Google Play Store
App Store

‘Feminist teori film olsaydı hangisi olurdu?’ sorusunun cevabı Sankey’in filmi Cadılar’da saklı. Sankey, “Kadınların ataerkil ideale uyması bekleniyor ve aksi takdirde yargılanıyoruz, en acısı da kendimiz tarafından” diyor.

Başından sonuna bir kadın evreni
Fotoğraf: BirGün

Tuğçe ÇELİK

Feminist teori bir film olsaydı aklınıza gelen örnekler neler olurdu? Jane Campion’ın Piyano filmi mi? Ridley Scott’ın Thelma ve Louise’i mi yoksa Niki Caro’nun Balinanın Sırtında adlı eseri mi? O zaman sıkı durun. İngiliz yönetmen Elizabeth Sankey’in 90 dakikalık belgesel filmi Cadılar, feminist teorinin 2024’te nasıl sinemaya taşınacağı sorusunun yanıtı niteliğinde. Sankey, Cadılar’da kamerasıyla tamamen kadınlara özgü bir alanda geziniyor.

Bu alanlar doğum sonrası depresyonu, kaygı bozukluğu ve cadılık olarak öne çıkıyor. Sankey, oğlunun doğumunun ardından yaşadığı şiddetli doğum sonrası kaygı problemine, benzer hastalıkları yaşayan kadınları da dahil ederek çektiği belgesel filmle sinema aracılığıyla alternatif bir tedavi uyguluyor. “Toplumumuzdaki pek çok kadın için doğum sonrası psikozu gibi konuları kamuya açık şekilde konuşmak oldukça korkutucu. Çünkü damgalanma tehdidi altındayız ve bu insanı boğuyor” diyen yönetmen, kadın dayanışma grubu Motherly Love’ı, cadıları ve filmini BirGün’e anlattı.

DAYANIŞMA PANZEHİR

Sankey, “Birçok kadın gibi benim de yetişkinliğe adım atma deneyimim, kendimi sürekli olarak kadınların nasıl olması gerektiğine dair kurgusal, imkânsız bir idealle kıyaslama baskısıyla gölgelenmişti” dedi. Filminde yer alan Motherly Love adlı kadın dayanışma grubuna dikkat çeken yönetmen şu ifadeleri kullandı: “Bu baskılar anneliğe geçişimde de devam etti. Bana anne olmam gerektiği söylendi ve anne olduğumda ise mükemmel bir anne olmam gerektiği; itaatkâr ve çocuğuma tamamen adanmış biri. Ardından işime geri dönmem, kariyer yapmam ve anne değilmişim gibi çalışmam beklendi. Sonra yaşlanmaya başladığımda yaşlanmanın tüm belirtilerini gizlemem, sonsuza dek genç kalmaya çalışmam gerektiği söylendi. Her kadının bu ideale uyması bekleniyor ve uymadığımızda yargılanıyoruz, en acısı da kendimiz tarafından. Motherly Love tüm bunlara karşı bir panzehir oldu ve o gruptaki kadınlar hayatımı kurtarmada aktif bir rol oynadılar. ‘Bunu böyle yapmak zorunda değilsin biliyorsun’ diyen herkes ya da her şey derinlemesine özgürleştirici ve devrim niteliğinde olabilir.”

DAMGALANMA TEHLİKESİ

“Film için katkıda bulunacak kişiler ararken çok farklı geçmişlerden pek çok kadına ulaştık” diyen Sankey şöyle konuştu: “Gerçek şu ki, bu tür hastalıklar hakkında kamuya açık bir şekilde konuşmak gerçekten çok korkutucu. Damgalanma tehlikesi insanı boğuyor. Örneğin, İngiltere’de önde gelen tıbbi uzmanlardan biri olan Dr. Trudi Seneviratne anne-bebek ünitesinde pek çok hayat kurtarmış, bu hastalıklardan muzdarip kadınlara yardım ve destek sağlanması için hükümete sürekli baskı yapmış ve bu konuda farkındalık yaratıp fon sağlamada başarılı olmuş biri. Ancak o bile hastalandığında bakım almakta zorlanmış. Bu film öncesinde kişisel doğum sonrası psikoz deneyiminden hiç bahsetmemişti. Kendisinin de söylediği gibi, bunun nedeni damgalanma. İnsanların onu nasıl algılayacağından, bunun ne anlama geleceğinden korkmuş.” Ataerkil toplum tarafından göz ardı edilen insanlara daha iyi bakım sağlama konularında yakın zamanda değişiklik beklemediğini ifade eden yönetmen, “Bedenlerimizle ilgili haklarımız on yıl öncesine göre daha fazla tehdit altında. Bu yüzden tabandan gelen aktivizmin çok önemli olacağını düşünüyorum” dedi.