Gol atanın kazandığı bir oyundur futbol. Daha doğrusu rakibinden daha çok gol atanın kazandığı. Ama bazı haller var ki...

Gol atanın kazandığı bir oyundur futbol. Daha doğrusu rakibinden daha çok gol atanın kazandığı. Ama bazı haller var ki; bu gibi kesin sanılan kurallar dahi bozulabiliyor. Tıpkı şu bizim meşhur “dünya derbisinde” olduğu gibi. Beklenmedik bir anda kendi kalene attığın gol, her ne kadar gol hanesine yazılsa da rakibini mutlu etmekten başka bir işe yaramıyor.

Pazar akşamı oynanan sözüm ona Türkiye’nin en büyük maçı için aslında daha güzel şeyler yazmak isterdim. Oyun kalitesini, kora kor mücadeleyi, teknik adamların taktiksel zekâlarını, bizleri hop oturtup hop kaldıracak pozisyonları falan... Ama ne yazık ki; her geçen sene gittikçe büyüyen futbol ekonomisine ters orantılı futbol kalitesi izlemek zorunda kalıyoruz.

Kelli felli futbol egemenlerinin her vesilede gururla söyledikleri “marka değeri” de, harcanan milyonlarca avro da birer balondan başka bir şey değil aslında. Muhteviyatı bozuk bir sistemde yine aynı oranda bozulmuş ya da bozulmaya müsait insanların yönettikleri bir yapıdan bahsediyorum. Federasyonundan tutun da özellikle dominant kulüpler başta olmak üzere Anadolu takımları dahi bu sistemle idare edilmekte. Dolayısıyla bu şartlar altında bu kadar futbol olabiliyor. Yani malzeme bu!

Bu maça dair tek mutlu olduğum şey artık TT. Arena tribünlerine gelen Galatasaraylıların, Fenerbahçe maçlarında taşkınlık yapmadan maçı bitirebilmelerini görmek oldu. Ne mutlu ki; son iki yıldır özellikle Ali Sami Yen’de görmeye alıştığımız o kötü tablodan fersah fersah uzaktayız. Tabii bunda deplasman yasağının ne kadar payı var ya da yok tartışmamız lazım. Baştan söyleyeyim, futbolseverlerin deplasmana gitme haklarının gasp edilmesinin hiçbir haklı sebebi olamaz.

Yetkililer yaşanan olayları bahane edeceğine, sorunlu insanları ayıklayıp cezalandırma yoluna gitsinler. Ellerindeki tüm imkânlara rağmen bunların hiç birini yapamayıp işi yasaklarla savmanın nasıl bir haklı sebebi olabilir ki? Evet, bence de maçlara asla alınmaması gereken şuursuz birçok taraftar var. Ancak hala kurunun yanında yaş da yanar prensibiyle adalet dağıtmaya çalışmak acizlikten öte bir şey değildir…

*** *** *** *** ***

Tamam, sahaya yabancı madde atılmadı, öyle aman aman küfür de edilmedi ama tribünle açılan cinsiyetçi bir pankart ne yazık ki; benim tüm keyfini aldı götürdü. Hatırlarsanız geçtiğimiz hafta Bekir İrtegün, attığı golün sevincini yaşarken bir taraftar tarafından dudaklarından öpülmüştü.  Bunu fırsat bilenler de sosyal medyada durumu anında dejenere ederek işi çığırından çıkardılar. Bu maçta da benzer bir şey oldu. Kendisini çok akıllı sanan biri veya birileri güya bu olayı hicvederek pankarta dökmüş!

Amaç belli. Eşcinsellik göndermesiyle Bekir’le dalga geçmek!

İnsanların hayata açılan pencereleri, penislerinin ucundaki delik kadar olunca espri yetenekleri de bu kadar oluyor işte. Kullandıkları o cinsiyetçi dilin bir gün kendi boğazlarını tıkayacağını düşünmüyorlar nedense.

Herkesin kendi haliyle kabul edileceği günler umuduyla…