahlak Esaslarına dayanarak daha sık ve daha uzun süreli cezalar uygulamaya başlamıştır. Bir diğer önemli nokta, BİK’in basın ahlak ilkelerinin uygulanması konusunda kendini tek yetkili kurum hissetmesi.

OLUMSUZ ETKİLENİYORLAR

BİK’in verdiği ilan kesme cezalarının belirli yayın organlarını kapsamasını ve ekonomik olarak darbe arayışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ankara Üniversitesi SBF’den Kemal Kızılca ile BİK Yönetim Kurulu Kararları, Yıllık Faaliyet Raporları, Kurum mevzuatı ve Kurumun web sitesinde yer alan açıklamalarından yararlanarak 2017-2021 yıllarını kapsayan bir araştırma yaptık. Bu araştırma, 2017 yılında Başkanlık Sistemi’ne geçilmesini takiben 2018’de BİK’in İletişim Başkanlığı’na bağlanması ve Yönetim Kurulu yapısında yapılan değişimle birlikte, verilen cezalarda bazı gazetelerin ön plana çıktığını ortaya koydu. Bunlar sırasıyla Cumhuriyet, Evrensel ve BirGün. Hatta araştırma, 2019’da verilen cezaların yüzde 76’sı, 2020’deki cezaların ise yüzde 45’inin sadece bu üç̧ gazeteye verildiğini gösteriyor. Bunları Sözcü ve Korkusuz gazeteleri izliyor. 2017-2021 dönemi incelendiğinde ortaya çıkan diğer göze çarpan veri ise bu yıllar arası verilen bin 682 günlük cezanın 942’sinin basın ahlak ilkelerine dayanarak verilmesi. Bu veriler, büyük medya kuruluşlarının parçası olmayan, dolayısıyla kısıtlı sermaye ve dağıtım ağına sahip bu gazetelerin, kuşkusuz, Basın Ahlak İlkeleri’ne dayanarak verilen cezalardan olumsuz etkilendiğini göstermektedir.

VERİLERDEN EMİNİZ

2019’da BİK yönetiminde yapılan değişikliğin üç yıllık geri dönüşü ve ilerleyen dönemlere etkileri konusunda hangi değerlendirmeler yapılabilir?
Kemal Kızılca ile yaptığımız araştırmada elde ettiğimiz verilerden eminiz. Ortaya ilginç bir tablo çıktı. 2017’den 2019’a kadar ilan kesme cezaları hem Resmi İlan ve Reklamlar ile “Süreli Yayınlar Yönetmeliği”nin çeşitli maddelerine aykırı davranışlar nedeniyle hem de Basın Ahlak İlkeleri’ne dayanarak veriliyor. Ancak 2019 yılının eylül ayında yaşanan Yönetim Kurulu değişikliği sonrası 22. toplantısından itibaren yapılan toplantılar, yeni yönetim kurulu dönemine denk gelmektedir. Yaptığımız araştırma, bu toplantıdan itibaren verilen cezalarda, gözle görünür bir artış olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, ceza sayılarıyla yönetim kurulu değişikliği arasında bir bağ kurmak mümkündür. Diğer önemli veri ise 2020 yılında altıncı toplantıdan 18. toplantıya kadar verilen tüm cezaların, istisnasız, Basın Ahlak Esaslarını ihlalden verildiği.

Verilen toplam ceza sayılarında, 2020 sonlarından itibaren göreli bir düşüş göze çarpıyor. Bu düşüşü BİK’in artık cezaları bir baskı aracı olarak kullanmaktan vazgeçtiği yönünde yorumlamıyoruz. Bunun muhtemel nedeninin, basın organlarının özdenetim uygulamaları ya da ceza almamak adına biçimsel şartlara eskisine göre çok daha özen göstermeleri olduğunu düşünüyoruz. 2019-2021 yıllarında resmi ilan ve reklamların kesilmesi uygulamasıyla karşılaşan gazeteler havuz medyası içinde yer almayan, siyasal iktidarın uygulamalarına eleştirel yaklaşan yayın kuruluşları. Yani, bağımsız ve eleştirel duruşunu korumaya çalışan gazetelerin ceza almamak için özdenetime ağırlık vermesi olası bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bir diğer ve güçlü bir olasılık, dağıtım sıkıntısı yaşayan, dövizdeki dalgalanmalar ve yükseliş nedeniyle kağıt ve baskı masraflarının artmasıyla birlikte zaten finansal kaynak sıkıntısı çeken gazetelerin, aldığı ilan kesme cezalarıyla ekonomik açıdan daha da zayıflamasıdır. Bu durum gazetelerin ya habercilik faaliyetlerine son vermesi ya da daha az insan kaynağı ile çalışması ve dolayısıyla gazete içeriklerinin zayıflaması ile sonuçlanabilir. Bu olasılıkların bizi götüreceği yer de çok seslilikten uzak, okuyucunun haber kaynaklarının giderek daha da kısıtlandığı ve dolayısıyla manipüle edilmeye daha açık bir kamuoyu olacaktır.

BİK’e müdahale edilmemesi durumunda basın özgürlüğü açısından ortaya çıkabilecek sonuçlar neler olabilir?
BİK tarafından yapılan ve Yasa’da belirlenen somut ölçütler çerçevesinde uygulanan denetim, düşük tirajlı ve içeriği başka gazetelerden aktarılan naylon basının ortaya çıkmasının engellenmesi açısından önem taşımaktadır. 2017 sonrasında denetim konusu, BİK tarafından verilen cezalar ile bağlantılı gündeme gelmekte ve basın meslek örgütleri tarafından bu cezalara basın özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle itirazlar yükseltilmektedir. Bu itirazlar haklı ve geçerli itirazlardır. Çünkü dünyadaki farklı örneklerde de Türkiye’de de basın etik ilkelerinin oluşturulması ve kabulü zaten, herhangi bir dış müdahale olmadan gazeteci meslek örgütlerinin kendi kendilerini denetleme çabasının bir ürünüdür. Türkiye’de belirleyici olan, Demokrat Parti döneminde gazetecilerin yaşadıkları acı deneyimlerdir. Basın meslek örgütleri, tarihsel olarak hem siyasal iktidarlar hem de sermayenin kontrol çabaları ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Bugün gelinen noktada siyasal iktidarın basın etik ilkelerini dayanak göstererek, bağımsız gazetecilik yapılmasını güçleştirme girişimleri basın meslek örgütlerinin tepkisi ile karşılaşıyor. Öyle ki AYM de, aralarında BirGün, Cumhuriyet, Evrensel ve Sözcü’nün yer aldığı gazetelerin BİK’in ilan kesme cezalarına yaptığı itiraza ilişkin aldığı kararda hak ihlali olduğuna karar verdi ki bu karar umut vericidir.

AYM, BİK’in muhalif yayınlara cezaları hakkında, “Kuruma verilen yetkinin basının etik değerlerini düzenleme aracından öteye giderek artık kimi basın mensupları açısından caydırıcı etki yaratabilecek bir cezalandırma aracına dönüştüğü ve bu durumun sistematik bir soruna neden olduğu gözlemlenmiştir” ifadelerini kullandı. Bu karar ışığında BİK’in atması gereken adımlar neler olmalı?

Araştırmamızda, anılan gazeteleri muhalif olarak tanımlamadık. Gazetelerin görevi kamu çıkarını gerçekleştirmek üzere haber yapmak olduğuna göre, bu gazetelerin yaptığı da özünde bağımsız ve eleştirel biçimde habercilik faaliyetlerini yerine getirmek. Belki gazetenin çıkartılmaya başladığı ilk yıllarda değilse de özel gazeteciliğin başladığı Tanzimat döneminden itibaren gazeteciler, basın özgürlüğünün sınırları ve “hüsnü ahlak sahibi” yani “iyi ahlaklı” gazetecinin nitelikleri konusunda kafa yorup, fikir ürettiler. Ancak basın etik ilkelerin kabul edilmesi Cumhuriyet sonrasında 1960 yılındadır. Burada amaç, basın özgürlüğünün kötüye kullanılmasını önleyerek devlet tarafından özgürlüğü kısıtlayıcı yasal tedbirlerin yürürlüğe sokulmasının önüne geçmektir. 1960’ların siyaset yapma biçimine uygun olarak BiK, 1967 yılında Basın Şeref Divanı’nın etkisini yitirmesiyle Basın Ahlak Esaslarına dayalı yaptırım uygulamaktan vazgeçti. Ancak BİK’in teşkilat yapısı ve 1964’te Kurum’a basın meslek ilkelerine dayalı yaptırım uygulama yetkisi verilmesi, özünde, siyasal iktidara gelenlerin kendi politika yapma hedeflerine uygun biçimde basını denetlemelerine olanak vermektedir. Bu nedenle, 1961’de siyasal iktidarın ilan ve reklamlar yoluyla basın üzerinde ekonomik baskısı kurmasını engellemek ama aynı zamanda basında farklı fikirlerin de kendini ifade etme olanağı bulmasını sağlamak amacıyla kurulan BİK’in, kâğıt üzerindeki bu amacı pratiğe yansıtabilmek için basın meslek ilkelerinin uygulanması ve bunun denetimini gazetecilere bırakması bir politika önerisi olarak düşünülmelidir. Bunun gerçekleştirilebilmesi, siyasal iktidarların BİK’in kuruluş amacının altında yatan politikaları ve gerekçeleri hatırlayarak Kurumu fiilen özerkliğe kavuşturacak düzenlemeleri hayata geçirmeleri ile mümkün olabilir.

Ancak bugünkü Genel Kurul yapısına bakıldığında, yapı özerk olmak bir yana, siyasal iktidarın politikalarını basının denetimi yoluyla desteklemenin önünü açacak niteliktedir. Örneğin, 195 Sayılı Yasa gereği Genel Kurul’un Basın Grubu’nda en çok üyeye sahip gazeteciler sendikasından iki temsilcinin bulunması gerekmektedir. Günümüzde bu iki temsilci, hükümete yakınlığıyla bilinen Hak-İş konfederasyonuna bağlı Medya İşçileri Sendikası genel başkanı ve üyesidir.

Teşkilat yapısının örgütlenme biçimi gereği hükümet tarafından atanan temsilcilerin olduğu bir yapılanmaya Basın Meslek İlkeleri’nin uygulanması konusunda yetki verilmesi basın açısından önemli bir sorundur.