Erdoğan, Meclis’te yemin etmesinin hemen ardından, “Size nasıl hitap edelim? Cumhurbaşkanı mı? Başkan mı?” diye soran gazetecilere tercihini açık etmiş “Başkan diyebilirsiniz” demişti. Zaten o günden sonra da onun bir dediğini iki etmeyen medya kendisini “Başkan” olarak anmaya başladı.

Şimdi, “Başkan”la “Cumhurbaşkanı” arasında bir fark var gerçekten. Başkan daha oturaklı, ağızdan dolu dolu çıkıyor ve cumhur-başkanı deyince yalnızca bir şeyin başkanıymış gibi gelirken kulağa, başkanda her şeyin başkanı tınısı var.

Hakkını teslim etmek lazım, başbakanlığından beri başkanlık performansı sergiliyor Erdoğan. “Eyyyyy” diyor, “One minute” diyor. Şu son Yahudi Ulus Devlet Kanunu’nun kabul edilmesi üzerine de mermi gibi saydırdı İsrail’e; “en Siyonist, en faşist, en ırkçı devlet” dedi.

Koca Birleşmiş Milletler’in koskoca Güvenlik Konseyi üyesi 5 büyüğüne “Dünya 5’ten büyüktür” diye ayar veriyor her fırsatta.

Ancak, Güney Afrika’ya BRICS toplantısına giderken Trump için söyledikleri tam bir talihsizlik!

Tamam, herkes Trump’ı ne yapacağı kestirilemeyen bir adam olarak tanımlıyor ama, cezaevlerimizdeki on binlerce insanın güle oynaya kabul edeceği “ev hapsi”ne böyle tepki vereceğini müneccim olsa kestiremezdi.

Mahkeme de, ne akla hizmetse, bir hafta önce normal duruşmada vermediği kararı bir hafta sonra verdi!

Bizim Başkan’ın, ABD Başkanı’nı ABD yönetiminden ayrı bir yere koyduğunu biliyoruz. Trump daha göreve gelmeden, Obama ile yaşanan sorunların onunla yaşanmayacağı ilan edilmiş, ilk görüşmede “Dostum Trump” denilmiş, Trump da “iki ülke hiç olmadığı kadar yakın” diye karşılık vermişti.

Böyle olunca, Erdoğan’ın, Güney Afrika’ya gitmeden önce, havaalanında sorulan bir soruya, ABD ile yaşanan sorunların oranın iç politika çekişmelerinden kaynaklandığından hareketle; “Sayın Başkan bu konularda iyi bir duruş sergilemiştir. Ben bu duruşunun bundan sonraki süreçte de devam edeceğine inanıyorum” demesi gayet anlaşılır bir şeydi. Üstelik, ABD ile aramızdaki en önemli sorun haline gelen Rahip Brunson’un cezaevinden çıkarılıp evine yerleştirilmesinden sonra.

Gelin görün ki, bizim Başkan’ın ona inanç beyanın, hemen ardından ABD’nin Başkanı, sağlı sollu bütün kolları ve elinden düşürmediği twitterıyla o güven dağlarına kar yağdırdı.

Ya, resmen “Pastör’ü bırakmazsanız…” diye tehdit etti!

Bırakmazsak ne yaparsınız?” diye ben cevap vereceğim ama, ne haddime, bizde bu işler hukuk çerçevesinde ve bağımsız mahkemeler eliyle oluyor. “Ben bırakmıyoruz, ne olacak?” dedim diye, mahkeme beni dinleyecek değil ya.

Henüz bizim Başkan konuşmadı. Putin’le et lokantası muhabbeti sırasında “Aramızdaki her türlü dayanışma birilerini de gerçekten kıskandırıyor” derken Trump’ı kastettiyse de o sayılmaz.

Gerçi, sözcüleri, bakanları, yardımcıları; “Türkiye’yi kimse tehdit edemez, kimse tehditle netice alamaz” dedi ama Trump da, Pence de çoktan tehdit ettikten sonra: “Pastör Brunson’ı hemen serbest bırakın ya da sonuçlarına hazır olun!

Sonuçlardan biri geldi bile. Senato Dış İlişkiler Komisyonu’ndan geçirip; Türkiye’nin uluslararası mali kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan bir tasarıyı kabul ettiler!

Dün, bizim Başkan için canını vermeye hazır bir esnaf arkadaşla konuşuyorduk. Trump’a da yardımcısı Pence de ateş püskürüyordu. “Türkiye muz devleti değil” dedi. “Türkiye bir hukuk devletidir ve Türk adaleti herkese eşit mesafededir. Ucuz tehditlere karşı da tahammülümüz yoktur. ABD’li muhataplarımız, millet adına hüküm veren Türk yargısının kararlarına saygı duymak zorundadır” şeklindeki açıklamalar onu zerre kadar tatmin etmemiş.

Bak görürsün” dedi, her zaman Reis dediği Erdoğan’a “Başkan” demeye başlamış esnaf arkadaş; “Başkan şu seyahatten bir dönsün, onlara anlayacağı dilden cevap verir. Trump bizi başkalarıyla karıştırmasın.

Başkanlık zor iş ama bugüne kadarki performansı düşününce esnaf arkadaşa hak vermemek de mümkün değil.

Dur bakalım!