Karadeniz’in her yeri yara bere içindeyken bölgede ekolojik tarım yapılan nadir yerlerden biri olan Vaskıran Bahçesi’ne de müdahale edildi. Hem de yol ıslah çalışması için!

Bazen yalnızca  bağırmak istiyor insan

bazen-yalnizca-bagirmak-istiyor-insan-70955-1.> GÜLŞEN İŞERİ gulseniseri@birgun.net

“Gözümüzün önünde o denize taş attılar, doldurdular, berbat bir şey yaptılar... Halkı anlayabiliyorum. Halkın uyumasını anlayabiliyorum, çünkü onlar geç uyanırlar. E benim gözünü sevdiğim aydınlar, ben zavallı bir halk sanatçısı olarak, genç yiğit bir Karadenizli olarak o acıyı çektim. Sizler niye şimdi yüksek sesle bağırıyorsunuz, niye o zaman sustunuz? Bu kızgınlığımı söyleyip o kızdıklarımla bir yola çıkmak isterim, sahilleri kurtarmak için...”

Böyle demişti Kazım Koyuncu kendisiyle yaptığım bir röportajında... Yıl 2005 idi. Ve bugün, bilse ki Hopa’yı sel vurdu ve 8 kişi yaşamını yitirdi, bilseki köylü hala sessiz, uyuyor, aydınlar ise yok! Bilse ki denizlerin üstüne ev, dağlarına duble yol yaptılar... Bilse ki; ya da hiç bilmesin! O yüksek sesle bağırdığında kimse duymadı, Metin Lokumcu’yu kimse dinlemedi; 8 kişi sessizliğin ve iktidarın kurbanı oldu bu ülkede, göz göre göre...

Kamuoyuna yansıyan, yansımayan o denli çok doğa katliamı var ki Karadeniz’de, Yeşil Yol, siyanürlü altın, HES, Sahil Yolu, bağ-bahçe katliamı... Sayısız örnekler var. Hangisine dokunsak koca bir yara bırakıyor, tıpkı Vaskıran Bahçesi gibi... Fatsa Tepecik köyünde ekolojik tarım yapmaya gönül vermiş bir bahçe Vaskıran...

Karadeniz’in her yeri yara bere içindeyken bölgede ekolojik tarım yapan nadir yerlerden biri olan bu bahçeye de müdahele edildi. Hem de yol ıslah çalışması için! Duble yol için meyve vermiş ağaçları köklerinden kopardılar, bahçe sahipleri yokken, hiçbir bildirimde bulunmadan!

Önce fotoğraflarını sonra kendisini gördüm Vaskıran’ın... Vaskıran’a gelenlere selam veren ağaçlar boylu boyunca yere serilmişti. Yeşili yok olmuş, çorak bir toprağa dönüşmüştü bahçenin dağlara bakan yüzü! Yolu genişletmenin yolu, kimseler yokken köyde bahçenin de bir kısmını almak olmuş! Bunu da yapan şaşırmayacağımız şirketlerden biri; Cengizler İnşaat!

Bahçenin sahibi Psikolog Onur Gülbudak bu hukuksuzluğa itiraz etmiş etmesine ama alınan yanıt o kadar ilginç ki, ‘Pardon’ filmi gibi: Yanlışlıkla oldu kusura bakmayın!

Hiçbir bildirim yapılmadan bahçeyi talan eden şirket, durumu kabul ediyor ama bu durumu iyileştirici hiçbir noktada da durmuyordu. Haliyle de Gülbudak ailesi hukuksal süreci başlattı.

Bu süreç gidedursun, bahçe hoyratça talan edilmiş haliyle dağlara küsmüş... Bu küskünlüğü, yaşanılan süreci Onur Gülbudak’la konuşurken Vaskıran’da, Karadeniz’in üzerindeki karabulutları da anlamaya çalışıyorduk. Çünkü Karadeniz’de görünmeyen o kadar çok katliam vardı ki, Vaskıran sadece biriydi ve bu bahçenin müdavimlerinden biri olduğum için yapılan bu hoyratlığa tanıklık etmiştim. Konuşmamız bahçe üzerinden Karadeniz’in yollarıydı...
Karadeniz’in ve Türkiye’nin “duble yol’ hevesi sadece rant mı yoksa iktidar ilişkisi mi diye aklımdan geçerken Onur Gülbudak açıklıyor: “20 metrelik ağaçları üzerindeki meyveleri ile kökleyebilmek kolay bir şey değil aslında. Bu kadar hoyrat, bu kadar düşüncesiz olmak bireysel saiklerle açıklanamaz elbette. Bu yüzden belki Karadeniz ve yol arasındaki ilişkiye daha alıcı gözle bakmak lazım.”

“Yol iyidir” diyen köylü Hopa’da yaşanılan felaketi gördü! Dağlara yol yapan zihniyete ses çıkartmamanın bedeli canları oldu! “Yol iyidir” derken devletin sadece rant değil iktidar ve güç olduğunu da Gülbudak şöyle özetliyor:
“Yol”un, rantla ilgili yönü bir yana, özellikle Karadeniz için ideolojik bir sembol haline geldiği söylenebilir. Bir iktidar nosyonu olarak işlev görüyor. Özellikle yol-ulaşım konusunda tarihsel bir mahrumiyet öyküsü olan Karadeniz’de yollar yaparak bir tür güç ve iktidar gösterisi yapılıyor, herkesin kullandığı, kullanmak durumunda kaldığı yol, iktidar fikrinin sürekli akılda asılı kalmasını sağlıyor. Bu yüzden Karadeniz’de yol çalışmaları hiç bitmiyor, bir yeri “yaran”, “açan”, “yıkan”, “yapan”, “sahip olan” bir iktidar imgesinin akıldan çıkmasına izin verilmiyor.”

Yüksek sesli bir itirazın olmadığı Karadeniz’de 1000 km’ye yakın “yol çalışmaları” mevcut.

Bu itirazın olmamasının nedenleri de var tabii; “Bahçemizdeki ağaç katliamı ile ilgili hangi kuruma başvursak, önce “yol-hizmet” korelasyonları ile karşılaşıyoruz. Bir bütün olarak Karadeniz’de yol-hizmet retoriği çok fazla karşınıza çıkıyor. Yol ve hizmet arasında psikanalitik bir çağrışım sistemi oluşturumuş gibi. Çünkü hizmet sihirli bir kavram. İyi niyet ve şefkati sembolize ediyor. Yani, iktidarın diğer yüzü. Bir yüzü, yıkan, yaran, ele geçiren, önüne geçilemeyen, diğer yanı, psişik bir bağlanmaya neden olan şefkat ile ilgili yönü” diye açıklıyor Gülbudak...

Düşünüyorum da kaç duble yol kaç cana denk gelir! Biz kaç can kaybediince Kazım Koyuncu’nun dediği gibi geç uyanan halk erken uyanır?

Metin Lokumcu “HES öldürür” diyerek öldüğünde, adımız ‘eşkiya’ya çıktı.Peki kaç can daha eksiltiriz susarsak!
Tüm bu süreci ve ülkede olup bitenleri düşünürken, birden, “ bazen yalnızca bağırmak istiyor insan” diyor. Onur Gülbudak... Evet, gerçekten bağırmak istiyor insan; “devlet benim” diye bağıran Havva Ana gibi... Dağlardan yankılansın istiyor o ses ve biz kazanana kadar hiç susmasın istiyor...