Burası bayram yeriydi, günlerden de bayram günüydü.

Yakılmış ağaç, yakılmış tarih, yakılmış insan kokusunun bir araya gelip ölümcül buhur halinde genzimize dolduğu o temmuz ayındaydık...

İnsan küllerinin oradan oraya çığlık ata ata savrulduğu Yeni Türkiye’de idik.

Son bir yılda daha da fazla masum kanı sıçramış, kurumuş yüzümüz ve katliamların gölgesi vurmuş alnımızla dokuz günlük bayramı idrak etmek üzere sürüler halinde güneye doğru uzanıyorduk.

Otoyollarda ne yiyecek ne de içecek bırakmıştık, yol kavşaklarına kurulmuş ‘outlet center’larda tıkış tıkış ite kaka alışveriş yapıyorduk.

‘Kutsal’ Osmangazi Köprüsü’nden yani dünyanın en pahalı köprüsünden 35 dolar+KDV parasını ödeyip vın vın geçecektik.

İslamcı ‘pagan’ rejim, yanan, parçalanan insanların değil, beton-çelik-cam yığması ‘eserlerinin’ 2023’e kalacağını söylememiş miydi?

Köprüleri, otoyolları yere inmiş ‘beton ilahlar’ gibi selamlarken, kabullendiğimiz her bir ölümün onlarca yeni ölümü hazırlamakta olduğunu aklımıza bile getirmiyorduk.

Atatürk Havalimanı’nda bayraklı- Atatürk portreli köşeye konmuş fotoğraf sahiplerinin ‘yaşayacakları bir hayatları’ olduğuna herhalde yekten inanmıyorduk...

Tıpkı geçen temmuz bayramın son günü Suruç’ta arkadaşlarının beden parçaları, şarapnel parçalarıyla birlikte saçlarına, yüzlerine yapışmış halde ülkelerinde yuvalanmış ‘cehennemi dehşeti’ tecrübe ettirdiğimiz o çocuklar gibi...

Şimdi bir yıl aradan sonra o iri, tıslayan yılan IŞİD, Suruç’tan Atatürk Havalimanı’na kadar uzanmış gövdesiyle küresel ‘kanlı gösterisini’ gerçekleştirirken, doktriner akrabalığı malum İslamcı rejim, fikir boşluklarını ruh boşluklarına kadar gerilettiği kitleyi acıdan yalıtılmış ‘pagan alemine’ çağırıyordu.

Köprüler, mega projeler, katrilyonluk rant düzenekli yatırımlar bir yılda haneler; mahalleler dolusu evladını gömen, avuçları toprak dolmuş oğullardan, bayraklı tabutların yanında saf tutan yüzlerce küçük çocuk ve bombalı saldırılarda varlıkları ‘barbarlık konfetisine’ çevrilen masumların hayatından daha derin ‘meta-fiziğe’ ve finansal ‘değere’ sahipti.

Varsın Diyarbakır, Suruç, Ankara Gar, İstanbul Havalimanı saldırılarını organize eden IŞİD Emiri güya aranırken defalarca Türkiye- Suriye sınırında mekik dokusun ve varsın 20 gün önce, bir ay önce onlarca istihbarati bilgiler devlet kurumlarına aksındı, “bugün bayramdı”, “burası bayram yeriydi”.

Düşmanını kendine benzeten ya da kendini düşmanına benzeten birikimle biz tarihsel eğriyi çiziyorduk.

Varsın yurt dediğimiz toprağın altına gömdüğümüz bir ismi, bir yüzü, sesi, sevdikleri ve yaşayacak bir hayatı olan ama ‘yaşayamayan’ binlerce insanın ölümüne şahitlik eden toplumsal hafızamız olmasın.

Öyle değil mi? Yeni Türkiye şehitlerini yine düşünmüş ve tüketime katılan şehit yakınlarına binek otomobili aldıkları takdirde ÖTV indirimi getirmişti.

Ve her gün ağırlaşan yükümüz yani bastırılmış ve aklileştirilmiş ‘suçluluk duygumuzla’ kredi köpükleri üzerine kondurulan köprüler için ‘çocuklar gibi sevinebilir’ ve milli kıvançla dolabilirdik.

Elbette biliyorduk ki ‘insan nüfusu’ ölü veya diri ya da oy kitlesi ölçülere sayılara sığar, insani olan hele ki çocukla ölümün mesafesini sıfırlayan ülkelerde çocuklar tabutlara sığmaz, gökyüzünde kalırlardı.

Son bir yılda vurularak veya bombalı saldırılarda hayatını kaybeden yüzlerce çocuğumuz bu bayramda yoktu.

Çocukların yaşatılmadığı yere “burası bayram yeri” diyemezdik!