Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Eskişehir’de, Kocaeli’nde… Ellerinde tencere tava, dillerinde “hükümet istifa” sloganlarıyla, yılbaşından bu yana paralarının Amerikan parasına karşı yüzde 50’ye yakın değer kaybetmesine, açlık sınırının da altına itilmelerine karşı sokaklarda olan vatandaşlara Saray’ın ne kulp takacağını kestirebiliyorum.

Çakıcılar hedef gösterdi bile!

Ancak, AKP’nin oy depolarından da homurtular yükseliyor. Sokaklardan protesto sloganlarının yükseldiği akşamın sabahında, arabamı götürdüğüm tamirciye “Selamün aleyküm” diye giren iki oto sanayi esnafının doların dakika dakika yükselişinden yakınışını dinlerken, o pespaye cümleyle sataştım: “Ne dert ediyorsunuz ki, dolarla mı kazanıyorsunuz, dolar borcunuz mu var?

O iki kişiden yaşlıca olanı hışımla üzerime gelip tam karşıma dikildi. “He, dolarla borcum var! Dolar 7 lirayken komşumdan 3000 dolar aldım.

Baktım olacak gibi değil, alttan alıp; “Yarın BAE prensi El Nahyan geliyor. Reis parayı oradan alır, seçime kadar rahatlarız”, dedim.

Nah rahatlarız” diyecek gibiyken, hiç tanımadığı biri karşısında kendini frenledi. “Boynunu büküp adamdan para istersen, vermez mi, verir. Verir de karşılığında sen ne vereceksin? Ankara’yı mı, İstanbul’u mu, İzmir’i mi?

Neyse ki, “Selamün aleyküm”ü “Aleyküm selam” diye karşılayan dükkân sahibi dikkati üzerimden çekti: “Sabah hanım iki markete gitmiş, yağ bulamamış.”

Dolar borcundan yakınan keyiflendi biraz: “Ben geçen hafta 5 litrelik iki teneke almıştım. Şimdi birini satsam kârdayım.

Benim tamirci de sobasının yanına dizdiği küçük kömür torbalarını gösterip; “Geçen sene torbasını 30 liraya almıştım, bu sene 85’e aldım”, dedi.

Türk Lirası avro ve dolar karşısında erirken, AKP de oy depolarında eriyor. Muhalefet, erken de değil, “derhal seçim” çağrılarını insanları sokaklara döken bu koşullarda yükseltiyor.

İnsanların memleketin farklı şehirlerinde sokaklara çıkmaya başlaması, balkon ve pencerelerden tencere tava seslerinin gelmesi “Gezi mi?” sorularını da sordurmaya başladı.

Derhal seçim” diyen Kılıçdaroğlu, “helalleşme” listesi içinde Gezi’nin çocuklarından Ali İsmail Korkmaz’ı da saymıştı. Berkin Elvan da var “helalleşilecek”!

Ancak, “derhal seçim” çağrılarınız yükselirken insanlar da “hükümet istifa” diye sokaklara çıkmaya başlamışsa, sorumluluğunuz “aman sokaklardan uzak durun”a indirgenemez.

Kırıp dökmeden, yakıp yıkmadan toplanmak, protesto etmek ve talepleri haykırmak anayasal hakkıdır vatandaşların. Sorumluluğunuz o hakkın garantiye alınması ve siz o hakkı kullanmayacaksanız bile hakkı kullanan vatandaşlara kol kanat gerilmesidir.

Sorumluluğunuz “helalleşilecekler” listesine yeni isimlerin eklenmesini engellemektir! Yeni Ali İsmaillerin, yeni Berkinlerin olmasına izin vermemektir!

Bunun yolu birliktelikten, safları sıklaştırmaktan geçiyor. Türkiye, bu rejimin inşası sürecine bir dönem Erdoğan’ın konuşmalarını yazarak omuz verenlerin bile “Felaketin kıyısındayız. … Böyle bir dönemde susan herkes sorumludur.” diye seslerini yükselttiği bir dönemden geçerken, tek adam rejiminden kurtulmak için onu inşa edenlerin de içinde yer aldığı seçim ittifakları oluşuyorsa, varsın olsun.

Ancak, insanlarımızı ekonomik ve demokratik bir sefalete mahkûm eden bu ucube sistemden kurtulmanın öncelikli bir sorun olduğunu gören sol ittifaklarını bununla sınırlı göremez, görmüyor.

Solun “helalleşecek” yeni Ali İsmailler olmasın diye de, tek adam rejiminden sonra kurulacak laik, demokratik, kamucu yeni Türkiye için de safları sıklaştırıp bir arada durması gerekiyor.