Galatasaray’ın küme düşme hattına yaklaşmasından sonra “Büyükler küme düşmez” klişesi söylenmeye başladı. Oysa futbol endüstri haline gelmeden önce birçok büyük takım defalarca küme düşme deneyimini yaşamıştı.

Bazen büyük takımlar da düşer

“Just one more thing!”

(Yalnız son bir şey daha var!)

Komiser Columbo

Ülke futbolseveri arasında çok yaygın bir inanış var: Büyük takımlar asla küme düşmez! Hatta bazılarına göre düşmemeli de malum, dekoder satışları meselesi.Bu yüzden dünya futbolunun devlerinden, kuruluşu 1901 senesine dayanan, tarihinde 33 şampiyonluğu bulunan 110 senelik River Plate’in küme düşmesi büyük yankı uyandırdı. Gençlik günlerimin televizyon kahramanı Columbo dizisinin kahramanı Peter Falk’un, Alzheimer hastalığının pençesinde 83 yaşında hayata gözlerini yumduğu günlerde, Arjantin futbolunun en üst ligine veda etmişti mavi-beyazlı takım. Üstelik anlı şanlı tarihinde ilk kez! Futbolseveri şaşırtarak! Tıpkı, o külüstür arabanın sahibi, eski pardösülü, dağınık görünümlü, bir gözü iyi görmeyen pejmurde dedektifin her maceranın final sahnesinde son vuruşu yaptığı o unutulmaz cümlesindeki gibi: “Just one more thing!” (Yalnız son bir şey daha var!)

RIVER’IN DÜŞÜŞÜ

Buenos Aires’te, El Monumental Stadı’nda oynanan karşılaşmada River Plate kümede kalma macında ilk maçta 2-0 yenildiği rakibi ile 1-1 berabere kalınca tarihinde ilk kez küme düşmüştü. 65 bin 645 kapasiteli, ülkenin en büyük stadını dolduran River Plate taraftarları maç sonunda o tarihi futbol mabedinden başları önlerinde ayrılırken Primera (B) Nacional’da oynayacak olmanın hayal kırıklığını yaşıyordu.

Oysa şampiyon olmak kadar küme düşmek de vardı takımların kaderinde. Bazen büyükler de düşerdi. Şimdilerde Galatasaray, küme düşme hattının yalnızca üç puan uzağında. Her ne kadar ihtimal verilmese de sarı-kırmızılılar önümüzdeki haftalarda sorunlarını halletmediği takdirde korkulu rüya görebilir. Ama futbolun içinde bunlar da var. En büyük kulüplerin bile düştüğü anlar... Şimdi onları anımsama vakti.

LEEDS’İN HİKÂYESİ

Futbolun beşiğinde, kuruluşu 1919’a dayanan, tarihinde üç kez şampiyonluk yaşamış (1968–69, 1973–74, 1991–92) Leeds United FC, 2003–2004 sezonunun sonunda önce Championship’e düşecek, bir sezon sonra soluğu League One’da (üçüncü lig) alacaktı. Ancak, hangi kümede olursa olsun 39 bin 460 kapasiteli Elland Road Stadı’nı doldurmaya devam etti Leeds United’a gönül verenler. Şimdilerde Marcelo Bielsa yönetiminde Premier Lig’de kümede kalma mücadelesi veriyorlar. Belki yine düşecekler ancak taraftarları onları yalnız bırakmamaya devam edecek.

Günümüzde Premier Lig’in en güçlü ve zengin kulüplerinden biri olan Manchester City de bir zamanlar pek yabancısı değildi düşmeler ve çıkmaların. Tarihi boyunca 10 kere düşüp 11 kere dönmüş olan mavili takım, 1996 senesinde ikinci lige düşecek, iki sezon sonra da üçüncü ligde boy gösterecekti. 1998–1999 sezonunu üçüncü lig şampiyonu olarak bitirirken bir sezon sonra yeniden Premier Lig’e dönecek, ancak 2001 senesinde bir kez daha düşecekti. Ne olursa olsun, alt liglerde oynadığı dönemlerde bile taraftarları takımı yalnız bırakmadı ve stadlarında Blue Moon tezahüratı tribünlerden hiç eksik olmadı.

Batı Londra’nın zenginler kulübü Chelsea de, “Chelsky” olmadan önce 6 kere düşüp 7 kere dönmüştü ülke futbolunun elitlerinin arasına. Kuruluşu 1905 senesine dayanan, mavi-beyazlı takım, 80’li yıllarda inişleri ve çıkışları ile bilinirdi. 1983–1984 sezonunda 2. lig şampiyonu olurken, 1987–1988 sezonunda bir kez daha küme düşecek, bir sonraki sezon ligi şampiyon bitirip yeniden dönecekti. 2003 senesinin Haziran ayında Rus milyarderi Roman Abramovich’in 140 milyon sterlin karşılığında satın aldığı kulüp, o tarihten sonra Premier Lig’i beş defa şampiyon olarak tamamladı.

MANU 5 DEFA DÜŞTÜ

Ama belki de en şaşırtıcı olanı 5 kere düşüp 6 kere çıkmış Manchester United. Premier Lig’in kuruluşundan önce eski adıyla 1. ligde 7, Premier Lig’in kurulduğu 1992 senesinden sonra 13 kez şampiyon olan Kırmızı Şeytanlar 1974 yılında 2. lige düşüyor, bir sonraki sezon yeniden 1. lige yükseliyordu.

Yalnız Ada futboluna mahsus değildi elbet nam salmış takımların 2. ligi boylama durumu. İspanya’da 2 defa lig şampiyonu olmuş Real Sociedad 6 kez 2. lige düşüp çıkmıştı. 2000 yılının şampiyonu Deportivo La Coruna şu an 3. Lig’de. İtalya’da Lazio beş kez inip çıkarken, 1893 senesinde kurulmuş İtalyan futbolunun “Old Lady”si Juventus adının karıştığı şike skandalı nedeniyle küme düşürülmüş, eksi 30 puanda başladığı 2006–2007 sezonunu Serie B’ de geçirmişti.

KÖLN’ÜN ŞARKISI

2000’li yılların başından günümüze kadar beş defa düşüp çıkan FC Köln taraftarları için olağan hale gelmişti düşmeler-çıkmalar. Tribünlerden yükselen o tezahürat düşmenin o kadar da kötü olmadığını anlatıyordu görmesini bilenlere: “Önce bir düşeriz/ Sonra geri çıkarız/ Sonra yine düşeriz/ Sonra yine çıkarız/ Böyle neşemizi buluruz/ Kafayı yemişiz çünkü biz…”

ADİL DÜZEN OLSAYDI...

Velhasıl, ‘büyük takımlar asla küme düşmez!’ diye bir kural yoktu endüstriyel futbol evresinden çok önce tozlu arsalarda sevdalandığımız o güzel oyununun doğasında. Zaman içinde kimler düşmemişti ki! Futbolun gittikçe daha çok endüstri haline geldiği bu dönemde amaç her sezon daha fazla dekoder satmak ya da çoğunluğun mutlu olmasını sağlamak olmasaydı eğer adil bir futbol düzeninde kendi kendimize yarattığımız, sorgulamadan doğruluğuna inandığımız ‘üç büyük masalı’nın kahramanları da diğer büyükler gibi aynı akıbeti belki yaşardı. Ve gerçekten düşmenin ne olduğunu anlamaları onlar için de çok daha iyi bir deneyim olabilirdi.

Mesela kim garanti verebilirdi ki 2000’li yılların başında UEFA Kupası’nı kazanmış Galatasaray’ın bugün küme düşme hattına bu kadar yakın olabileceğini.

O eski pardösülü, dağınık görünümlü, bir gözü iyi görmeyen pejmurde dedektifin her maceranın final sahnesinde son vuruşu yaptığı o unutulmaz cümlesindeki gibi: “Just one more thing!” (Yalnız son bir şey daha var!) diyebilecek kadar sürprizlere açık, adil, her takıma eşit yaklaştığımız, rekabete dayalı futbolumuz olsaydı eğer… Belki o zaman, her firsatta milyonlarca taraftarıyla övünen ancak alınan iki yenilgi sonrası tribünleri boş kalan takımlarımızın gerçek büyüklüğünü anlardık.