Geçen haftanın en çok konuşulan konusu Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve İyi Parti kurmaylarının bu konudaki açıklamaları oldu. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya konuşması her ne kadar iktidara karşı yapılmış olsa da 6’lı Masa tartışmalarına yanıt niteliğinde.

Bay Kemal’in çıkışı ya da 6’lı ne olacak?

Yaşar AYDIN

AKP iktidarının zayıflaması ve seçimi kazanma ihtimalinin azalmasıyla birlikte dikkatler muhalefet cephesine çevrildi. "Aday kim olacak, programı ne, parlamento seçimlerinde birden fazla ittifak olur mu?" vb. sorular kamuoyunu meşgul ediyor. Tabii her türlü gelişme de farklı gözle takip ediliyor.
Hafta başı İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun “Cumhurbaşkanlığı adayı için sahada Mansur Yavaş ismi öne çıkıyor” demeci, benzer ifadelerin iki İyi Parti yöneticisi tarafından da kullanılması tartışmayı başka boyuta taşıdı. Çünkü ilk kez bu ölçekte İyi Parti ve CHP gerilimi yaşandı. Çıkan karmaşa önce Karamollaoğlu ardından da Akşener’in müdahaleleri ile sonuçlandırıldı. Ama yaşananın son olmama ihtimalinin güçlü olduğunu da ifade etmeliyiz.


REJİMİ KİM İNŞA EDECEK?

Adaylık ismi ile ilgili dönen tartışmanın arkasında hiç kuşku yok ki yeni Türkiye’yi kimin yöneteceği tartışması var. Muhalefet parti liderlerinin “isim değil, program önemli” söylemi çok gerçekçi değil. Dün gazetemizde Bahadır Özgür’ün de ifade ettiği gibi sistem bir dönem daha (en azından) seçilen kişiyi çok özel yetkilerle donatıyor. Bu özel yetkiye sahip her isim çok önemli doğal olarak da muhalefetin adayı da. Tek aday, parlamento seçimlerle birden fazla ittifak tartışmalarının arkasında da bu gerilim var. Aslında muhalefet içinde yaşanan bu gerilim yeni de değil. Erdoğan rejiminde sona gelindiğini gösteren 31 Mart seçimleri aynı zamanda bu sürecin de başlangıcı. Neredeyse aynı tarihten bu yana ülkenin ilk seçimle birlikte “restorasyon” dönemine gireceği konuşuldu. Altılı Masa’da oluşan ya da var olup şimdi baş çıkaran sancının arkasında da bu restorasyon dönemine ilişkin yaklaşım yatıyor.

BAY KEMAL NE YAPACAK?

Her şeyden önce Erdoğan karşısında buluşan muhalefetin zorunlu ve biraz da zoraki bir birliktelik olduğunu ifade etmekte yarar var. Erdoğan’ın ucube sistem sayesinde eline geçirdiği devlet aygıtıyla birlikte tüm demokrasi kanallarını kapadığı, tek başına ülkenin geleceğine karar verdiği bir dönemde karşısında geniş bir cephenin oluşması doğal. Nerdeyse Erdoğan karşısında konumlanan tüm partiler ve isimler için önümüzdeki seçim varlık-yokluk niteliğinde. Tıpkı Erdoğan gibi. O yüzden süre itibariyle sınırlı, siyasi olarak farklı ama zorunlu bir birliktelik. Sınav yaklaştıkça sancısının da artması o yüzden çok doğal.

Bu ekibi bir araya getirenve bir anlamda oyun kurucu olan Kılıçdaroğlu da adım adım siyasete ağırlığını koydu. Bu durum 6’lı Masa için de beklenen ama şimdilik hazmedilen bir durum değil.

Kılıçdaroğlu’nun tartışma yaratan son çıkışı çarşamba akşamı sosyal medya üzerinden yaptığı konuşma oldu. Daha çok icralık borçların ödenmesine yönelik kısmıyla tartışılsa da başka bir başlık daha vardı. Kılıçdaroğlu ülkedeki sermaye yapısının önemli bir bölümünü karşısına alan bir konuşma yaptı. Sadece 5’li çeteyle değil onlarla da hesaplaşacağını duyurdu. Benzer bir konuşmayı salı günü Niğde’de “halkın iktidarını kuracağız” diyerek yapmıştı. Bu söylemlerin 6’lı Masa’da devam eden tartışmalardan çok bağımsız olmadığını söylemek yanlış olmayacak. 5-6 ay önce “Ekonominin dümenini Babacan’a verebiliriz” diyen Kılıdaroğlu artık yoktu. ‘Bay Kemal’ Erdoğan karşısında da 6’lı Masa’da da artık kendini güçlü hissettiği bir söylem ve eylemle yürümeye başlamıştı. Anlaşılan o ki cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda da kendisini avantajlı konuma getirdiğine dair inancı da pekişmiş durumda. O yüzden kolay vazgeçecek gibi durmuyor. 6’lı Masa ve hatta partisinden bu söylemden rahatsız olanlar şimdilik sessizce takip etmekle yetiniyorlar. Kılıddaroğlu’nun süreci nereye taşıyacağı ve hangi kuvvetle ilerleteceğine bağlı olarak konum olacaklardır.

SOSYALİSTLERİN VARLIĞI

Yeni Türkiye konuşulurken sol bilinçli olarak görmezden geliniyor. Oysa Kılıçdaroğlu’nun fark edilmesi bile solun taleplerine yaklaşmasıyla mümkün oldu. Bugün sokağa inen hiçbir sağ parti temsilcisi özelleştirmeyi savunamıyor. Sağlıktan, eğitime yaşanan çöküşün farkında ve ağzını bu konuda açamıyor. Laikliğin karşına Diyaneti koyamıyor, gelir adaletsizliği karşısında patronun yanında duramıyor. İşçi diyor, emek diyor yoksulluk diyor, tarımda yaşanan tahribattan bahsediyor. SOL Parti’nin fındık mitinginden sonra AKP’li Ordu Belediye Başkanı bile Hürriyet gazetesinin manşetine benzer sözlerle çıkmak zorunda kalıyor. Doğanın talanına karşı sessiz kalamıyor. Daha da ötesi ABD’nin haydutluğunun arkasına koşulsuz dizilemiyor. Tüm bunlar tanıdık geldi mi? SOL’un yıllardır bedel ödeyerek savunduğu ve mücadele ettiği güçlü fikirler bugün siyasetin ön kabulü olmuş durumda. Fikirleri meşru ve toplum tarafından kabul gören bir SOL var. Toplumun talepleri ve SOL’un açtığı yol hem Millet İttifakı hem de HDP etrafında oluşan yapı için de önümüzdeki günlerin tartışma başlığı olacak.

Sosyalist Güç Birliği’ne gösterilen ilgi de bunun kanıtı. Bir anlamda AKP karşısında güçlü bir seçim zaferi ve AKP’nin yarattığı yıkım karşısında halkçı bir çözüm için ihtiyaç duyulan yolu göstermesi açısından önemli bir noktada duruyor. Siyaset, kimlik ve inanç dışında toplumsal talepler ekseninde şekillenmeye başladıkça sadece iktidarla muhalefet arasında politik mücadeleyi belirlemeyecek. Aynı zamanda başta 6’lı Masa olmak üzere her türlü oluşumun da şekillenmesine katkı sunacak. Bir haftadır yaşanan tartışmanın en önemli çıktısı da yeni pozisyon alışların ilk fragmanını izletmesi oldu.