"Başka türlü bir futbolun mümkün olduğunu gösteriyor"

WILL MAGEE
Çeviri: Koray Aslan Taş

Geçen hafta, binlerce Arsenal taraftarı, kulübün sahibi Stan Kroenke’yi protesto ediyor ve kalabalıkta bir slogan öne çıkıyordu. Kırmızı, beyaz ve sarı sis bombalarının içerisinde, onlarca afiş, bayrak ve pankart arasında bir adam: “Kroenke dışarı, şimdi taraftarın kulübe sahip olma zamanı!” sloganını gösteriyordu. Avrupa Süper Ligi için yürütülen ayrılık girişiminden önce, taraftara kulübe sahip olma çağrısı yapan Arsenal destekçilerinin sayısı hiç kuşkusuz azınlıkta kalırdı. Ancak şimdi, meselenin niteliği tartışmaya açık olsa bile, kulüplerin denetimini taraftarlara veren radikal reformlar için ciddi bir destek zemini oluşmuş halde.

Süper Lig hadisesinin tutmayışı taraftarlar için yeni bir olanak yaratmış olsa da aslında taraftarın kulübün sahibi olma fikrine İngiliz futbolu yabancı değil, İngiliz futbolunda yeni bir durum da değil. İşin aslı, bir model olarak bayağı başarılı bir mirası var. Taraftar camiası ise eskiden yaptığı gibi şimdi bir kez daha, sorumlu gözetmenlerin ve yenilikçi yöneticilerin ortaya çıkmasını sağlayacak güce sahip olduğunu gösteriyor. Evet, bu belki Premier Lig düzeyinde hiç gerçekleşmedi şimdiye kadar. Ancak, taraftarın kulübün sahibi olma pratikleriyle ilgili geçmiş deneyimler; bugünü yakalamak ve sahadakilerle tribünlerdeki binlerce insanın yolunu açmak isteyenler için önemli dersler barındırıyor.

Geleneksel olarak, taraftarın sahip olduğu kulüp modeli Phoenix kulüpleriyle yakından ilişkili bir mevzu. Bu kulüpler bireylerin açgözlülüğü, yönetim zaafiyetleri ve oyun anlamında yaşanan büyük sıkıntılara cevap olarak ortaya çıkan kulüpler. Süper Lig mevzusuyla paralelliği herkes açısından çok açık ve bize Glazer’lar meselesini hatırlatıyor:

2005 yılında Glazer’lar borç batağındaki Manchester United’ı satın almış ve binlerce M.U. taraftarı futboldaki bu yanlış gidişatın farkına vararak ve örgütlü şekilde FC United of Manchester’ı kurmuştu ve bu kulüp şu anda dünyanın en ünlü taraftar sahipliğine dayanan kulübü durumunda yani kulübün ortakları da yöneticileri de taraftarlar. “ Esasında, Avrupa Süper Ligi ayrılık meselesi, 2005’teki o günlerden sonra beklendik bir gelişmeydi.“ diyor FC United’ın başkanı Adrian Seddon. “Glazer’ların Manchester United’a ilgisi tam anlamıyla bir bilanço yani hesap kitap, para ilgisidir. Onlar hep Amerikan spor anlayışının bir devamı olarak bu endüstrinin öznesi oldular. Onlar için, Avrupa Süper Lig önerisi de, kulübün değerini maksimize etmek için anlamlı bir yoldu.” diyerek sürdürüyor lafını.

Bu noktada AFC Wimbledon kulübünü de göz ardı edemeyiz. Orijinal Wimbledon takımı olan Wimbledon FC kulübünü, sahibinin Milton Keynes’in 90 km kuzeyine taşıyarak yerini değiştirme kararı gibi çok tartışmalı bir sürecin ardından 2002’de bir tepki olarak kurulan AFC Wimbledon, bir taraftar kulübüdür, yani taraftarlar kulüp sahibinin kararına karşı kentin takımını kendileri kurmuşlar ve kulüp dokuzuncu ligden üçüncü lige yükselmiştir. “The Dons Trust” adında demokratik bir taraftar organizasyonun yönetiminde olan kulüp ayrıca bir üye-bir oy esasını da işletiyor. Daha yeni, Wimbledon’un aynı isimdeki eski stadyumundan birkaç yüz metre yakınındaki Plough Lane Stadyumlarına geçerek eve dönüşü gerçekleştirdiler. Kulübün başarısı adeta, kulüp sahipliğinde taraftara dayalı modelin nasıl da yürüyebileceğini gösteren çok güçlü bir delil olarak duruyor.

AFC Wimbledon ve FC United kulüplerinin oluşumundan çıkarılacak ders çok açık: Futbolu kurtarmak ve yeniden kurmak için taraftarların örgütlenmesi gerekiyor. Her iki kulüp de ses getiren protestoların içerisinden ve kendi rızalarının olmadığı, hesap edilmesi güç özel çıkarlar doğrultusunda alınan kararların karşısına dikilen taraftarlar sayesinde kuruldu. Fakat bu meselelerde zor kısım protestolar tamamlandıktan sonra başlıyor; toplantılar, lojistik destek meselesi, seçimler, kararlar, bütçe yapım, yönetim işleri vs.

Mevzunun bir diğer boyutu da AFC Wimbledon ve FC United kulüpleri, taraftarlarının birlikte çalıştıklarında neler başarabildiklerine tanıklık ediyor. Seddon’dan aktarırsak; “Taraftar sahipliği meselesinin büyük bir kısmı da aslında çok daha geniş bir topluluğun bir parçası haline gelmek. Biz 2005 yılında oluşuma başladığımızda, AFC Wimbledon taraftarlarından ciddi düzeyde yardım gördük, destek aldık. FC United’ı kurarken bizimle birlikte çok efor sarf ettiler.” FC United ise aynısını son zamanlarda Bury AFC için yaptı. Bury AFC ise bir ekonomik krizin ve 2019’da ligden men edilmenin ardından taraftar sahipliğine dayanarak yeniden kuruldu. Eminim ki diyor Seddon; “Onlar da aynısını sıradaki kulüpler için yapacaklardır.”

Taraftarların futbolun kontrolünü ele geçirmeleri için ortak hedef duygusunu yakalamaları gerekiyor. İngiliz Futbolu genelde sıkı bir taraftar-kulüp fanatikliği olarak görülür ancak Süper Lig ayrılığı ile ilgili, Premier Lig’den altı kulübün taraftarlarının da planın iptali için harekete geçmesiyle ortaya çıkan koordineli tepki, iş birliği ve dayanışmanın gücünün nelere yettiğini gösteriyor.

Futbolun demokratikleşmesi de taraftarların anlaşmazlıklarını çözmesi için birlikte çalışmalarını gerektiriyor. AFC Wimledon yeni stadyumu finanse etmekte zorluklarla karşılaştığında ve ‘The Dons Trust’ ekibinin kulübün kontrolünü kaybedebileceğine dönük kaygılar ortaya çıktığında, taraftarlar, Plough Lane tahvil planı aracılığıyla 5 milyon sterlin’in üzerinde para topladı. FC United kulübü de Broadhurst Park’a, yeni yerine taşındıktan sonra yoğun bir huzursuzluk dönemi yaşamıştı.

Seddon : “Taraftar sahipliği konusundaki güzel şey; bu anlaşmazlıkları anlamlı bir şekilde herkese söyleyebileceğiniz bir platform olmasıdır.” Bu platform, insanların öfkelerini ancak sosyal medyadan dışarı vurmak durumunda kaldığı Premier Lig Kulüplerine hiç benzemez. Çünkü oyunuz üzerinden kararlar oluşturabildiğiniz toplantılarla, karar süreçlerine doğrudan katılım hakkına sahipsinizdir ve çıkan sonuç her zaman istediğiniz gibi olmasa da demokratik şekilde sözünüzü söylemiş olmanız burada çok önemli bir gerçeği ihtiva eder.

Yolda yaşanabilecek tüm aksaklıklara rağmen, taraftar sahipliğinin artıları saymakla bitmez. 2001 yılında kurulan ve tamamen taraftar sahipliğine dayanan ilk İngiliz kulübü olan Enfield Town, kuruluşundan bu yana geçen 20 yılda bu artıları deneyimliyor. “Eğer taraftarın sahip olduğu bir kulüpseniz, bu kulübün ruhuna işliyor ve başarı kazandığınızda yaşadığınız coşku bir iş insanının sahip olduğu kulüpte yaşanan coşkudan kat be kat fazla oluyor.” Bu sözler Enfield Town kulübünün müdürü Andrew Warshaw’a ait.

Taraftar sahiplik modelinin ruhu bugün AFC Wimbledon, FC United ve Enfield Town kulüplerinin içinde yaşamaya devam ediyor, tahmin edebileceğiniz gibi Süper Lig kurmaya çalışan kulüplerde böylesi birşeyden söz etmek saçma olur. ‘Bu bize ait, hepimize.” “Bu kültürü yerleştirmek gerçekten çok zor.” diyor Ap Dafydd, “çünkü işler ters gittiğinde sorumluluğu birine atmak ve birbirine düşman olmak zorundasın.”

Daha da fazlası, İngiliz futbolunun tüm kademelerinde gücünü artırmak isteyen destekçi taraftarın, taraftarlık kavrayışı ile ilgili de köklü bir değişime gitmeleri şart. Bunca zaman edilgen, futbol müşterisi olarak muamele gördükten sonra, gerçekten ses çıkaran aktif katılımcılar haline gelmeleri için büyük düzenlemeler/değişiklikler gerekecek. Süper Lig girişimine karşı kitlesel seferberlik futbolu kurtarma yolundaki atılacak ilk adım olmalı. AFC Wimbledon, FC United, Enfield Town ve taraftar sahipliğine dayanan pek çok kulübün gösterdiği gibi; taraftarlar sadece oynanan oyunun içindeki rollerinden çok çok daha fazlasını yapabilme kabiliyetine sahiptir.

Tribunmag'dan kısaltılarak çevrilmiştir