Haklarımızı ve kamu yararı odaklı kentlerin nasıl oluşabileceğini birlikte konuşuyoruz. Attığımız hiçbir adım tesadüf değil. Geçmişten getirdiğimiz tecrübenin ve hayata bakışımızın ürünü. Bu yaşanan büyük yıkımın nedeni biz değiliz. Ama çaresi halktır çaresi biziz.

Başka türlü bir şey bizim yaptığımız: İskenderun’dan bakmak
Fotoğraflar: BirGün

İzmir Dayanışma Gönüllüleri

Bir doğa olayı olan depremi 11 kent ve tüm canlılar için bir felakete çeviren şey, neoliberal politikaları uygulamakta, mülkiyet ve emek rejimini ve de siyasal rejimi bu doğrultuda değiştirmekte edilen ısrardı. Yani siyasal tercihlerdi. Deprem öldürmedi. Depreme karşı gerekli önlemleri almayan, yapı stokunu depreme hazır hale getirmeyen, yapılaşmaya açılmaması gereken yerlere imar izni veren, imar afları çıkaran, etkili bir denetim yapmayan iktidar öldürdü. Fay hatlarını bile bir kararname ile değiştirip ölümüne inşaat faaliyeti yürüten, kendi zenginleşmesini ve bekasını buna bağlayan, tüm kamu kurumlarını işlevsizleştirip şirketleştiren zihniyet öldürdü on binlerce insanı ve canlıyı.

Deprem değil belki ama açığa çıkan felaket siyasaldı.

Yaşama, doğaya, insana meta olarak bakan, sadece kâr ve rant odaklı işleyen, kamusal yararı değil bireyci çıkarı odağına alan siyasal yapıya ve düzene karşı yıllardır mücadele eden, başka bir yaşamı var etmeye çalışan insanların deprem bölgesine ilk olarak koşması elbette tesadüf değildi. Hem yaşanan acıyı, yası ve öfkeyi çok iyi tanıyor ve anlıyorduk hem de 99 depremi başta olmak üzere yaşanan felaketlerde edindiğimiz deneyim ışığında sürecin nasıl gelişeceğini öngörebiliyorduk. İskenderun’a ilk ulaşan ekibi de bu anlayışla oluşturduk. Yaraları sarmak, acıları, felaketin etkilerini biraz olsun hafifletmek, deprem bölgesindeki insanların ve hayvanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için iki temel şeyin ihtiyaç olacağını biliyorduk: Aşevi ve yaşam alanı. İlkini hızla kurduk, yaşam alanı için de emin adımlarla ilerliyoruz.

DEPREMDE BİLE BÖLDÜLER

Ancak burada gerçekleştirdiğimiz faaliyet sadece acil yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasından ibaret değil. Faaliyetin bu sınırlarıyla dahi alabildiğine siyasallaştığı bir süreçten geçiyoruz. İktidar sahipleri toplumun bazı kesimlerini “düşmanlaştırıp” buna uygun bir “hukuk” uyguluyor ve ötekileştirdiği insanları çıplak yaşama indirgeyip ölmeye terk ediyor. Yaşatmak için mücadele vermek ve dayanışma göstermek dahi siyasal bir karşı çıkışın ilk ve gerekli adımı oluyor. Somut sorunlardan yola çıkarak bu sorunlara somut koşulların gerektirdiği ya da dayattığı pratik çözümler geliştirmek sosyalistlerin, devrimcilerin varoluşunun da gereği.

12 Eylül 1980 darbesinden bu yana toplumun ve işçi sınıfının örgütlülüğünü ve dayanışma kültürünü yok etmek, girişimci ve rekabetçi bireyi temel alan piyasa ilişkilerini hâkim kılmak için her tür aygıtı kullandı iktidarlar. Başarı kadar başarısızlık da bireysel addedildi ve yaşadığımız insan onuruna aykırı koşullar kişilerin başarısızlığı ilan edildi ve şikayet etmeden katlanmamız salık verildi. Deprem sonrasında bu anlayışla hızla müteahhitler hedef alındı, siyasal sorumlular gözlerden saklanmak istendi. Sosyal devletin tasfiyesi, kamu kurumlarının içinin boşaltılması, yetmezmiş gibi toplanan yardımların satılması, Kızılay’ın ancak podyumlarda boy gösteren bir para yutma makinesine dönüşmesi deprem felaketini yaşayan insanları bir başına, çaresiz bıraktı. Sesini duyurmaya çalışan depremzede halka sesiyle umut olan ise yine bizzat halkın kendisi oldu.

Bugün sıcak yemek, barınma, hijyen gibi en temel yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasıyla sınırlı olmayan, psikososyal dayanışmadan, eğitim dayanışmasına, hukuki ve teknik bilgilendirmeden depremzedelerin hakları için örgütlenmelerine varan bir çalışmayı yürütüyoruz. Mahalle mahalle, köy köy çalışıyoruz. Mahallelerde komiteler oluşmasına, ihtiyaçların kolektif bir şekilde tespit edilip karşılanmasına destek oluyoruz. Bu komiteler somut sorunların çözümüne yönelik oluşuyor ve fakat aynı zamanda kentin yeniden kuruluşunda halkın söz ve karar sahibi olacağı bir öz örgütlenmenin nüvelerini taşıyor. Haklarımızı ve kamu yararı odaklı kentlerin nasıl oluşabileceğini birlikte konuşuyoruz. Attığımız hiçbir adım tesadüf değil. Geçmişten getirdiğimiz tecrübenin ve hayata bakışımızın ürünü. Aşevi, çamaşırhane, eğitim kampüsü gibi oluşturduğumuz ortak alanlar ise düşünü kurduğumuz ortak, dayanışmacı, eşit ve özgür yaşamın hemen ve burada deneyimlenmesi aslında.. Somut koşulların dayattığı ilişki biçimlerini geleceğe taşıyacak örnekler…Sorumluluğumuz ise tam da bu: Bu kolektif yaşam örneklerini kalıcı kılıp geleceğe taşımak.

baska-turlu-bir-sey-bizim-yaptigimiz-iskenderun-dan-bakmak-1142912-1.

ÇARE HALK ÇARE BİZİZ

Halkın çok uzun zamandır içine itildiği karamsarlık ve çaresizlik duygusunun kırılması, umudun büyümesi için önemli bir deneyim yeşeriyor adım adım. Dayanışma duygusunun ve pratiğinin her şeye rağmen nasıl ayakta kaldığını, halkın çaresinin yine ve yalnızca halk olduğunu tecrübe ediyoruz. Halkın dayanışma eğilimini örgütlemek için gece gündüz çalışırken onunla birlikte örgütleniyoruz; halkın en küçük birimlere dek kendi öz örgütlenmesini yaratmak için verdiğimiz uğraş, düşlediğimiz demokrasinin, halk iktidarının nüvelerini içinde taşıyor. Yeni bir yaşam biçiminin ilk adımları atılıyor. Doğrudan somut sorunların çözümü için yaratılan pratikten geleceğe taşan bir umudu örgütleyen somut bir pratik büyüyor.

Yarattığımız, yaratabileceğimiz kamusal, toplumsal faydaya ve değişim umuduna odaklanıyoruz. Depremzedeleri salt mağdurlar olarak gören ve yardım eden bir bakış açısıyla değil, onları muhatap kabul eden ve birlikte eyleyen, dayanışmanın parçası olan özneler olarak gören bakış açısıyla hareket ediyoruz. Gündelik yaşamın fazlasıyla politize olduğu bu süreçte bu faaliyeti siyasal kılan şey, insanları örgütsüz, çaresiz ve yalnız bırakmaya, rekabet ettirmeye yeminli bir sisteme karşı halkın örgütlü gücünü, umudunu ve değiştirme iradesini büyütecek somut pratiğimizin kendisi! Bu pratik, halkın politik bir özne olarak yeniden varoluşunu sağladığı ölçüde geleceğe taşınacak. Başka türlü bir şey bizim istediğimiz!

Bu düşü kuvveden fiile çıkarmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz!