Bu yıl Şeker Bayramı da 1 Mayıs İşçi ve Emekçi bayramı gibi baharın ilk günlerine rastladı. Her yerde kucakları rengârenk baharlarla dolu ağaçlar, uyanan otlar, yeşeren çimenler gözümüze bayram, içimize güzellik duygusu verse de bayramlarımızı en buruk yaşadığımız yıllardan birindeyiz. Gezi davasının intikam duygusuyla kin ve nefretle talimatlandırılan utanç kararları gibi bayramlar da uzun zamandır bizi yönetenler için sadece malzeme. Dini ve Milli bayramları kindar bir anlayışla sizin bayramınız/bizim bayramımız kavgasına dönüştürmek isteyenler aslında asırlardır bir arada yaşama kültürümüze, komşuluk, dayanışma ilişkilerimize, toplumun farkı kesimlerini yakınlaştıran ritüellere, geleneklere düşman.

Küçük yerde de büyük şehirde de bayram sevinç demekti çocukluğumda. Onlar sistemli dönüştürme projeleri uyarınca bayramlarımızı kirlettiler. Bayram yeni elbiseler, ayakkabılar demekti. Cicili bicili tertemiz giyinip büyüklerimizin elini öptüğümüz, bütün ailenin bir arada gülüp söyleştiği, çocukların koşuşturup oyunlar oynadığı, ütülü mendille verilen harçlıklarını cebine doldurup köşedeki bakkala horoz şekeri almaya koştuğu güzel, sevgi dolu ve mutlu günlerdi. Bizim evde mutlaka kahveyle birlikte akide şekerinin yanında vişne likörü ikram edilirdi. Hâlâ bayılırım. Sevgili Silva Özyerli’nin tariflerini içeren kitabı dört gözle bekleyişim bundan.

***

Oruç tutan da tutmayan da komşusuyla bayramlaşır, güzellikleri, elde avuçtakini paylaşırdı. 12 Eylül çocuklarından biriyim. Zaman içinde sistemli şekilde ranta teslim edilen kentsel dönüşümle mahallemizi, çocukluk anılarımızı kaybedişimiz gibi, tarihimizi, hafızamızı kaybedişimize tanıklık ettim. 12 Eylül sonrası yerleştirilmeye başlanan “Şeker Bayramı” yerine “Ramazan Bayramı” söylemi AKP iktidarında boyut kazandı. Diyanet işleri başkanı Ali Erbaş’ın ağzından resmileştirilen bir yasağa evrildi. Bayram ibadete eşitlendi. Oysa inanan inanmayan herkesin bayramıyken kimse diğerini yargılamıyordu. Bayramlar şekeriyle, kurbanıyla, yardım için fitresiyle, zekâtıyla tıpkı şimdilerde küfür gibi yaftaladıkları “laiklerin” de içtenlikle kutladığı günlerdi. Dini bayramları sahiplenenler Milli bayramlara savaş açtı. Çocukken 23 Nisan’da TRT’de trenle önce gelişini izlediğimiz, evlerimizde ağırlayıp bayraklarımız elimizde gözyaşlarıyla uğurladığımız dünya çocukları gelmiyor artık. Anıtlara çelenk koyulan, stadyumlarda coşkulu gösterilerle akıllara kazınan, sahici milli duyguları pekiştiren kutlamaları yasaklayıp 19 Mayıs, 29 Ekim, 30 Ağustos’lar silinip gitsin diye 15 Temmuz’a yapılan yatırımla bayramlar taraftarlar yaratmak için kullanılır oldu.

Kapitalizmin yandaş basın elçileri Bayram Gazetesi’yle birlikte gazetecilerin bayramını da çaldı. Şimdilerde bayramı hapishanelerde geçiriyor gazeteciler. Emeklinin bayram ikramiyesi enflasyon yüzde 60’ı çoktan aştığı halde son üç yıldır artış görmedi ve eridi gitti. DİSK-AR verilerine göre emekli bayram ikramiyesi asgari ücrete göre 763 TL, gıda enflasyonuna göre 677 TL, enflasyona göre 556 TL geriledi. Asgari ücretlinin alım gücü, yoksulluk sınırı, açlık sınırı gibi verilere girmeyeceğim ama manavda meyvelerin kesilmiş şekilde satıldığını hiç görmemiştik. O da oldu. Bir tane horoz şekerin 17TL, yarım kilo akide şekerinin 50 TL olduğu koşulda çikolatayı kim alabilecek? Bayramlık alışverişi aileler için yük hatta çocuklarına mahcubiyet, kalp ağrısı ve üzüntüden başka bir şey değil. Şatafatlı iftar sofraları kuranların bayramlaşmaları da bir garip oluyor.

***

Gezi kararlarının ardından 1 Mayıs’ta alanlardaydık. Sömürüye, savaşa, ayrımcılığa, güvencesizliğe, işsizliğe, yoksulluğa karşı seslenişimizi bu kez Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın hapishaneden gönderdiği bayram mesajlarıyla güçlendirdik. Dertlerimize yenilmek yerine mücadele için omuz omuza verdik. Bayramlar bize buruk, hüzünlü…

Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden
Rabbim ne güzel çıldırır.
Yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak;
Sevincinden titreyerek.
Yılda bir kere kendini verir toprak
Yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan
Rabbim ne güzel yarılır.
Biz de bir kere sevinebilseydik.
Çiçek açmış ağaçlar gibi çıldırasıya.
Kimbilir belki bir gün sulh olunca
Biz de deliler gibi seviniriz,
Ağaçları ve baharı taklit ederiz
Renkli bez parçalarıyla donatırız şehri
Renkli ampuller asarız pencerelerden
Kimbilir belki bir gün sulh olunca
Biz de çatır çatır çatlarız binbir yerimizden
Ağaçlar gibi.*

Gezi’de savunduğumuz ağaçların sevincini görmeden bize bayram yok. Zeytin ağaçlarını madene kurban eden düzenlemenin Danıştay kararıyla iptaline sevinebiliriz ama sulh olmadan bize bayram yok. Adil düzen ve adaletle gelecek asıl bayram.

*Bedri Rahmi Eyuboğlu / Bayram ve Biz