Baskıcı rejimler kafaları örter

Onlara Enqelab Caddesi Kızları deniyor. Çünkü ilk eylemi 30’lu yaşlarının başında genç bir anne Tahran’ın merkezindeki en işlek caddelerden biri olan Enqelab yani Devrim Caddesi’nde yaptı. Yüksekçene bir yere çıktı, başörtüsünü bir sopanın ucuna taktı ve sallamaya başladı. Eylem sosyal medyaya düşer düşmez sembol oldu. Bu eylem biçimi pıtrak gibi çoğaldı. Tahran’ın çeşitli noktalarında genci yaşlısı pek çok kadının başörtüsünü çıkarıp sallamaya başladığını gördük. Eylemciler eylemlerini mutlaka sosyal medyaya da koyuyorlar, böylece eylemi sadece gelen geçen değil tüm dünya görebiliyor. Eylemi yayarken kadınların kullandığı hashtag “Enqelab Caddesi Kızları” şeklinde. Eyleme destek veren erkekler de var, kendisi kapanmayı tercih edenler de. Çarşaflı bir kadın örneğin çok dikkat çekti. Çarşaflı kadın yine ilk caddelerden birinde, yüksekçe bir yere çıkıp, beyaz bir başörtüsünü sopanın ucuna takarak dakikalarca salladı.

Kıyafet meselesi İran’da bir sorun ve göründüğü kadarıyla gitgide büyüyen bir sorun. İran rejiminin başörtüsü zorunluluğunu meşrulaştırmak için söylem: Ama İranlı kadınlar muhafazakârdır, kendileri kapanmak istiyorlar şeklinde. Bu söylemin bizlere “Efendim ülkemizin yüzde bilmem kaçı zaten kapalı, bu entel dantel takımı bir şey bilmiyor”dan tanıdık gelmesi lazım. Elbette rejim yalan söylüyor, kadınların hepsi kapanmak falan istemiyor. Kadınlar yasayla zorla örtülüyor, yasanın ulaşmadığı yere rejimin eli sopalıları geliyor. Hâlâ İran’da sokakta “irşad polisi” tarafından başörtüsü açıldığı için sopalanan kadınları görürsünüz. Koca koca insanlara üç beş baldırı çıplak eli sopalı “davar” muamelesi yapar. Rejimin gerçek yüzü, ABD’ye kafa tutan şiirsel hamasetin yanı sıra asıl budur işte.

Kadınları zorla kapatmak aslında sadece saçı görünmez kılmanın ötesinde, kadını olduğu gibi görünmez kılmak. Siyah çarşafı ya da bir gömlek “light” versiyonu “magneh” denen siyah boynu da kapatan başörtüsünü giyince, herkes birbirine benziyor, kendi değil, bir kıyafet oluyor. Farklar, karakterler ortadan kalkıyor, siyaha bürünmüş kadınlar sokakta, işte birbirlerinden farksız ve aslında neredeyse görünmez bir şekilde var oluyorlar, ya da olmaya çalışıyorlar.

Zorla kapatılmak ruhu ezen bir şey. Çoğu zaman saçını bile taramak istemez hale geliyor insan, özene bezene yaptığın saçın örtünün altında yapışıp gidecek her zaman bunu biliyorsun. Seni başörtüsüyle tanıyanlar başörtünü çıkardığın zaman tanımıyor mesela, seni sen olmaktan çıkarıyor başına zorla örtülmüşse o örtü. Sokağa çıkmayı bir kademe daha zor hale getiriyor, örtülmek. Bazen sarınıp sarmalanmaktansa dışarı çıkmamayı yeğliyor. Başörtüsü istenmeden zorla örtülüyorsa insanın ruhuna gerçekten çok ama çok ağır geliyor.

Bu eylemi yapan 29 kadın şimdi gözaltında. Eyleme başörtüsü sallayarak destek veren erkeklerin görüntüleri sosyal medyaya düşüyor.

Aslında bu eylemler, Ruhani yönetimi için yine yeni bir sınav. En son Tahran’da güvenlik güçlerinin İslami giyim kurallarını ihlal edenlere daha yumuşak davranılacağı, kişilere kırbaç cezası ya da hapis cezası vermek yerine, “açık saçık” gezenlerin polis merkezine götürülüp ikna edilmeye çalışılacağı açıklanmıştı. Bu başörtüsü eylemi, katı rejimin kolay kolay yumuşayamayacağını gösterdi.

Chp Kurultayı notları

Kesinlikle her vatandaş gidip bu siyasi parti kurultaylarından birini gözlemlemeli. Türkiye siyasetinin bütün şifreleri burada. Salonun en ortasında delege ve vekillerin oturduğu yer “en havalı” yer, herkes gerçekten canı pahasına oraya bir şekilde girmeye, orada görünmeye çalışıyor. Hatta söz konusu yerde iyi bir nokta kapmak için milletvekilleri bir gece önceden danışmanlarını yollayıp, kendileri için iyi bir yer tutturuyor. Kim hangi sandalyede ve tabii genel başkana ne kadar yakın belli ki çok önemli.

Bu kez bir protokol krizi de yaşandı. Partinin onur üyelerinin nereye oturacağı hesap edilmemiş. Partinin, bir kısmı bakanlık da yapmış eski vekilleri, yer bulamayarak gelmeyen yabancı misyon temsilcilerinin yerlerine ilişmek zorunda kaldı. Murat Karayalçın ise örneğin bu duruma sinirlenerek ayrıldı. Eski genel başkan Altan Öymen’e de yer ayrılmamıştı, sonradan bir şeyler ayarlandı.

Muharrem İnce, konuşmasında bir anekdot aktardı. Bir il başkanının kendisine, “Boşver milleti, genel başkanı halk seçiyor” dediğini anlattı. Bu anekdotu anlatır anlatmaz delegeler arasından “Ben öyle demedim” diye adeta bir çığlık yükseldi.

Türkiye siyasetinde “bir dönem daha vekillik” ya da “potansiyel vekillik” anahtar kelimedir. Bu nedenle kimse, her zaman hemen her partide tek vekil listesi yapıcısı olan Genel Başkanı kızdırmak istemez. Muharrem İnce konuşurken örneğin vekillerin ve delegelerin oturduğu yerden neredeyse hiç alkış yükselmedi, malum yükselemezdi. Tribünlerde ve hatta protokol sıralarında İnce’ye ilgi daha çoktu.