Gazze sınırında yaşananları uzaktan bile olsa izledikten sonra insan başka tepki veremiyor. Arabesk belki, ama içerisinde bir parça da olsa insana ait değer, insana ait duygu kalmış birinin, dünyanın bu ikiyüzlülüğü, vicdansızlığı ve ahlaksızlığı karşısında başka tepki vermesi mümkün değil.

Terörist” diye silahsız protestoculara, çocuklara, bebeklere, belden aşağısı olmayan insanlara kurşun sıkanların hiç kuşkusu olmasın; bu yaptıklarının sonucu karşılarında daha fazla “terörist” bulmaktan başka bir şey olmayacak!

İnsanın, birkaç saat içinde 60’dan fazla Filistinlinin katledilmesi ve 3 bine yakınının da yaralanması karşısında, reel-politik denen şeyin olanca çirkinliği ile boy göstermesine duygu patlamaları yaşamadan tepki vermesi olanaksız. Hele de, yaşayabilirlerse, o yaralananlardan kimilerinin belki de hayatlarını tıpkı tekerlekli sandalyesi üzerinde vurulan Fadi Ebu Salah gibi yarım insan olarak sürdüreceklerini düşününce…

Daha dün Suriye’ye “kimyasal silah” gerekçesiyle bombalar yağdıran ABD, nasıl da ikiyüzlü! Ve kimyasal silah denilince ayağa kalkan dünya…

Aralarında çocuklar da olan onlarca silahsız insanın katli karşısında verdikleri “soğukkanlı” tepkilerine, 8 aylık bir bebeğin gazlanarak öldürülmesini suskunlukla karşılamayı da eklediler.

Kimyasal işte! 8 aylık bebek kimyasal silahla zehirlenerek öldürüldü. Ne yazık ki, Filistinli bebek söz konusu olduğunda “kimyasal” duyarlılığı da yok oluverdi.

Gazze sınırında yaşananlar tarihe iki çarpıcı fotoğrafla geçecek; gazlanarak öldürülmüş 8 aylık bebeğin ve tekerlekli sandalyesinde katledildikten sonra “yarım” vücudu bayrağa sarılan Fadi Ebu Salah’ın fotoğraflarıyla.

Haydi, üç deyip, onların yanına Trump’ın kızı ve damadı ile Netanyahu çiftinin gülerek selfi çektikleri fotoğrafı da ekleyelim!

Olup bitenleri “İsrail’in sınırlarının güvenliğini koruma hakkı vardır” diye karşılayanlar bir yana, bir de onlara ve İsrail’e seslerini sonuna kadar yükseltip bağıranlar var!

Reel-politik orada da çirkin yüzünü gösteriyor. Abdüllatif Şener’in birkaç yıl önce Enver Aysever’in programında söyledikleriyle gösteriyor: Bir yandan İsrail’e bağırırken, öte yandan İsrail ne isterse veriyorlar!

Tam da “batsın bu dünya” duygusunun burada ve başka memleketlerde insanların içinden fışkırdığı bir anda, ekranlarda en sert sözleri edip miting çağrıları yapanlar, TBMM’de ellerini İsrail’le yapılan Mavi Marmara anlaşmasının devamı için kaldırıyorlar!

İsrail, Türkiye’den yükselen seslere karşı tepkisini somutlaştırıp tarımsal ürün ithalatını durdururken, burada elçilerin “geçici olarak” geri çağrılması dışında atılan bir adım yok.

Bu hale, AKP’nin üzerinden çıkardığı gömleği hâlâ giyen Karamollaoğlu da isyan ediyor: “Daha iki gün önce hükümetin enerjiden sorumlu bakanı İsrail ile olan münasebetleri geliştirecek bir anlaşmayı imzaladı mı imzalamadı mı? Onu söyleyin. Siz o anlaşmayı rafa kaldıracak mısınız? İsrail’in bugüne kadar önünü açan onlarca karar aldınız, hanginizi sonlandıracaksınız… Çıkıp miting yapacaksınız, kargalar güler ya!”

Türkiye’de iktidar penceresinden bakanlar, dün de bugün de, İsrail’i bölgedeki en önemli müttefik olarak görüyorlar. Reel-politik hesaplarla; İsrail lobisinin desteği olmadan küresel oyunda yapılacak hamlelerin başarısız kalacağına, o lobinin desteğine muhtaç olunduğuna hükmediyorlar.

İsrail’in istihbarat desteğini “memleketin bekası açısından” yaşamsal sayıyorlar.

Türkiye İsrail’in güvenliği için çalışmazsa, İsrail’in kendi güvenliği için çalışacak bir Kürt devletinin kurulmasını sağlayacağını değerlendiriyorlar.

Sonuçta, İsrail’e bağırmaya “one minute” ayrılırken geriye kalan bütün minutelerde reel-politik gereği İsrail’le yola devam ediliyor!

Bu arada, yarısı daha önce hayattan koparılmış Filistinliler, dünyaya geleli daha 8 ay olmuş bebekler katlediliyor.

Batsın bu dünya!