Manisa Soma’da 301 kişinin hayatını kaybettiği maden felaketinin üzerinden 7 yıl geçti. Geçen süre içerisinde ailelerin adalet arayışı da acıları da son bulmadı. Aileler atılan tekmeleri de unutmadı. İktidara sırtını yaslayan, maden işçilerinin ölümünün sorumluları cezasızlıkla ödüllendirildi. Alınmayan önlemler nedeniyle yakınlarını kaybedenler aynı zamanda hukuksuzlukla mücadele etmek zorunda kaldı. Katliamda oğlunu kaybeden Elmas Kaya, “Kim bilir nerde yiyip içiyorlar, gülüp oynuyorlar. Bizim gibi mezarlara gidip toprakları mı avuçluyorlar” diyerek patronlara tepki gösterdi.

Bayram Soma’ya hiç uğramadı

Rıfat KIRCI

Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen ve 301 madencinin yaşamını yitirdiği katliamın 7’nci yıldönümü. Yedi yıl boyunca ailelerin acıları da adalet arayışı da bitmedi.

Katliam davasının daha ilk duruşmasından itibaren siyasi müdahaleler yaşandı. İktidar, cenazeler daha kalkmamışken madenciye atılan tekmeyle tarafını belli etmiş oldu.

Dava sürecinin henüz yerel mahkeme aşamasında hâkimin, savcının ve mahkeme heyetinin değiştirilmesiyle başlayan siyasi müdahaleler davayla ilgili karar veren Yargıtay üyelerini değiştirmeye kadar uzandı. Kirli eller adaletin önünde engel oldu.

BABASINI KAYBEDEN ÇOCUĞUN BAYRAMI

Bu süre içerisinde ailelerin yüreğindeki yangın hiç sönmedi. Katliamda oğlu Kader Yıldırım’ı kaybeden Elmas Kaya da bu işçi yakınlarından sadece biri. Kaya “Umut öyle bir hastalık ki hem elime bir şey geçmeyeceğini biliyorum hem öfkeleniyorum” diyor. Kaya, dava sürecini “Katliamı yapanlar, yargılamayı yapanların kendisi” şeklinde değerlendiriyor ve “Son duruşma tam bir tiyatroydu. Biz mahkeme salonundayken katiller kim bilir nerede tatildelerdi” diyerek öfkesini dile getiriyor.

Elmas Kaya’ya acısını paylaştığımızı söylediğimizde ise “Bu acılar paylaşılır mı oğlum? Camdan bakıyorum gelen yok. Evimde oynayan torunlarım yok. Bayram geldi deniyor, benim bayramım mı bu? Bizim gibilerin bayramı mı? Babasını kaybeden çocukların bayramı var mı? Hastalıktan ölen olur ama sadece birilerinin para hırsından ölenler... Benim canımı en çok bu yakıyor” diyor.

Elmas Kaya 24 Mayıs günü yeniden yargılamanın 2’nci duruşmasıyla ilgili şunları söylüyor: “Mahkeme günün duyunca 1 hafta öncesinden krizlere girerim. İçimde daha büyük acı oluşuyor. Gidiyorum daha çok üzülüyorum. Mahkemeye esas gelecekler gelmediği için içim parçalanıyor. Gelmeseler de bir şey olmayacak. Benim oğlumu geri vermeyecekler. Dışarıda da olsalar içeride de olsalar benim için hiç önemli değil. Kim bilir nerde yiyip içiyorlar, gülüp oynuyorlar. Bizim gibi mezarlara gidip toprakları mı avuçluyorlar?”

İKTİDAR 301 MADENCİNİN HAKKINI SAVUNMADI

Maden faciası yaşandıktan sonra kurulan Bağımsız Maden-İş Sendikası Başkanı Tahir Çetin ise 7 yıllık adalet sürecini şöyle değerlendiriyor: “Dönemin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı ‘Ölüm madencinin fıtratında var’ demişti. İşçinin yaşam hakkını savunmayan bir siyasi iktidar var. Türkiye genelinde salgın nedeniyle ölümlerin sayısı 301’i geçince kimsenin sokağa çıkamadığı önlemler alındı. Ama maalesef madencilerin adaleti için adım atan olmadı. Soma’da 3 bin 700’e yakın madenci haklarını alamadığı için mücadele vermek zorunda kaldı. O haklar kazanıldı ama 301 kişi için hâlâ adalet sağlanmadı.”

Madenlerde hâlâ önlemler alınmadığını ve farklı madenlerde çalıştırılan işçilerin ücretlerinin dahi ödenmediğini hatırlatan Çetin şunları söyledi: “Soma’da 301 arkadaşımızın hayatını kaybettiği ocaktan 2831 arkadaşımız bir SMS ile işten atıldı. 6 yıl boyunca bu arkadaşlarımızın Türkiye Maden İş Sendikası, devlet ve patron tarafından tazminatları alınması engellendi. Bu haklar mücadeleyle kazanıldı. Toplamda 3 bin 700 madenci hak arayışına girişti. Şimdi Uyar Madencilik işçilerinin benzer bir tazminat mücadelesi var. Devlet tarafından söz verildi ama henüz tutulmuş değil. Biz de hazırlık yapıyoruz, tekrar Ankara yürüyüşü yapabiliriz.”

BİR İŞİÇİNİN HAYATI SEKİZ GÜN CEZA OLDU

Soma davasında aile avukatlarından Sercan Aras “Gelinen durum ülkemizde adalet ve yargı sistemini de özetliyor” diyor. Aras yargılama sürecini şöyle özetledi: “Yerel mahkeme safhasından itibaren yapılan müdahaleler vardı. 15 Temmuz’un ardından FETÖ yaptı diyerek dosyayı 2 sene sürüncemede bıraktılar. Oradan bir şey çıkmayacağını anlayınca bu sefer mahkeme heyetini değiştirttiler. Gelen mahkeme başkanının siciline baktığımızda zaten çok kısa bir kamuoyu araştırmasıyla Elbistan’da bir maden cinayetinde sanıklara ödül gibi cezalar veren bir mahkeme başkanı olduğu ortaya çıktı. Hatta biz sırf bu nedenle reddi hakim talebinde bulunmuştuk. Ancak bu taleplerimiz kabul edilmedi. Sonunda da kayda değer cezalar çıkmadı. Bu sanıklar için verilen cezalar ödül mahiyetindeydi Can Gürkan yaşamını kaybeden bir işçi için 8 gün hapis yatıp çıkmış oldu. Diğer sanıklar ise 11-12 gün yatıp çıkmış oldular. İşçilerin ederi bu olmuş oluyor maalesef. Sonunda da istinaf süreci oldu zaten. Hukuksuzlukların pik yaptığı bir evreye erişilmişti. Onun ardından Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin sanıkların cezasını artıracak karar aldı. Bu sefer de Yargıtay 12. Ceza Dairesi’ne bir müdahale geldi. Ve bu müdahalenin sonucunda da AKP’li 3 kişi Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin üyesi oldular. Ve bu üyeliğin sonucunda da cezaların artırılmasına yönelik karar bozuldu. Nisan ayında da yeni bir yargılama başladı. Özü itibariyle gerçekçi ve bizim bir şey temin edeceğimiz bir yargılama değil bu. 4 sanık yönünden yargılama devam ediyor. Bunlardan biri Can Gürkan, 15 yıl ceza almıştı. Yargıtay bunu 22 yılı çıkarmıştı. Bu bozuldu.

Yargıtay kararından sonra burada bir hesap sorulacak herhalde fikri oluşmuştu. Ancak tekrar müdahale edilerek iktidarla sermaye arasındaki çıkar birliği bir kez kendini gösterdi. Yargıtay’a kadar uzanan bir müdahale var. Bu nasıl bir kirli ilişkiler ağıdır ki yerel mahkemeden başlayarak Yargı’nın en tepesine kadar müdahale ettirecek bir güç. Bu öyle bir güç ki mahkeme hâkimini, mahkeme üyesini değiştirtebiliyor. Mahkeme savcısını değiştirtebiliyor. Mahkeme dosyasını sırf oyalamak için 1 buçuk yıl bekletebiliyor. Bu güç Yargıtay’ın 5 üyesinden çoğunluğu sağlamak için 3 üyesini değiştirtebiliyor.”

***

Binden fazla madenciyi kaybettik

Soma katliamının yıl dönümünde Türk Mühendis ve Mimarlar Odası (TMMOB) Maden Mühendisleri Odası açıklama yaptı. “Hayatını kaybeden 301 maden emekçini saygıyla anıyoruz” denilen açıklamada, “Bizler ‘Bu son olsun, daha güvenli bir madencilik mümkün’ derken, alınmayan önlemler başta Ermenek, Siirt ve Şırnak olmak üzere ülkemizin dört bir yanında maden emekçilerinin hayatlarına mal olmaya devam etti. Önlenebilir kazalar nedeniyle birer ikişer kaybettiğimiz arkadaşlarımızla son 10 yılda binden fazla maden işçisini ve 16 maden mühendisi meslektaşımızı kaybettik” ifadelerine yer verildi.

Açıklamanın devamında şunlar dile getirildi: “Bugün de, sorumluluğu sermayeden uzaklaştırmak için mühendisleri ve iş güvenliği uzmanlarını bir günah keçisi gibi görme anlayışı aynen devam ediyor. Oysa facialar ve kötü çalışma koşulları taşeronlaşmanın, sendikasızlaştırmanın, insan hayatının ve emeğin sermaye karşısında değersizleşmesinin, işçi sağlığı ve iş güvenliğini bir sorumluluk atma faaliyeti olarak görmenin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Üzerinden geçen 7 yıl sonra da acımıza atılan tekmeyi unutmuyoruz.”