Dünyada kendini beden müziği üzerinden ifade eden farklı topluluklar olsa da Türkiye’de bu tarz oluşumlara nadir rastlanmaktadır. Türkiye’de kurulan bu topluluklardan biri de KeKeÇa’dır.

Bedenin müziğe dönüştüğü anlar: KeKeÇa

Ozan Eren

Günümüz modern toplumlarında gündelik hayat belli bir akış içerisinde (ve çoğu zaman çok hızlı) devam ederken sistemin sorunsuz işlemesi için bedenin de bu akışa uyması beklenir. Aynı zamanda, ritim, bedenimizde içkinleşmiş ve bizi farklı ortamlara uyarlayan bir yapıya sahiptir. Örneğin, sağlıklı, yetişkin bir insanın kalp atış hızının 60-100 aralığında olması öngörülür. Düzenli antrenmanlarda bulunan bir sporcunun nabzı daha düşük seyredebilir. Artan nabızsa kısa vadeli bir fizyolojik uyarlanma göstergesi olup insanın biyolojik uyumlanma yeteneğini bize göstermektedir.

Diğer yandan, beden, sadece ritmik bir yapı sergilemekle kalmayıp müziğin algılanmasında, sunumunda ve (yeniden) üretilmesinde önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Beden-müzik ilişkisi insanın farklı topluluklarla ve diğer insanlarla nasıl bir iletişim halinde olduğunu bize göstermekte; aynı zamanda, farklı kültürel kodlara dair ipuçları sunmaktadır. Evren kendi ritmini kimi zaman sürekliliklerle; kimi zaman da kopuşlar veya değişimlerle sürdürürken bütünün içinde (ve bütüne bağımlı) olan insan kendi ritmini bulma veya deneyimleme halindedir. Beden ve müzik arasındaki ilişki farklı araştırmalara da konu olmuş (örn; Baily, 1995; Blacking, 1955; McClary & Walser, 1994); Afrikalılar ve Afro-Amerikalılar başta olmak üzere farklı kültürlerdeki ve topluluklardaki beden hareketleri, dans ritimleri ve ritüellerde bedenin müzikle iç içe geçerek kullanımı ele alınmıştır. Müzik ve beden ilişkisini farklı disiplinlerin farklı yaklaşımları üzerinden tartışan çok boyutlu yapıtların (örn; Kim & Gilman, 2019) önemi gitgide artmaktadır.


Dünyada kendini beden müziği üzerinden ifade eden farklı topluluklar olsa da Türkiye’de bu tarz oluşumlara nadir rastlanmaktadır. Türkiye’de kurulan bu topluluklardan biri de KeKeÇa’dır. KeKeÇa adlandırması Tugay Başar tarafından, “Kendin Kendini Çal” ifadesindeki baş harflerin bir araya getirilmesiyle oluşmuştur (Gürçay, 2022). KeKeÇa gibi kendine özgü bir ifade tarzı olan topluluklara ana akım medyada yeterince yer verilmediği için bu tarz oluşumlardan haberdar olmak birtakım rastlantılara veya kişisel çabalara dayanmaktadır. Benim KeKeÇa’yı keşfetmemse 2019 senesine uzanmakta. Ortak bir müzisyen arkadaş aracılığıyla Gökçe Gürçay ve Ayşe Akarsu’yla tanıştıktan sonra sanatçıların yaptıkları işler ilgimi çekmiş; çalışmalarını araştırmaya başlamıştım. (Gökçe Gürçay’ı geçen sene MEF Üniversitesi’nde verdiğim, interaktif bir ders olan ‘Sociology of Music’ dersime konuk sanatçı olarak da davet etmiştim.)

KeKeÇa dünya çapında beden müziğine önemli katkılar yapmayı hedeflemiş bir topluluk olarak öne çıkmakta. Tugay Başar ve Timuçin Gürer tarafından 2002’de temelleri oluşturulan topluluktaki (URL-1) diğer sanatçılarsa Ayşe Akarsu, Gökçe Gürçay* ve Özgü Bulut. Sanatçıların farklı disiplinlerde eğitim almaları KeKeÇa’nın bakış açısına da yansımış; çok yönlü yaklaşımlar doğurmuş gibi gözüküyor. Tugay Başar etnomüzikoloji bölümünden mezun olmuş. Özgü Bulut da, benzer olarak, lisans ve lisansüstü eğitimlerinde müzik, müzikoloji, performans dallarında çalışmalar yapmış (URL-1). Timuçin Gürer aynı zamanda bir makine mühendisi (URL-2). Ayşe Akarsu’ysa daha farklı bir eğitim güzergâhına sahip. Reklamcılık bölümünden mezun olduktan sonra eğitimde program geliştirme üzerine yüksek lisans yapmış (URL-1).

Bu haftaki yazım için e-posta üzerinden Gökçe Gürçay’a ve Ayşe Akarsu’ya birkaç soru yöneltmiş; hem beden müziğine, hem de KeKeÇa’ya dair sorular sormuştum. Aynı sahneyi paylaşmanın yanı sıra evli olan sanatçıların verdikleri cevaplar KeKeÇa’nın dünya beden müziğindeki ayrıksı konumunu anlamak açısından önemliydi:

“KeKeÇa Tugay Başar’ın ortaya koyduğu sese yol açan hareket yaklaşımı ile ilerliyor. Sesin peşinde değil, doğru hareketin peşinde olan, sesin bir sonuç olduğu bir yaklaşım. Dünya beden müziği yaklaşımları içinde özel bir yere sahip olmasının temelinde bu var” (Gürçay, 2022).

“…dünyadaki beden müziği çağdaş sanatçılarının ve yaklaşımlarının içerisinde, eski usûlleri de bugüne taşıma çabasıyla birlikte KeKeÇa farklı bir yerde duruyor. Batı dünyasında kabul gören ritimlerin ve örüntülerin dışında örnekler sergilediği için; büyük, uzun, karmaşık ritim döngüleriyle uğraşmaktan hoşlandığı için genel ritim algısını kırıyor” (Akarsu, 2022).

Hem Gökçe Gürçay hem de Ayşe Akarsu (2022) KeKeÇa’nın hayatlarında önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtirken Gürçay, KeKeÇa’da adeta yeniden öğrencilik deneyimi yaşadığını söyledi:

“Okuduğum bölüm müzik üzerine değildi. Davul çalan biri olarak kendimi tiyatroculardan oluşan bir perküsyon ekibini çalıştırırken buldum. Oradan da çocuklarla eğitim çalışmalarına davet edildim. O noktada bir hocaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. Ne şanslıyım ki, Tugay Başar hocam ve KeKeÇa benim müzik okulum oldu” (Gürçay, 2022).

Gürçay’ın müzik bölümü mezunu olmamasına rağmen ileride KeKeÇa’yı bir müzik okulu olarak görmesi lisans eğitiminin kariyer, meslek veya ileriye dönük uğraşıların planlanmasında tek belirleyici olmadığını gösteren somut bir örnek olması açısından oldukça önemli. (Türkiye’deki kalıp yargılar bunun tam tersine işaret etmeye çalışsa da…)

Oxford Üniversitesi, California Üniversitesi, SFJAZZ, Liverpool Bienali gibi yerlerde performanslar ve atölyeler gerçekleştiren KeKeÇa aynı zamanda Bobby Mcferrin, Keith Terry ve Hermeto Pascoal gibi önemli müzisyenlerle aynı sahneyi paylaşmış (Gürçay, 2022). Akarsu’ysa KeKeÇa’yla “Her Beden Duyar” projesi kapsamında Anadolu Üniversitesi İşitme Engelliler Entegre Yüksekokulu öğrencileriyle gidilen Almanya turnesinin sanata bakışında önemli değişiklikler yaptığını ifade etti (Akarsu, 2022). KeKeÇa’nın Klasik Türk Musikisi içindeki usûlleri beden müziğine aktarmak (Gürçay, 2022), ninnileri beden müziğiyle harmanlamak (Akarsu, 2022) gibi farklı çalışmalarda bulunması ayrıca dikkat çekici.

Diğer yandan, sanatçılar KeKeÇa’nın ana akım müzikle mesafeli tutumuna dikkat çekerken Gürçay (2022) bunu “köklülük arayışı” üzerinden değerlendirdi: “Ana akımın müziği, edebiyatı, mimarisi derinlikle ilişkisini kopardıkça köklülük arayışına sığınıyor insan.” Akarsu’ysa (2022) “insanlığın ilk hallerinde… birlikte yaratılan, paylaşılan bir hal” olarak karşımıza çıkan müziğin bugün “hiyerarşik bir düzen”de sunulduğunu ve “yapan-izleyen” gibi ayrımlar yarattığını düşünmekte.

Gürçay (2022), geleceğe yönelik önemli bir projesi olduğundan da bahsederken şunları ifade etti: “MANG isminde bir okul projesini hayata geçirmeye çalışıyorum: ‘Music Academy of Next Generation’. Soundpainting ve KeKeÇa temelli beden müziğinin bir bileşimi. Ana akım topyekûn dijitalleşme yoluna giderken, bu okul insan bedeni, insan ilişkisi, insan yaratıcılığını odağına alan bir yapı.”

Beden müziği üzerine farklı yaklaşımları ve KeKeÇa’yı daha sık dinlemek, izlemek dileğiyle…

* Aynı zamanda Gevende’nin davulcusudur.

Fotoğraf: Mehmet Yılmazer

Kaynaklar:
Akarsu, A. (2022). Kişisel görüşme. 7 Şubat, İstanbul.
Baily, J. (1995). Music and the Body. The World of Music, 37 (2), 11-30.
Blacking, J. (1955). Some notes on a theory of African rhythm advanced by Erich von Hornbostel. African Music, 1 (2), 12-20.
Gürçay, G. (2022). Kişisel görüşme. 7 Şubat, İstanbul.
Kim, Y. & Gilman, S. L. (Der.) (2019). The Oxford handbook of music and the body. New York, NY: Oxford University Press.
McClary, S. & Walser, R. (1994). Theorizing the body in African-American music. Black Music Research Journal, 14 (1), 75-84.
URL-1 < https://www.kekeca.net/ >, Erişim tarihi: 09.02.2021
URL-2 < https://mozaikmuziktoplulugu.org/team/timucin-gurer/ >, Erişim tarihi: 09.02.2021