‘Bedensiz Aşklar’

Herkesleşiyoruz. Yakın gelecekte insanlık için en kritik durum bu. Herkes herkese karşı herkesleşiyor. Bizlere giydirilen kimliklerden sıyrıldığımız anda oluyor bu. Arabalarımızın içerisinde onun bir parçası (sürücüsü) olduğumuzda trafikte, telefonlarımızın tuşlarına basan akıllı bir makine halini aldığımızda sanal dünyada, bir sloganın taşıyıcısı olduğumuzda kitlelerin, yığınların içerisinde…

Sanal kimlikler ve yalancı hesaplarla istediğimiz kimliğe kolayca bürünüyor, dünyaya kendimizi olduğumuzla değil olmak istediğimizle tanıtabiliyoruz. Sahte bir hesabın arkasındaki dünyada herkes herkesleşebiliyor. Toplumun dayattığı kimliğimiz eriyip gidiyor, tercihler muğlaklaşıyor ve aslında doğuştan verilene, zorla üzerimize yapıştırılana inat yeni bir dünya hep birlikte inşa ediliyor. Erkek, kendini toplumsal bütün bağlardan ve kodlardan kurtarıp eşcinsel kimliğiyle bu yeni dünyanın içerisine rahatça girebiliyor; korkak memur azılı muhalif kesiliyor, “namuslu” erkek karısının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıyor, tecavüzcü adam ahlak devşiriyor, devrimci kadın faşizan yorumlarda bulunuyor, çocuklar büyük, büyükler çocuk oluyor…

İnsanların ailelerinden ve toplum denilen vebalı birliktelik halinden kendilerini kaçırabildikleri; kendi bedenleriyle ilişkilerini yeni baştan kurabildikleri yeni siber dünya kapılarını her yaştan insana açmış durumda. Cinsellik yeni baştan inşa ediliyor. Masturbasyonla cinsel birleşme arasında bir yerlerde bedensel boşalma yeniden keşfediliyor. Yazar David Le Breton'un “Bedene Veda” isimli kitabında belirttiği gibi siber dünya hastalık kapmama garantili güvenli seksin alanı haline geliyor. İlişkilerin karşılıklı sorumluluklar olmaksızın, risk almaksızın ve yalnızca bedenin tatminine yönelik olarak kolayca ve her türlüsüyle gerçekleştiğini söylüyor. Breton’un ifadesiyle bir ilişki için artık çöpçatan bir arkadaşa ya da kendinize partner bulabileceğiniz mekânlara değil, akıllı bir telefona, herhangi bir çöpçatan programa ve internet bağlantısına sahip olmanız yetiyor. Herkesleşilen siber ortamda insanlar akışkan kimliklere sahip, muğlak ilişkiler içerisine kolaylıkla girebilen ve daha da önemlisi toplumu bir araya getiren ve tutan etik zincirlerden azade bir hayat sürmeye başlıyor. Ve o dünya kuşkusuz bir arzu makinesi olan insanın elinde büyülü bir güce dönüşüyor.

Önümüzdeki dönem bu akışkan ve değişken kimliklerin hayatlarımızda daha fazla yer tutmaya başlayacağı, gerçek kimliklerimizle ciddi bir rekabete girişeceği yeni bir sürece gebe. Ve kuşkusuz bedensiz bir aşk anlayışının alt yapısı tam da bugünlerde atılıyor. Mahremiyetin alanları yeniden belirleniyor, kimlikler gittikçe artan baskı ve kontrol nedeniyle kendilerini daha rahat ifade edebildikleri siber dünyaya (ki aslında asıl kontrol orada) hızla savruluyor. Dokunmanın ve sınırın sanatı olan, kendi çizdiği sınırın ötesinin tahayyülüyle arzuyu kışkırtan erotizm orada yeniden şekilleniyor.

Artık gerçekle sanal birbirlerinin yerini almaya başlıyor. Metroda seyahat ederken kafasını akıllı telefonundan kaldırmayan insanlar için beden ve akıl birlikteliği yeniden oluşuyor. İnsanlar belki de o sırada metroda yanıbaşında oturan kişinin sosyal medya hesaplarında dolaşıyor. Beden ve akıl arasındaki mesafe gitgide daha fazla açılıyor.

Descartes’ın “Kartezyen özne”si daha önce olmadığı kadar büyük bir saldırı altında, dönüşüm sürecinin tamamlanmasını bekliyor. Herkes, herkesleşmenin tadını çıkarıyor.

Tehlikeli olansa bu reel dünyadan çekilen bedenlerin oluşturduğu o koca boşluk... O boşluğa ilk hamle yapan, o kocaman boşluğun yerini doldurmaya hazır olan iktidarın doymak bilmeyen bedeni oluyor.