Çünkü rakı, bir Avrupalı için “uzaklarda bir yerden etkileyici bir içkidir” ve içilmese de olur

FERİDUN NADİR
@feridun.nadir@buyukkeyif.com

Bu hayatta bilumum iyilikler ve fenalıklar birlikte yürürler. Maalesef böyledir bu. Batı da bir yandan başımızdaki musibetlerin kaynağı ama diğer yandan da hakikaten uygarlığın beşiğidir.

Bunun da farkındadır. Bu yüzden Paris’te ölen 100 kişi ile Ankara’da ölen 100 kişi ve Suriye’de ölen 100 kişi farklı farklı 100’er kişidirler. Cumhuriyet Gazetesi, Sivas katliamı davası için manşet atmış ve manşetinde “aydın yakmak” için verilen cezayı az bulmuştu. Ayakkabı tamircisi yahut amele yakılsa neyse? Bu da öyle bir şey. İnsanlar eşittir, batılılar biraz daha eşittir. Türkiyeliler hikayedir. Suriyeliler, Iraklılar toplama çıkarmada teferruattır.
“Dün 12 Ezidi genç kadını sattılar, 50 kişi Irakta, 80 kişi Suriye’de öldürüldü.” Bu haberin “Londra’da Camden’da bir ses bombası patladı.” haberi kadar haber değeri yoktur. Bütün dünyada.

bati-neden-raki-icmez-90233-1.

Ama bir yandan da o Batılılar Ortadoğulular gibi birbirlerini yiyip durmuyorlar. Bir şekilde birlikte yaşama kültürünü geliştirmişler. İrrasyonel kavga gürültülerini Ortaçağ’da terk etmişler.

Yani beğenmesek de benzemek isteyeceğimiz yer hiç kuşkusuz Batı. Hatta mümkünse İskandinavya filan. Açık adres vermek gerekirse Kopenhag, Christiana diyelim.

Hoş ben kişisel olarak San Cristobal/Meksika yahut Uruguay’dan yana oy kullanırım. Ama bu kadar iPhone’u kim bulacak, filmi kim çekecek değil mi? San Cristobal’de üşenirler nitekim.

Yabancılara boşuna yabancı denmiyor. Kültürleri farklı. Hela temizledikleri leğende çamaşır da yıkayabilirler. Ve Akdeniz ülkelerini tenzih edelim kibirlidirler de. Tek eliyle çekirdek yiyemeyen bu insanlar eşit ilişki kurmayı bir türlü beceremezler.

Ben, Hindistan’da, Jodhpur’da iki ABD’liyle 3 gün çölde kaldım. Tek kelime İngilizce bilmeyen Triballerin arasında. Dünyanın en güzel insanlarıydı. Ve bu 3 gün boyunca bu iki ABD’liyle sabahlara kadar muhabbet ettik, kafa çektik. Birbirimize anlatmadığımız şey kalmadı, bunlar hala kız arkadaşımın fotoğrafını görünce “Aaa, bu bizim gibi yahu, başı açık” diyorlardı. İkisinin toplam genel kültürü ortalama bir BirGün okurunun yarısı dahi değildir, bana sürekli akıl öğretiyorlardı. Şarabın mayalanarak yapıldığını benden öğrenen bu insanlar bana içki içme dersi vermeye kalkıyorlardı.

Bütün bunlar hep kibirden. Geçmez bu kibir. Durum şu kadar vahim: Bir Alman arkadaşım, onu Almanya’dan ABD’ye otostopla geldi zanneden ve aradaki okyanustan haberdar olmayan bir ABD’liyle alay ediyordu. Ve o Alman, Karl Marx’ı Rus sanıyordu. Karl yahu bu. İgor neree, Karl nere?
Velhasıl demem şundandır. Ortalama bir Batılı önündekini bilir sadece. Ne iş yapıyorsa onu bilir. Bir gram öteye gidemez. Bizde hayat entelektüel anlamda çok daha zihin açıcıdır. Ve çok daha az tutucudur.

Bu yüzden bizler şampanya içmeye yakın insanlarızdır. Ama Fransızlar rakı içmeye kolay yaklaşmazlar. Çünkü rakı, bir Avrupalı için “uzaklarda bir yerden etkileyici bir içkidir” ve içilmese de olur.

Ha bir de cehalet var tabii. Maalesef yabancılar rakıyı ya bilmiyor yahut yemek sonrası alınan bir aromalı içki muamelesi çekiyordu. “Ana içki” olmaya doğru sınıf atlayamıyordu. Bu şimdi ince ince değişiyor.

Oysa bir yabancıya rakıyı tane tane anlatması ne zevklidir. Herşeyi şok edicidir onun için.

Bir İspanyol ne yapar? Kurar sofrayı, doldurur porron’u, koyar masanın ortasına, döndüre döndüre içerler. Saatlerce. Ne kolay? Her gün aynı sofra şarabı.

Yahut bir Alman ne yapar? Açar birasını, içer. Bira içmek için açmasıyla dudağı arasına gitmesi arasındaki birkaç saniyeye ihtiyacı vardır sadece.

Bir Fransız en fazla yemeğine göre şarap seçmek için zahmet eder. O da zaten üç beş çeşit şarap evinde zaten bulunur, çeker birini açar işte.
Her şey “zaman kaybetmemek” üzerine kuruludur ya, bütün olay ondan. Batılı insanın zamanı küçük partiküller halinde planlıdır. Daha bir sene sonraki tatil mekanını planlamıştır. Adam aylarca öncesinden ne zaman tatil isteyeceğini bilmekle kalmıyor nereye gitmek isteyeceğini dahi biliyor düşünsenize. Bu adam nasıl rakı içsin? Rakının bir ucu naif bir belirsizliktir çünkü. Hafif anarşisttir rakı. Muhabbet gelişinedir. Kolektif ama bireyseldir. Nezaket zarafet dahilinde herşey serbesttir o masada. Sürprizlere açıktır çilingir.

Hem rakı bir batılı için kolay da değildir. Önce karın doyurmakla rakının arasındaki ilişkiyi koparacaksın. Önce yahut sonra yapılabilir karın doyurma işi. Ama bir yandan da yemeye devam edeceksin. Evet. İşin bu kısmını Akdenizli olmayan bir Batılıya anlatmak çok zordur.

Velhasıl bugünler geçiyor. Bir süredir Batı dünyasında rakı hızla yayılıyor. Hele Avrupa ülkelerinde her geçen gün biraz daha fazla insan tanıyor rakıyı.
Tamam, rakı içmek bir batılı için zordur. Ama tadını bir kere alınca bırakması da aynı şekilde zordur.

Neden Batılıların bizlere göre daha çok canı sıkılır? Her şeyin bu kadar planlı olur, sürprizlere bu kadar kapalı olursan sıkılırsın tabii güzel kardeşim.

Batı’ya “şöyle bir rahatlamayı”, sakin olmayı, “bi durmayı”, kafasını çıkarıp bilmediği suları merak etmeyi ancak rakı öğretebilir.
Nitekim öğretiyor. Rakı, Batı’da hızla ilerliyor.

Şerefe!