“Bay Kemal”in de terörist ilan edilmesine ramak kaldı!

Şimdilik, “teröristlerle el ele dolaşma”nın, “teröristleri savunma”nın, “yerli ve milli olmama”nın, “nerede Türkiye aleyhtarı bir iş varsa onun içinde olma”nın faili durumunda. Bunun bir adım ötesi de neredeyse “terörist başı”lık!

“Bay Kemal” ana muhalefet lideri. Herhangi bir yerde demokrasicilik oynanabilmesinin bile olmazsa olmazı muhalefetin varlığı. O nedenle, her iktidar, az çok demokrasiden söz edilebilen bir yerde, kendisi kadar muhalefeti de kollar ki iktidarı meşru olsun!

Oysa bizde, devletin ve milletin bütünlüğünü temsil etmesi beklenen Cumhurbaşkanı’ndan hemen her gün muhalefetin “düşman”laştırılmasının, seçimi “savaş”a benzeten bir dilin örneklerini dinliyoruz.

“Bay Kemal bu teröristlerle el ele dolaşma. Bunlardan sana fayda yok. Yerli ve milli ol. Bu teröristleri savunmaktan vazgeç. Kol kola olmaktan vazgeç. Omuz omuza olmaktan vazgeç. Şimdi 31 Mart’ta yine onlarla yola çıkmaya hazırlanıyor... Bay Kemal açık ol açık. Dürüst ol. Bu millet de seni bir şey zannetsin.” Bunlar hafta sonunda bir park açılışında söylendi.

AKP’nin seçim kampanyasının yalnızca sosyal medya üzerinden sürdürüleceği ilan edildi, ama bunu ilan eden Erdoğan her seçim öncesi olduğu gibi her gün bir yerleri açarak, kamu kaynaklarının kullanıldığı açılışlarla tam gaz bir seçim kampanyası yürütüyor.

Öyle bir kampanya ki, karşı kampanya için meydanlara çıkacaklar, bırakın meydana çıkmayı ağzını açacaklar için, bir tehdit ve korkutma operasyonuna dönüşüyor.

Oysa, tıpkı muhalefet gibi, sokağa ve meydanlara çıkma ve protesto hakkı da en sıradan bir demokraside iktidarın güvencesi altın olması gereken haklardan.

Burada, tam da bir seçim öncesi, bu haktan söz edenler; “ahlaksız”, “terörist”, “darbeci”, “FETÖcü”!

Savcılar tarafından yeniden açılan Gezi dosyaları ve Sarı Yelekliler üzerinden, ana muhalefet lideri de, gazeteci de, sendikacı da hedef tahtasına oturtuluyor.

“Bay Kemal”e, milleti sokağa davet ederse başına neler geleceği en yetkili ağızdan en net şekilde söyleniyor: “… bilesin ki bu millet 15 Temmuz’da FETÖ’cülere ve uşaklarına nasıl bu meydanları dar ettiyse, yine dar ederiz, bunu böyle bilesin. 15 Temmuz gecesinde Atatürk Havalimanı’ndan tankların arasına kaçıp Bakırköy Belediyesi’ne gitmiş olabilirsin ama bu defa kaçmaya fırsat bile bulamazsın.”

AKP, kampanyasını sosyal medya üzerinden yapacağını, geleneksel medyanın neredeyse tümünün kraldan çok kralcı olduğu bir yerde ilan etmenin konforunu yaşıyor. Belki, muhalefet de gaza gelir de, çevrecilik adına, meydanları ve sokakları tümüyle bırakıp sosyal medyadan sürdürür kampanyasını!

Bu arada, gazeteler hep bir ağızdan; “Bu kez kaçacak yer bulamazsın” (Akşam), “Kaçacak yer bulamazsın” (Güneş), “Meydanı FETÖ’ye dar ettik, sana da ederiz” (Sabah), “Meydanları yine dar ederiz” (Star), “Kaçmaya bile fırsat bulamazsın” (Yeni Şafak) manşetleri atıyor nasılsa.

Türkiye’de sokağa çıkıp hak talep etmenin ya da bir haksızlığı protesto etmenin neredeyse imkansız olduğunu söyledi diye Fatih Portakal; toplu sözleşme sürecinde işçilerin sıkıntılarını anlatmak için “Sarı Yelekliler”e göndermede bulundu diye TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay birer linç nesnesine dönüştürülebiliyor.

Seçimi savaşa, muhalefeti düşmana, muhalefet liderini de “Bay Kemal” olarak düşman kuvvetler komutanına dönüştüren bir dille yürütülecek seçim kampanyasının kazananı olmayacaktır.

Seçim dilini savaş diline döndürmenin ardında korku yatmıyorsa ve “Bay Kemal! Ne yapacaksan gel sandıkta yap” çağrıları samimiyse, öncelikle bu savaş dili terk edilmeli.