Bir müzik eserini birlikte çalmanın verdiği yakınlıktan duyduğu endişe, duygulu ruhlarda özellikle kemanın uyandırdığı etki, zinanın toplum içinde sinsi sinsi yayılmasına çoğu zaman böyle yakınlıkların, özellikle müzikle ilgilenmenin yol açtığına dair düşüncelerle birleşerek usul usul zehirlemeye başlar Pozdnişev’i

Beethoven, Spinoza, Tolstoy

Lev Tolstoy, Kantçı bir bakışla Schopenhauerci bir karamsarlığı birleştirdiği ‘Kroyçer Sonat’ında, vatandaş ahlakını korumayı hükümetin en önemli görevlerinden biri kabul ettiğini belirtir, cinsel ilişkinin insan sağlığı için gerekli olduğu hakkındaki inancı yargılar, “suçun özrü” olarak nitelediği dünyaya çocuk getirme eyleminin “sevişme zevkinin engeli” sayılmasından tiksindiğini, aşkla şehveti eş anlamlı gördüğünü ilan ederek, insanlığa-vatana-bilime-sanata-Tanrı’ya, kısacası “yüce bir amaca” ulaşmada en büyük engelin aşk olduğunu söyler. İhtiyarlık yıllarının ruhsal krizle boğuştuğu döneminde yazdığı yapıtında Tolstoy, iç savaş halindedir aslında, kendini bir şeylere -beyhude- inandırmak ister gibidir. Belki de, fırtınaları dinmeyen evlilik hayatını düşünmekte, Spinoza’nın veciz biçimde ifade ettiği bir duyguyla, “Hem kendisine hem de sevdiği kişiye keder duygusu yaşattığını hayal ettiği her şeyi olumsuzlamaya çabalamakta”dır.

Benedictus de Spinoza, Tolstoy’un ‘Kroyçer Sonat’ından iki yüz yıl kadar önce kaleme aldığı ‘Ethica-Geometrik Yöntemle Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış Ahlak’ta sevgiyi, “Sevilen nesnenin fikrinin eşlik ettiği bir sevinç” olarak tanımlar. Bizler, “Sevinç yarattığını hayal ettiğimiz ne varsa hepsinin varolması için, hatta, insanların sevinçle karşılayacaklarını hayal ettiğimiz şeyleri yapmak için elimizden gelen gayreti gösteririz.” Bu, kendimize sevinçle bakmamızı da sağlayacak; başkalarının nefret edeceğini hayal ettiğimiz bir şey yapmak ise kendimize kederle bakmamıza neden olacaktır. Aşkla şehveti eşdeğer görmez Spinoza, “Tensel aşk, yani sadece dış bir görüntüden doğan üreme arzusu ve bunun gibi zihnin özgür kararıyla değil de başka bir nedenden doğan her türlü aşk kolayca nefrete dönüşür, tabii bu aşk bir tür delilik değilse” der.

Tolstoy, tam da böyle bir ‘aşk’la delirmiş Pozdnişev’in karısını nasıl öldürdüğünü anlatır. Katil kocanın nazarında “Cinsel tutku müthiş bir kötülüktür, kendi karısına bile şehvetle bakan, onunla zina etmiştir.” Aşkının ilk belirtileri hayvansal taşkınlıklar, kudretiyle gurur duyma, karısını bir zevk aracı kılma, gitgide son derece kıtlaşan konuşma konularının azıcık dışına çıktılar mı hemen alevlenmedir. Kavgaları kavga değil, şehvetin sönerek gerçek duyguların baş göstermesi iken, barışma gerekçeleri kavga nedenlerinden bile cılızdır. “Bu aşk, daha doğrusu bu çirkeflik” sebebiyle, “erkek, insanlığın doğruya-iyiye götürülmesi yolunda baş yardımcısı olacak kadını düşman haline sokmakta, böylelikle, insanlığın gelişimini geciktiren baş neden kadınlar olmakta”dır. Evlilik hayatında kıskançlıktan bir an bile kurtulamamıştır Pozdnişev, karısına karşı şiddetli bir hınç duyar, güçlü bir sevişmeyi uzun bir nefret dönemi izler. Aslında, karısının alışkanlık etkisiyle arada bir kabaran şehvet dışında kendisine sürekli hırçınlık göstermesinden ötürü acı çekmektedir. Derken, Truhaçevski çıkagelir, kemanıyla. Onun eşliğiyle piyano çalabilecektir Pozdnişev’in karısı, ne mutlu! Birkaç sözsüz şarkı ve Mozart’ın sonatını çalarlar başlangıçta, fakat “erkeklerin kadınlar hakkında neler düşündüğünü kendinden bilmekte”, bu yüzden, “açık bir kitap gibi okumaktadır Truhaçevski’nin ruhunu” Pozdnişev.

Bir müzik eserini birlikte çalmanın verdiği yakınlıktan duyduğu endişe, duygulu ruhlarda özellikle kemanın uyandırdığı etki, zinanın toplum içinde sinsi sinsi yayılmasına çoğu zaman böyle yakınlıkların, özellikle müzikle ilgilenmenin yol açtığına dair düşüncelerle birleşerek usul usul zehirlemeye başlar Pozdnişev’i. Kendini, “ağzına kadar dolu olduğu için altüst edildiği zaman akmayan bir şişeye” benzetmekte, karısının piyano önünde “sahte bir kayıtsızlıkla” oturuşuna öfkelenmekte, ikilinin verecekleri ilk konserin depremine içten içe hazırlanmaktadır.

Beethoven’ın ‘Kroyçer Sonat’ıdır çalınan, sevinçli, çocuksu, uçarı Mozart değil. “O ilk Presto’yu bilir misiniz? Korkunçtur bu sonat. Ne yapıyor bu müzik ve niçin yapıyor bunları? Beethoven, eserini oluştururken içinde bulunduğu ruh halinin nedenini biliyordu. Bu hal onu belirli hareketlere yönelttiği için, bir anlamı vardı; ama benim için hiçbir anlamı yok. Bu yüzden müzik beni yalnızca baştan çıkarıyor, herhangi bir sonuca ulaştırmıyor. Burada yalnızca bir tahrik, anlamı açıkça anlaşılmayan bir tahrik var.” Müziği hipnotizmacılık sayarak devlete havale eder, istediği kişiyi uyutup keyfine göre hareket ettirebilecek birinin hele de düşük ahlaklı bir adam olması tehlikesini böylece önleme gerekliliğini vurgular Pozdnişev. Kapıldığı buhran, şu cümlelerde bulur ifadesini: “Kroyçer Sonat benim üzerimde dehşetli bir etki uyandırdı. İçimde sanki yepyeni duygular canlandı, o zamana kadar hiç bilmediğim olanaklar belirdi. Bu yeniliğin ne olduğunu açıklayamamakla birlikte, yalnızca varlığını anlamaktan bile sevinç duyuyordum. Karım ve Truhaçevski de dahil, tanıdığım bütün çehreleri bambaşka bir ışık içinde görüyordum.”

“Burada yalnızca bir tahrik, anlamı açıkça anlaşılmayan bir tahrik var” diyor Pozdnişev. “Tahrik, bedenin bir ya da birkaç kısmının diğerlerinden daha fazla etkilendiği bir sevinçtir. Bu duygunun gücü, bedenin diğer eylemlerine baskın çıkacak ve bedene inatla yapışıp kalacak kadar büyük olabilir; böyle olduğunda bedenin birçok başka şekilde etkilenmesini de önler; işte bu açıdan kötü olabilir” der Spinoza da. Anlatısında tahrikten sevince bir adımda sıçrayan Tolstoy, müthiş mercek yontucusunu dikkatle okumuş olmalı. ‘Ethica’ rehberliğinde bakarsak, sevinç, “İnsanın yetkinliğinin daha düşük bir seviyeden daha mükemmel bir seviyeye geçişi”, kıskançlık ise, “Başkasının mutluluğuna kederlenme” ve “merhamete karşıt bir duygudur.” Seven, gerçekten seven bir insanın öldürmesi mümkün müdür o halde? Merhamet, yani “Başkasının mutluluğuna sevinmeye, mutsuzluğuna kederlenmeye yol açan sevgi” yoksa, orada gerçek sevgiden söz edilebilir mi?

Pozdnişev, müzikle tahrik olarak daha düşük bir yetkinlik seviyesinden daha mükemmeline geçmiş, bedene inatla yapışıp kalacak kadar büyük bir tahrik söz konusu olduğundan, zaten gerilimini yaşamakta olduğu bedensel varlığına sıkışmış, başka etkilere maruz kalamayacak kadar dolmuş, dolmuş ve “ağzına kadar dolu olduğu için altüst edildiği zaman akmayan bir şişe” basınç altında nasıl patlarsa öyle patlamaya hazır hale gelmiştir artık.

Tahrik ve tahrip gücü yüksek saatli bombalardır Beethoven, Tolstoy gibi sanatçılar. Müzikle, romanla pimi çekmeleri, kafalarının duvarlarına yıllar boyu çarpıp kendilerini mecnun etmiş, arif kılmış, dipte doruğun-dorukta dibin bilincine vardırmış ne varsa onların bilgisi, duygusu, duyarlılığını yüklemek içindir ölümlülere…