Kasım 2015’te Filistin’in Batı Şeria bölgesinde kuşatma altındaki El Halil’in Tel Rumeida mahallesi askeri yasak bölge ilan edildi. Burada yaşayan tüm aileler kayıt altına alındı ve her birine birer numara verildi. Askeri yetkililer tarafından izin verilmedikçe yakınlarının, aile üyelerinin, ambulans ve işçilerin bölgeye girmesine izin verilmiyordu. Mayıs 2016’dan sonra bu direktif yenilenmedi ama sıkı kontroller devam ediyor.

Son olarak da Trump destekli İsrail yönetimi, bir yandan Gazze'yi bombalarken Batı Şeria'da da 4 bin konutluk yerleşim birimini meşrulaştıracak yasa tasarısını onayladı. Yeni yasa, İsrail'e Filistinlilerin tapulu arazilerine el koyma hakkı veriyor. Böylece, Batı Şeria'nın yüzde 62'si işgal edilmiş olacak. Batı Şeria’da hâlihazırda 400 bin İsrailli yerleşimci var.

Nisreen Al Azzeh, iki kızı ve iki oğluyla beraber Batı Şeria’daki Tel Rumeida’da yaşıyor.

Ekim 2015’te mahallelerine biber gazı atıldı. Kocası iki ay önce kalp krizi geçirmişti, gaz atılınca fenalaştı, bilincini yitirdi. Ambulansın mahalleye girişine izin verilmedi. Nisreen iki yıl önceki olayı Sınır Tanımayan Doktorlar’a (MSF) anlattı:
“Bir battaniye alıp kendi kendimize sedye yaptık. Komşularımız onu hastaneye taşıdı. Ama kontrol noktasında bizi durdurdukları için 10 dakika daha zaman kaybettik. Hastaneye vardığımızda eşimi kaybetmiştik. Onu hayata döndürmeye çalıştık ama çabalarımız sonuç vermedi.” (El Halil’de MSF ile birlikte çalışan psikologlar, Filistinli hastalara yardımcı oluyor).
Nisreen Al Azzeh, canlı ve hayat dolu mahallelerinin, yasak bölge ilan edildikten sonra hayalet kasabaya dönüştüğünü söylüyor:

“Biz burada resmen mahkûmuz. Askeri kontrol noktalarıyla çevrili bir hapishanenin içindeyiz. Yetkililer bize açıkça ‘Beğenmiyorsanız gidin’ mesajını veriyor.”

Nisreen, Filistinli bir mülteci olarak yıllarca Ürdün’ün başkenti Amman’da yaşadıktan sonra 1993 yılında El Halil’e yerleşmiş, burada evlenmiş. El Halil’de yıllarca çatışmaların içinde yaşadıktan sonra bu çatışmaların birinde eşini kaybetti. Şimdi de çocuklarıyla birlikte ‘getto’ yaşamı sürüyor.

İsrailli yerleşimcilerin eskiden evlerine taş attığını, hatta evlerine girenler olduğunu söylüyor.

Şimdi kontrol noktalarıyla çevrili mahallede sınırı belli olmayan bir yasak içerisinde yaşıyorlar.

Nisreen, geceleri çocukları uyuyunca resim yapmaya başlıyor:

“Resim yaptığımda özellikle çocuklarımın duygularına odaklanıyorum. ‘Yaşadığımız üzüntülerden nasıl uzaklaşabiliriz? Yalnızlık ve kapana kısılmışlık hissinden nasıl kurtulabiliriz?’ diye düşünüyorum.”

“Çocuklarım dışarıda oynayamıyor. Eskiden olduğu gibi misafir kabul edemiyoruz ve misafirliğe gidemiyoruz.”

“Askerler ve sonradan bölgeye yerleşenler, her an bize saldırabilir veya ateş açabilir. Bu daimi güvensizlik hissi çok korkunç.

Yaşadıklarımızın resmini yapıyorum.”

“El Halil’in eski halini, askeri kontrol noktalarını, yaşadığımız acıları ve dikenli telleri resmediyorum. Dikenli tellerle çevrilen evimizi çiziyorum; ana caddeye gidemeyişimizin, evden dışarı çıkamayışımızın resmini yapıyorum.”

“Eşimin ölümünden sonra hayata tutunabildiğimizi bizi tanıyan insanlara anlatmaya çalışıyorum. Buradayım. Çocuklarımız da burada ve hepimiz hayatımıza devam ediyoruz. Yalnız, Filistinli bir kadınım ama hâlâ buradayım.”

Venedik’te ‘getto’ deyiminin ortaya çıkışından yüzlerce yıl sonra, Batı Şeria’daki Filistinlilerin isimleri kayıtlarda sadece numara olarak yer alıyor. Filistin hapishanesi tüm dünyanın gözü önünde daralıyor.