1999 yılıydı, Sertel Gazetecilik Vakfı, “Yılın Gazetecisi – Sertel Demokrasi Ödülü”nü iki kişiye vermişti.

Vakıf Başkanı Yıldız Sertel; “Kışlalı’nın öldürülmesinin acısı hepimizin yüreklerinde. Bu yüzden ödüllerden birini Kışlalı’ya verdik. Kışlalı, bu cinayetler serisinin inşallah sonuncusu olur” diyerek Ahmet Taner Kışlalı’nın ödülünü kuzeni Hıncal Uluç’a takdim etmişti.

Gazeteciliğe ben doğmadan başlamış Hıncal Abi, epey duygulanmıştı ödülü alırken. Ben de, Kışlalı ile birlikte o ödülü layık görülen ikinci kişi olmaktan gurur duymuştum.

O törendeki ilk ve tek karşılaşmamızın ardından, Perşembe günü, bir gün önce M. Altınok’un yazdıklarına göndermeyle; “Doğan’ın kartını iptal etmek, devlete ve devleti yönetenlere güveni sarsmaktan başka ne işe yarar, ha! Hangi FETÖ’cü yaptı bu işi?”, diye yazdı köşesinde.

“Sürekli Basın Kartı”mın “iptal edildi”ğini, görüş almak için arayanlardan duyunca İletişim Başkanlığı sitesinden kontrol etmiş, resmi bir açıklama ya da bana bir bildirim de olmadığından; “Basın kartımın iptal edilip edilmediğini kesin olarak bilmiyorum. Bu sabah e-devlet’te kontrol ettiğimde ‘iptal edildi’ ifadesini gördüm.” demiş; 34 yıllık gazeteciliğimi özetleyip; “Sürekli Basın Kartı’m iptal edilmişse, bu benden çok onu iptal edenlerin sorunudur. Kartımın iptal edilmiş olması benim gazeteciliğimden bir şey eksiltmez.”, diye eklemiştim.

E-devlette kartımızı sorguladığımızda önceleri karşısında “Kullanımda” yazıyor, telefonla ulaştıklarımız da “incelenmekte” olduğu söylüyordu. İnceleme 1 yıldır sürüyordu. Sonra, “kullanımda” yazan yerde “iptal edildi” yazdı ve yurt içinden yurt dışından tepkiler yükseldi.

Tartışma başladıktan 3 gün sonra da İletişim Başkanı F. Altun; “iptal edildi” iddialarının gerçeği yansıtmadığını, 894 gazeteci hakkında değerlendirme sürecinin devam ettiğini ve eski kartların “kullanımda” olduğunu açıkladı. E-devlette kontrol edenler, “iptal edildi” ibaresinin yerinde tekrar “kullanımda” yazdığını gördüler.

Altun’un açıklamasından anlaşılan; henüz basın kartları yenilenmeyenlerin “gerçekten mesleki faaliyet icra edip etmediği, herhangi bir terör örgütüyle bağlantılı olup olmadığı, mahkumiyet kararı ya da meslek onurunu zedeleyici tutumları” olup olmadığı araştırılıyor!

45 yıldır basın kartı sahibi, epeydir köşesine çekilmiş ve mesleki birikimiyle gençlere yol gösterecek bir “usta” olan Erbil (Tuşalp) Abi’nin sürekli basın kartı da “yenileme başvurusu olmadığı” için iptal edilmiş! Ben olsam, özür diler özel kuryeyle gönderirdim!

Kısacası, basın kartları konusu konuşulacaksa, benim adımla değil, aynı durumda olan ve öncelikle kartları olmadığı için, misal Meclis’e giremeyen ve işini yapamayan gazeteciler üzerinden konuşulmalı!

Sağ olsun, önce Soner (Yalçın) yazdı; “gazetecilik hayatımda ilk öğretmenim” diyerek ve “İletişim Başkanlığı, dünya medyasının yakından tanıdığı L. Doğan Tılıç’ın basın kartını iptal ederek Türkiye’yi ne hale düşürdüğünün farkında mı?” diye sorarak.

Sonra M. Altınok, ayrı yerlerde durduğumuzu ve “kararlı bir solcu” olduğumu belirtip; “Doğan Tılıç denilince aklıma gelen ilk şey onun bir gazeteci olduğudur. … Doğru bildiğini, inandığını net bir şekilde söyler.”, dedi.

Köşelerde ve sosyal medyada adımın bu kadar anılmasından mahcubum! H. Uluç; “Doğan’ı değil, mesleği savunmak” vurgusu yapmış. Tam da bu!

Gerçekten mesleği ve Türkiye’nin ne duruma düştüğünü önemsiyorsak; öncelikle kartların meslek örgütlerinin katılımıyla dağıtılmasını ve 1 yıldır “incelenen”lere kartlarının hemen teslim edilmesini savunmalıyız!