Başkanlar diyarı

Türkiye’de dillere pelesenk ve en sık duyduğumuz kelimelerin başında o gelir; “Başkanım!”

“Merhaba başkanım nasılsınız? Bir emriniz var mı başkanım?”

“Başkanım harika bir konuşma yaptınız.”

“Başkanım siz olmazsanız biz ne yapardık iyi ki varsınız”

Ankara’daki sokak dilencileri ise “Başkanım bir ekmek parası versene” diye hitap ederler. Ankara’nın “Başkanlar Başkenti” olduğunu bilirler.

Başkanlık gündelik hayatımızda, samimiyetten yoksun, yalakalık ve menfaat odaklı mübalağa bir hitap şeklini almıştır.

Başkansız kalmak bir eksiklik ya da çaresizlik mi? Merak ettim baktım..

Türkiye Başkanlık Cenneti

Tuhaf gelebilir ya da “yok ya daha ne” diyebilirsiniz. Ama Türkiye’de 8-9 kişiye bir Başkan düşüyor!

2003 yılındaki ATO araştırmasına göre 6 milyon 107 bin başkan varmış. Son 14 yılda artan nüfus ve yeni Başkanlık alanları sayesinde bu sayının daha da arttığını iddia ediyorum.

80 milyon nüfusu olan Türkiye’de, en az 10 milyondan fazla Başkan vardır!

Sadece 110 593 dernekte, baş ve kol başkanlarının toplam sayısı 450 bin!

2950 belediye başkanı!

61 Bin Okul Aile Birliği Başkanı!

Okullardaki sınıf ve kol başkanlarının sayısı ise 4 milyon civarında!

Apartmanların yönetici sayısı 3 milyondan fazla.

TBMM bile başkanlıdır. Depremler ve kriz yönetimleri dahi başkansız olmaz.

90 Bin caminin imamı işlevsizmiş gibi, birde 25 bini aşkın cami yaptırma derneği başkanı var!

Siyasi parti, dernek, sendika, meslek odaları, vakıflar, federasyonlar, okullar, üniversiteler, ana bilim dalları, iş konseyleri, belediyeler, kooperatif, bina yönetimleri, il, ilçe, kasaba başkanlıkları gibi bir çok yapıda milyonlarca mevcut başkan var.

Birde “onursal başkanlık”, “eski başkanlık” var.

Eski başkanlar ve milletvekilleri halen eski unvanları yazılı kartvizit dağıtırlar. Eski başkanları ölümsüz kılmak için, fotoğrafları kronolojik sırayla kurumda bir duvara asılır.

Çağdaş ülkelerde böyle bir şey yok! Bu bize mahsus bir özellik.

Başkanlar diyari ülkeyiz. Yani Başkanlık rejimine çoktan geçmişiz.

Başkanlık bir tür ünvan hastalığı. Müptelası olanlar da var. Onlar artık kronik vaka halini aldığı için, artık başkanlığı otomatiğe bağlıyor. Seçim kaybettiklerinde intihar edeni bile var.

Mezarda başkanlık

Ölülere dahi başkanlık yapıyoruz. Mezardakine oy kullandıran ülkede, elbette oy hakkına sahip ölülere başkan olacak! Mezarlıklar müdürlüğü ve başkanlığı gibi. Başkanlardan kurtuluş yok. Başkanlar dünyevi ve uhrevi hayatımızın parçası haline geldi.

Çocuklarımız okullarda demokrasi, eşitlik ve kolektivizm gibi konuları öğretmezler. Ama daha alfabeyi öğrenmeden, ilk günde sınıf başkanı ve kol başkanı olmayı öğrenirler.

Sınıf çok başkanlı olsun diye çocuklara, Kızılay Kolu, Kitap Kolu, Çevre Kolu ya da Temizlik Kolu gibi kol başkanlıklar dağıtılır.

Mesele Başkanlık olunca, bedenleri dahi parçalayıp başkanlar yaratırız. Eş Başkanlar dahi yaratırız. Ama herkes bilir ki, aslında asli unsur erkek başkandır.

“Baş Başkan” olmazsan, üzülmeyin “Kol Başkanı” olursun.

Hani bütün bedene hakim olmak istersen, o zaman “Beden Kolu Başkanı” olursun. Başkanlık virüsü genlerinize ve genetik kodlarınıza kadar bulaştırırlar.

Bizde iktidar yani, başkanlık yarışının merkezinde, işleri yürütmek, faaliyet, dava, amaç değil, işini yürütmek için insanlara hükmetmek ve yönetmek arzusu vardır. Toplumu denetim alma stratejisidir.

Başkanın bilgi ve tecrübe fukarası olması, onun “liderlerin en iyisi” olarak pazarlamasına engel değil. Burası Türkiye, “yok daha ne bundan mı Başkan olacak” dediğiniz insanı, “yok bunun gibisi” biçiminde pazarlayarak başkanlığa getirebilirsiniz.

Ahmet Başkan’ın derneği ya da partisi

Sizlere naçizane önerim şu; siz siz olun, üyesi olduğunuz kurumlarda ya da gündelik hayatın sosyal ilişkileri içinde kimseye “Başkanım”, “Sayın Bakanım”, “Sayın Vekilim” ya da “Sayın Müdürüm” gibi ünvanlarla hitap etmeyin.

Bürokratik ve donuk bir dil yerine, insani bir özle, “Ahmet Bey” ya da “Fatma Hanım” gibi isimleriyle hitap edin. Samimi iseniz doğrudan adı ile hitap edip. İnsanların sosyalleşmesini engellemeyin. Topluma yabancılaşmasını teşvik etmeyin. Üyelik müritlik değildir. Müritlik yapıp, sakın başkanlarınızı şeyh gibi uçurtmayın.

Çağdaş ve demokratik ülkelerde kimse kurum temsilcilerine “Sayın Başkanım”, “sayın müdürüm” ya da “sayın vekilim” diye etmez. “Hans Bey”, “Helga Hanım” ya da doğrudan “John” diye hitap ederler.

Avrupa’daki toplumsal ve sosyal örgütlenmelerin amaçları ve faaliyetleri saygındır. Örneğin Greenpeace ve Uluslararası Af Örgütü gibi kurumlar, başkanlarının isimleriyle değil, faaliyetleri, amacı ve örgütsel kimliği ile tanınır. Bizde ise Ahmet’in Derneği, Mehmet’in Partisi, Veysel’in Vakfı’dır.

Yani Avrupa’da kurumların isimleri ve düşünsel değerleri ön planda dururken, Türkiye’de başkanların adı ve kişisel hedefleri ön planda. Avrupalı sivil toplum yöneticileri, etkinliklerin ve çalışmaların sonuç bilgilerini, bizimkiler ise fotoğraflarını paylaşır.

Toplumsal örgütlenme değil, adeta kişisel mülkiyet mantığı ile yürütülen siyasal, toplumsal, dini ve sosyal örgütlenmelerle karşı karşıyayız.

Bu bir tür hırs ve hükmetme ile insanın yozlaşmasıdır. Bilgiden, vicdandan, ahlaktan ve adalet duygusundan yoksun, kişisel hırs, ihtiras ve bencilliğe teslim olmuşların dışa vuran resmidir.

Bu Başkanlık resmi değişmeli....