Akademi dünyası Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi'ndeki (ESOGÜ) katliamla sarsıldı. Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Mikail Yalçın, Fakülte Sekreteri Fatih Özmutlu, Dr. Serdar Çağlak ve Araştırma Görevlisi Yasir Armağan'ın otopsi işlemleri tamamlandı. Aileler cenazeleri aldı.”

‘Nerede?’ şartında ’eğitim kurumu’ yazan bir haberin içeriği için gerçeküstüymüş gibi duran ağır ifadeler. Fakültede işlenen cinayet, gerçekte her yönüyle AKP iktidarının 16 yılda Türkiye’yi nereye getirip, bıraktığını gösteren, büyük ve acı verici bir örnek. “Ne alakası var?” diye itiraz edenler olacaktır. Maddeler halinde anlatmaya çalışalım.

Katili ve suçluyu koruma geleneği

Hedeflerden biri olduğunu söyleyen ve dışarıda bulunduğu için katliamdan kurtulan Doç. Dr. Ayşe Aypay, “Bırakın, konuşacağım” diyerek olayın perde arkasını aktardı. Aypay, "Rektörlük, Volkan Bayar hakkında dilekçelerimizin sisteme girmemesi için memurlara talimat verdi. Kavga dövüş işleme soktuk dilekçeleri. Hiçbirine yanıt alamadık” dedi ve sordu: “Dokundurtmadılar. Şimdi açıklasın Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı, rektör. Eşim, Bayar’ın ifadeleri yüzünden işinden atıldı, 5 buçuk ay hapis yattı. Bir çok arkadaşım mağdur oldu. Kim verecek bunların ve 4 canın hesabını? ”

Hrant Dink cinayetinden, IŞİD bombacılarından, istismar edilen kadın ve çocuklardan alışık olduğumuz bir tablo bu. Görmezden gelinen, ‘dahası yol verilen’ örgütlü bir suçun anlatımı. “Bir tuğla çekilirse, duvar yıkılır” sözleri AKP iktidarında adeta kurumsallaştı. 4 akademisyen cinayeti, 'duvar yıkılırsa altında kalırım’ korkusuyla katili ve suçluyu koruma geleneğinin, en uç noktaya geldiğinin kısa izahı.

Şiddetin meşrulaştırılması

Üniversitedeki katliam, 15 Temmuz darbesinden sonraki idam tartışmaları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan ölüm güzellemeleri ve ölüm vaatlerinin temize çekilmesi gibi. Bunlardan kopuk değil! Araştırma Görevlisi Bayar’ın silahından çıkan kurşun, İstanbul Başakşehir Osmangazi İlköğretim Okulu’nda görev yapan Aydın Erekmen adlı öğretmenin sınıf öğrencilerinin elllerine tutuşturduğu idam ipi bir nevi!

Suçun yeni tanımı

Volkan Bayar, gerçekleştirdiği katliamın ardından “Pişman değilim” dedi. Durum, ’suçun’ yeniden tanımlanması, failin kendini konumlandırması ve ‘gerçekte hissettikleri’ ile ilgili. Belki de yine, 15 Temmuz’dan ve hemen sonrasından bir örnek vermek mümkün. Bayar vakası, AKP polisinin, darbe sabahı işkence altındaki binbaşıyı 10 aylık kızına tecavüzle tehdit etmesine beniyor. “Pişman değilim” dedi Volkan Bayar. Takip edin; mahkemeye çıktığı ilk gün “Erdoğan’a selam gönderip ‘vatan ve teferruat’ vurgusu yapacak. 'O gün’, “Her türlü günahınıza, ruhsal çarpıklıklarınıza, huysuzluklarınıza, yolsuzluklarınıza, çıkarlarınıza ‘vatanla’ kılıf buluyorsunuz” denmemişti. Yine denmeyecek! Suçun ‘yeniden tanımı' karşısındaki sessizlik sürecek.

Kutuplaşma dili ve ‘görevlendirme’

Öncelikli olarak oy kaygısına dönük, ayrıştırma ve kutuplaşma dili toplumu dört bir yandan sardı. “Öteki” algısı yaygınlaştırıldı. ‘Erdoğan’ın kişisel beka projesinde’ iki tür kurban yaratıldı. ‘Kullanışlılar’ ve ‘geri kalanlar.’ Bayar’ın gerçekleştirdiği katliam, bu ayrışma ve derin kırılmanın sonuçlarından biri. Türkiye’ye tutulan ‘Bizdensen, her yol mübahtır’ çanağı! Görevlendirmenin, sırt sıvazlamanın, ‘benim esnafım’, ‘benim polisim’, ‘benim vatandaşım’ sözlerinin bir tezahürü. Bayar, ‘makul şüpheli yasası’nın, ‘muhbir vatandaş’ konseptinin kağıt üzerinden uygulamaya geçmiş temsilcisi.

696 sayılı KHK

Üniversitedeki cinayet, aynı zamanda 4 ay önce yayımlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) öne çıkan 121'inci maddesi. Bu madde, darbe girişimi ve sonrasındaki eylemlere müdahale eden sivillerin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırıyor. Bayar, bu madde kapsamında, “Terörle mücadele ediyorum” diyen herkesin ‘başkasını boğazlayabilme’ potansiyeli taşıdığı endişesinin gerçeğe dönüşmesi.

Silahlanmadaki artışın göstergesi

Bireysel silahlanmaya karşı mücadele veren Umut Vakfı verilerine göre 2017 yılında, bireysel silahla 3494 olay yaşandı. Vakaların, yüzde 40.7’si tüfek, yüzde 35.37’si tabanca, yüzde 20.58’i kesici aletler, yüzde 3.32’si beylik silah ve ‘sıkı durun’ oran düşük olsa da; 0.03’ü dinamitle gerçekleşti. 2017 yılındaki vakalar, bir önceki yıla göre yüzde 28 oranında arttı. Üstelik, bunlar sadece medyaya yansıyanlar. Üniversiteye ceket cebinde dolmakalemle girmesi gerekirken, belinde tabanca ile girip, meslektaşlarına 23 kurşun sıkan Bayar, silahlama boyutunu deşifre eden önemli bir istatistik.

Bilimin, kurumların çöküşü

Olayın ardından, Eskişehir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Cemil Yücel; “Saldırganın akli dengesi yerinde değildi” deyince ‘o tuhaf soru’ öylece ortada kaldı: “O halde, akli dengesi bozuk birini neden bir bilim kurumunda istihdam ettiniz?”

Bayar, Memur-Sen’in ‘Eğitim ve İnsani Bilimler Dergisi’nde makale yazıyordu.“Erdemli İnsan Yetiştirme Modeli: Hacı Bektâş-ı Velî Felsefesinden Çağcıl Eğitim Sistemleri İçin Bazı Çıkarımlar” başlığıyla bir makalesi yayımlandı. Volkan Bayar kimdir sorusunun karşılığıdır bunlar. ‘Gerçekte ve aslen’ iktidara yakın olan yapıların bir şer odağına dönüşümü, riyakarlığın ürkütücü boyuta ulaşması, kurumların çöküşü, bilimin bitişidir.

Bayar, büyük bir ‘Yeni Türkiye’ fotoğrafıdır. 14 yıllık yıkıntılar üzerine son iki yılda dikilen tüydür. Her şeyi aynı anda gösteren korkunç bir enkazın anafikri, sonuç kısmı, anlama kılavuzudur!