70’lerde Franz Beckenbauer, Gerd Müller, Paul Breitner, Sepp Maier, 80’lerde Karl-Heinz Rummenigge, 90’larda Lothar Matthaus, 2000’lerde Oliver Kahn... Hepsinden önce Bayern’in bir kahramanı daha vardı, gelin hep beraber onun hikâyesine göz atalım

Bayern’in unutulmazı: Willem Hesselink

Danny Boyle’ın enfes filmi 28 Days Later’ın (28 Gün Sonra) gerçek olduğu günlerde Londra... Sokaklar boşalmış, okullar, işyerleri kapatılmış, raflar boşaltılmış, stoklar yağmalanmış, insanlar evlerine kapanmış, malum hiçbir virüs korku kadar çabuk yayılmaz. Korona illeti nedeniyle ligler ertelenince mabetlerden uzak kalmış olsak da futboldan uzak kalmayalım, hatırlayalım şimdilerde unutulmaya yüz tutmuş Alman efsanesinin hikâyesini…

FOTOĞRAFÇININ KURDUĞU KULÜP

Günümüzden 120 sene önce, 1900 senesinin Şubat’ında Franz John adında bir fotoğrafçı tarafından 11 sporcuyu bir araya getirerek kurulmuş Alman futbolunun devi Bayern Münih. Bundesliga’da ilk kez 1965 senesinde yer almışlar. Köklü tarihlerinde 29 şampiyonlukları var. 2018-19 sezonunda, dünya futbol devleri sıralamasında 3. sıradalar. 4 binin üzerinde taraftar derneğine ve 300 binin üzerinde üyeye sahipler. Zaman içinde takımın formasını giymiş nice yıldızları adını duyurmuş futbol âlemine, 70’lerde Franz Beckenbauer, Gerd Müller, Paul Breitner, Sepp Maier, 80’lerde Karl-Heinz Rummenigge, 90’larda Lothar Matthaus, 2000’lerde Oliver Kahn…

Gelin biraz daha eskiye gidelim, Bundesliga’yı bir sezonda daha domine ettikleri zamanlarda, Bavyeralıların takımında futbolcu, teknik direktörlük ve başkanlık yapmış, kulübün ilk uluslararası yıldızını yâd edelim. 8 Şubat 1878’de, Hollanda’nın günümüzde 150 bin nüfusa sahip Arnhem şehrinde dünyaya gelmiş. Spora merak saldığı zamanlarda, henüz 14 yaşında, birkaç arkadaşı ile birlikte Vitesse Arnhem takımını kurmuşlar. Fransızca’da sürat anlamına gelen ‘Vitesse’ ile şehrin adını birleştirme fikri ondan çıkmış. Takım ilk zamanlarında krikette faaliyet gösterirken, sonraları futbol ilk sırayı almış ve o da takımın yıldızıymış. Futbolun farklı kurallarla oynandığı, yere sağlam basanın kazandığı zamanlarda oyuncular mevki konusunda sıkıntı yaşarlarmış, mesela kimse kalede, ya da sol açıkta oynamak istemezmiş. Sol açıkta geliştirmiş hünerlerini bizimki, zamanla sol ayağından çıkan şutların öldürücülüğü nam salmış yeşil sahalarda. Yalnız futbolda değil, farklı branşlarda da adını duyurmuş, atletizmde uzun atlama rekorunu kırmış o yıllarda, 1910 senesine kadar ona ait rekoru kırılamamış. 1500 metre yarışında onu geçen olmazmış, sayısız Hollanda şampiyonluğu kazanmış.

Sporla uğraşırken eğitimini de aksatmamış, kimyaya meraklıymış çocukluk yıllarında. 1902 senesinde, 24 yaşında Münih’te bulunan Ludwig Maximilians Üniversitesinin kimya bölümüne kaydolmuş. Bayern Münih ile tanışması o zamanlara denk gelir. Daha yeni kurulmuş Bayern’e geldikten sonra, kısa zamanda takımın yıldızı olmuş, öyle ki 1903 senesine gelindiğinde genç takımlarda antrenörlük yapıyor, takıma yeni katılacaklar konusunda ona danışıyorlarmış…

BECKENBAUER DE AYNI YOLLARDAN GEÇTİ

1903 senesinde kulübün kurucusu ve ilk başkanı Franz John, Münih’den ayrılarak doğup büyüdüğü Pankow’da fotoğraf stüdyosu açmaya karar verince, yöneticiler yeni başkan arayışına girmişler. Çok sürmemiş aradıkları başkanı bulmaları. Sporcu geçmişi, takıma olan sevgisi, karizması, liderlik vasıfları ile öne çıkıyormuş zaten. Kısa sürede kafasından hiç çıkarmadığı mavi yün şapkasıyla ülke futbolunun sevilen, sözü dinlenen figürlerinden biri haline gelmiş. Kulüp tarihinde futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık yapan ilk ismin o olduğunu, ondan çok sonra Franz Beckenbauer’ın da aynı yollardan geçtiğini hatırlatalım…

Başkanlık yaptığı dönemde, takım arka arkaya üç sezon bölgesel şampiyonluk kupasını kaldırmış ama daha önemlisi parasal anlamda güçlenme, kalıcı olabilme adına yerel kulüp Münchner Sport Club ile birleşmişler. Bayern’in günümüzdeki kırmızılı forması o günlerden bugüne gelmiştir…

BAŞKANKEN DE FUTBOL OYNUYORDU

Başkan olması futbolculuk kariyerine engel olmamış elbet, zaten o zamanların başkanları şimdinin başkanlarına benzemez, kulüp idaresi ile birlikte zaman zaman takımda yerini alırmış. (Günümüzdeki kulüp başkanlarının takımlarıyla birlikte sahaya çıktığını düşünsenize!)

HOLLANDA’NIN İLK GOLÜNÜ O KAYDETTİ

1905 senesinin Mayıs ayında, ülkesi Hollanda Milli Takımı’nın kendi topraklarında oynadığı ilk milli maçta takımda yerini alırken ilk gol onun ayağından gelmiş. Rotterdam’da Belçika’ya karşı oynanan ve Hollanda’nın 4-0 kazandığı maçı 30 bin taraftar izlemiş.

1 Aralık 1973 tarihinde, 95 yaşında aramızdan ayrıldı Willem Hesselink, nam-ı diğer “Gülle”. Namının hikâyesini de anlatalım. Vitesse’de top koşturduğu zamanlarda kazanmış “Gülle” lakabını, topa o kadar sert vururmuş ki, vurduğu topu kurtarmaya çalışan birkaç kalecinin bileği kırılmış. Futbol tabiriyle, “sağı öldürür, solu süründürür!” dedikleri cinsten. Vitesse kulübünün tarihini yazan kitapların anlattığına göre, rakip takımda oynayan bahtsız İngiliz kaleci onun şutuna göğsünü siper edince hakkın rahmetine kavuşmuş, belki şehir efsanesi, belki gerçek!

Yeni futbol nesillerinin Robert Lewandowski’nin hikâyeleri ile büyüdüğü zamanlardan çok önce yaşamış, siyah-beyaz yılların önemli yıldızlarındanmış Willem Hesselink. Şimdilerde sarı siyah Vitesse Arnhem kulübünün web sitesinde anlatılıyor hikâyesi…