Mesele valinin hacetini altın kaplamalı kenefe yapma, kutsalın bekçisinin eğlence paketli Mercedes’ ten inip, masajlı jakuzide stres atma arzularıyla sınırlı değil. Keşke bu denli basit olsaydı.

Tüketim hazzının tadını alıyorlar, zamanla görgüsüzlükleri törpülenir, süzülür ve öyle ya da böyle bir estetik bile geliştirebilirler denip, geçilebilirdi. Sonuçta çoğumuz ‘köylülük’ ten geliyoruz ve kimimiz eğitimle sindirerek, kimimiz kendi kendini geliştirerek kentli tüketicilere dönüşüyoruz.

Mesele basit olmaktan başka bayağı da...

Muktedir olmadan çok önceden beri yana yakıla şikâyetçi oldukları, iktidarı ele geçireli bilmem kaç yıl olmasına rağmen usanmadan, arlanmadan tekrarladıkları ‘öz vatanında parya’ abuklamasıydı. ‘Cumhuriyet’, ‘seçkinci zümre’ tarafından gaspedilmişti ve iş bu seçkinler, mümin, mütedeyyin, dindar Anadolu’ yu hem sömürüp, hem de biteviye aşağılamışlardı! Hele bir de dillerinin, tarihlerinin silinmesi ve geçmişin o muhteşem mirasından mahrum bırakılmış olmaları vardı ki, insan insana böyle zulüm yapmazdı!

Çoğu kişi bu zokayı yuttu, en çok da kendisini liberal bilmem ne diye adlandıranlar.

Böylece önce eğitimli, kültürlü, bilgili olmak neredeyse utanılacak, gizlenmesi gereken ve paryaları aşağılayanlardan olunduğunu işaret eden sembollere dönüştürüldü. Herkes, aman ha ben seçkinci değilim, sümme hâşa, diye saf tutmaya başladı.

‘Kaldırımdakilere çamur sıçratarak geçen cipteki türbanlı’ demeye kalkanın, daha lafını bitirmesine fırsat bırakmadan çullanıldı üzerine. “Vay sen Anadolu insanına cipe binme hakkı bile tanımıyorsun, aşağılıyorsun, işte bu Cumhuriyet seçkinleri, yıllarca böyle ayrımcılık yaptılar”, diye höykürüldü. Oysa cümlenin devamı, çamura bulananın da türbanlı olduğunu ve meselenin türbana özgürlük talebinden başka bir dinamik içerdiğiydi.

Bu seçkincilik suçlamasıyla sinildikçe iş, eğitimsizliğin, kültürsüzlüğün, bilgisizliğin yüceltilmesiyle kalmadı görgüsüzlük, erdemsizlik, ahlaksızlık da meşrulaştırılır oldu.

Adam, hiç arlanmadan içinde kitap olmayan, kitap kokusu almadığı odada uyumadığıyla övünüp, güya kültür kumkuması olduğu iddiasında ama bakıyorsun, seçim propagandasını devletin parasıyla, helikopteriyle, makam arabasıyla, valisiyle, kaymakamı, okul müdürü, yargıcıyla yapmakta; bırak etik sorun görmeyi aksine kendine ‘hak’ belliyor. Cumhurbaşkanı aynı olanakları dibine kadar kullanıp, sadece Anayasa’yı değil, bireysel ahlakı da her dakika ihlal ediyor, bizimki hâlâ şanlı ve mukaddes değerler, ecdatla buluşma, tarihe geri dönme pazarlamacılığında beis görmüyor. Utanmadan sıkılmadan “İzmirliler de çok ahlaksız açık saçık giyiniyor, içki içiyor, habire boşanıyorlar” diyene kimse de çıkıp “Ya sen ne ahlaksız birisin” diyemiyor.

Aman, Cumhuriyet seçkinleri milleti çok aşağılamışlar hakkaten, şimdi eleştirirsek seçkinci ve küçümseyici görülürüz diye sindikçe, bayağılık bir hak , statü, özgürlük olarak prestij kazandı.

Sosyal medyada en galiz küfürleri, en belden aşağı ahlaksızlıkları yüzleri kızarmak bir yana kendilerine bir hak belleyerek savurup duranlar da en büyük destekçileri.

Eğitime, bilgiye, ahlak ve erdeme bağlı olanlar ‘paryaları’ aşağılamıyorlarmış, çoğu zaten aşağılık duygusuyla malulmüş.

Seçkinci bilmem ne suçlamalarından çekinmeden ahlaksızlığı, görgüsüzlüğü açıkça eleştirmeli, bilgisizliği ve ilkesizliği kendine hak belleyene haddini bildirmekten kaçınmamalı.