Syriza dolayısıyla SoL'daki yazısını eleştirdiğim TKP'li Aytek Soner Alpman Komünist gazetesine zehir zemberek bir yazı yazıp benim ne yazıcılığımı, ne garanticiliğimi, ne de radikal demokratlığımı bırakmış. Aslında normatif siyaset kavramını didiklemeye devam etmek istiyordum böylece vesile oldu. Özetle Yunansitan yazılarımda, Syriza şemsiyesi altındaki oluşumları, eklemlemeleri, içinde yaşadıkları krizin derinliği de düşünüldüğünde önemsememiz gerektiğini, yaşadığımız kesif kötümserlik düşünülürse umutlanmamız gerektiğini söylemiştim.. Oysa Yunanistan siyasetini çok yakından takip ettiğini bildiğim Alpman'ın yazılarındaki üslubu beni rahatsız etmişti. Çünkü yazarımız büyük bir haklılık ve özgüvenle Syriza'nın faşist ittifaklarını arka arkaya sıralayarak, dünyada yarattığı umudu da birgüzel küçümsemişti. Bu toptancılık, sosyalist inancından şüphe duymadığım Çipras ve oluşumun en büyük parçası SYNASPİSMOS'a da haksızlık gibi gelmiş ve bir kızgınlık yaratmıştı bende. Aslında eleştirilerim KKE eleştirisinden çok TKP eleştirisi olarak algılandı ve doğrudur. Çipras son seçimle iktidarı, neo liberalizme teşne merkez sağa kaptırdıktan sonra Barış İnce'ye verdiği röportajda, destek vermeyen KKE'yi kastederek meclisteki ezici bir çoğunluğu kaçırdıklarını söylemişti. Dikkat edin meclisteki bir ezici çoğunluktan bahsediyoruz. Kültür merkezlerindeki panellerden, derin analizlerden, haklı ve doğru argümanlardan değil.. Bizzat meclisteki bir ezici çoğunluk, yani bizim Türkiye'de hayal edemeyeceğimiz bir siyasal konum yani, şakası yok. Yoksa dışarda olup doğru saptamalar yapmaktan, “haklılığın doğru saatini” beklemekten bahsetmiyoruz. Alpman, bizim endişelerimiz olmadığını mı sanıyor, biz de küçük burjuva radikalizminden başlayıp, orta sınıf korkusundan PASOK-CHP benzerliklerinden yola çıkan sayfalarca analiz yapabiliriz; kendim adıma söyleyeyim, orta sınıflar konusunda kendisine ders bile verebiliriz isterse. Benim normatif siyaset dediğim işte böyle bir haklı konumda olmak ama siyasetin içinde olmamaktır. Siyasetten anladığım Yunanistan için şu an” yani bizzat “içerisi”dir. Yoksa KKE'nin düzenlediği mitingler, parti çalışmaları değil (bana göre militan siyasete dışsaldır, zaten kazanılmıştır) bizzat meclisin, bakanlıkların kendisidir. Şimdi bana hemen itirazlar gelecektir; ne demek militan siyaset değilmiş, dışsalmış, hayatın her alanı siyasetmiş falan filan. Bırakalım bunları arkadaşlar elbette normatif anlamda bunlar da siyasidir. Ama ben bizzat meclisten, hükümetten bahsediyorum. Bizzat devlet iktidarının kendisinden ona dışsal bir alandan değil. Bizim hayal edemeyeceğimiz bu moment Yunanistan'da yakalanmıştı; ama açıkçası kaçırıldı. Şimdi iktidardaki merkez sağ partinin yanlışlarına, dergilerinde, sitelerinde, seminerlerinde doğru ve haklı eleştiriler getirebilirler. Moratoryum, avro'dan çıkmak, AB'den ayrılmak bunlar dergilerde tartışılarak yapılacak şeyler değil, bizzat iktidarda ve koltukta yapılacak şeyler. Bakın bizzat somut bir alandan sözediyorum. Yoksa ben de sıralamasını bilirim, arka arkaya dipnotlar, derin analizler, Marx'tan paragraflar falan filan.... Bakın tekrar ediyorum. Ezici bir çoğunlıktan bahsediyorum mecliste. Tekrar edeyim meclis! Siyasal olanın birçok yönünü önceden görmek mümkün değil, o bizzat deneyim ve o anlık mücadeleyle de belirlenir. Yani normatif olarak haklı bir yerden tartışacağınız endişeler kağıt üzerinde değil, somut siyasal alan içinde giderilir ya da giderilmez. Peki şimdi ne yapıyoruz? SoL'daki yazarımızdan etkileyici Yunanistan analizleri okuyoruz, ben de o analizlerin önemli bir kesimine katılıyorum. Ama anlatmak istediğim bu değil; somut bir koltuk. Syriza'dan elbette bir sosyalist devrim çıkmaz, ama neo liberalizmin kriziyle sarsılmış bir halk hareketi olarak bir çok şey çıkar ve bu kalıcı da olur. Bitiriken şunu da ekleyeyim: Aytek Soner Alpman'ın üslubu kibirli ve küçümseyici bir tonda devam ediyordu..Syriza ve bizim gibi “çakma” solcuların iyimserliği için bir Antep atasözünü alıntılıyordu: “Et diye kaptım, balcan börkü (patlıcan başı) çıktı...” sonra da uyarmayı unutmuyordu, “tabakta her gördüğümüzü et sanmamak gerekiyor.” Benim bir Antepli olarak tek cevabım, bazen balcan börkü et bulamazsanız ve vejeteryansanız daha lezzetlidir. Yani yerseniz!

En düşündürücü ise yazar yazısını bitirdikten sonra notunu da ekliyordu, “Bu yazı yazıldıktan kısa süre sonra hükümet yaklaşık 9 aydır grevde olan çelik işçilerinin grevine saldırdı. “

Ne diyelim cevabı kendisi vermiş oldu. İktidarda olsan saldırmazlardı haklı ve normatif kardeşim benim.