Garson siparişi not alırken sordu: “Beğendi de ekleyeyim mi abi?”

“Ekle” dedim ve ekledim: “…ama az olsun.”

Yemek söz konusuysa ‘azı karar, çoğu zarar’, beğendi bile olsa bu durum değişmiyor. Yemek sadece lokantada olmuyor elbette, cebimizdeki sihirli cam parçaları her an sayısız şeyi bizi yedirmeye çalışıyorlar ve çoğu zaman da bunu başarıyorlar. Ha bire yiyoruz, yedikçe beğeniyoruz.

Facebook’un ilk yıllarında ‘beğendi’ tuşu yoktu. Beğendi eklenince kimileri “Beğenmedi tuşu niye yok?” dediler. Facebook uzun araştırmalar yaptı, ölçtü biçti ve ‘dislike’ (beğenmeme) tuşunu koymama kararı aldı. Youtube bu tuşu ekledi örneğin. Videoların altında beğenme sayısı, beğenmeme sayısından çok fazla çıkmaya başladı. Çünkü herkes zaten beğendiği kişinin videosuna tıklıyordu. Beğenmediğimizi izlemiyorduk ki beğenmeyelim.


Orhan Pamuk, Kara Kitap’ta sinemanın icadıyla işleri bozulan bir vitrin mankeni imalatçısını anlatır. Sinema insanlara o güne dek görmedikleri pozları öğretir. Yozgatlı Hasan, kovboy filmi izledikten sonra Teksaslı Coni gibi hareketler yapmaya başlar, Konyalı Ayşe boynuna beşibirliği takınca inci kolyeli Disney prensesi havalarıyla fotoğraf çektirir. Dünyanın farklı yerlerinde farklı farklı gülen gençler, başka başka bakışan âşıklar hızla aynılaşmaya başlarlar. Bu aynılaşmayı göremeyen, mankenlerine hala eskisi gibi “yöresel” pozlar verdiren manken imalatçısı da işsiz kalır.

***

Bugün bir yavru kedi popo üstü komik biçimde düşecek. Yarına kadar o videoyu üç milyar kişi izleyip gülecek. İnsanlar kahkaha atarken baş parmaklarıyla ekrana iki kez vurup ‘beğendim’ demeyi de ihmal etmeyecekler. Popu üstü düşen kedi bir hareketiyle tüm Marksist kuramcılardan daha fazla ‘beğeni’ alacak.
Beğenilmek güzel ama beğenilmek için yaşamak delilik. “Ben seni beğeniyorum sen beni neden beğenmiyorsun?” cümlesini ne kadar sık duyduğumuzun farkında mısınız? Beğenmek bedava, boş beleş beğenilerin kimseyi bir yere getireceği de yok ama ha bire beğeniyoruz. Kişi başı milli gelir her yıl düşerken, kişi başı global beğeni sayımız roket gibi yükseliyor. Her yıl bir önceki yıldan çok daha fazla beğeniyoruz. Gelirimiz azalsa da, beğenilerimiz arttıkça mutlu kalabiliyoruz.

Beğenilmek için yapmanız gereken iki şey var: Ya faydalı üretimler yapacaksınız veya ön yargıları sivrilteceksiniz. Her iki durumda da bir yankı odası yaratmanız veya daha iyisi bir yankı odasına eklemlenmeniz gerekli. Bir gün çiçekler, bir gün makro ekonomi hakkında yazamazsınız, okurun (tüketicinin) kafası karışır. Kendinize bir uzmanlık belirleyin ve her gün o konuda üretimler yapın. Sirkeci’deki Filibe Köftecisi gibi aynı menüyü aynı şekilde yüz yıl üretseniz müşteriniz eksilmez ama bir gün köfte bir gün fasulye yaparsanız iflas edersiniz.

***

Havalı yorumcuların ‘yankı odası’ dediği kavrama ben öteden beri “Köy” derim. Al kavalı eline, çık köyün meydanına. Tüm köylü seni tanıyor, sen de onları tanıyorsun; köylü ne çalacağını da biliyor, belki solfejleri yok ama saniye saniye bilirler hangi notaya basılacağını. Konser bitince de herkes herkesi beğenir.
Beğeni kültürü TED konuşmaları diye bir işkolu yarattı. Aslında insanların uzmanlıkları ile ilgili paylaşım yapmasında hiçbir sakınca yok, hatırlarsak bunun bir adı da vardı: Ders vermek. Bir öğretmen çıkar ve öğrencilere ders verir. Bu bildik uygulama nasılsa TED konuşmalarına dönüştü. İlk bakışta bir üniversite amfisindeki ders verme, bilgi paylaşma eylemine benzeyen bu konuşmaların temel farkı ‘beğeni toplamak’. Öğretmen TED’de bir sunucuya dönüşüyor: Susmaların, dozunda şakaların, yeri geldi mi herkesi heyecandan titretmenin bir matematiği var. Masum TED konuşmaları, dinleyicilerin kendilerini zeki insanlar hissetmesi için tezgâhlanmış bir tür dinsel ayin. Salon bir kilise, konuşmacı bir papaz, gülümseyen dinleyiciler de birer melek. Camiden çıkan müminlerin huzuru, TED konuşması izleyicilerinde de var.

***

Bizden önceki hiçbir nesil böyle nevrotik ve kitlesel bir ‘beğenilmeme endişesi’ yaşamadı. Beğenilmeme çukuruna düşmemek için çırpınan soytarılara dönüştük. Bu nedenle herhangi bir olay olduğunda “Acaba yanlış bir şey söyler miyim, ya beğenilmezsem” diye düşünüyoruz. Pratik insanlar için bu durumlar harika fırsatlara gebe. Madem ortalık karışık çık minbere Allah’ın ve kulların hoşuna gidecek şeyler söyle.

NATO’ya karşı mıyız örneğin? Elbette. Gelsin beğeniler. Peki Putin? O da yayılmacı bir kapitalist. Like devam ediyor. İyi de NATO’nun Rusya’nın dibinde işi ne? Beğen, beğen, beğen… Bu Rusya’nın işgalini haklı mı çıkartır? Beğen, beğen, beğen… Rusya Ukrayna kardeştir, bunları ayıranlar kalleştir… Beğen, beğen, beğen… Ukrayna’yı Ruslar tükürükleriyle boğarlar. Beğen, beğen, beğen… Yahu hepsi de Gogol’un Palto’sundan çıkmadı bunların? Beğen, beğen, beğen… Ukrayna Rusya gibi mafya devleti, devlet başkanı mafyanın maşası. Beğen, beğen, beğen… Elaleme mafya diyeceğine dön de kendine bak… Beğen, beğen, beğen… Zelenski’nin en büyük komedisi Yahudi bir Nazi olması… Beğen, beğen, beğen… Bana Putin’i övemezsin… Beğen, beğen, beğen… Sen Abdülhamid’i savundun…. Beğen, beğen, beğen, beğen, beğen…

Buraya kadar kaç kişi geldi? Hadi bir molayı hakettiniz. Instagram hikâyelere çok komik bir yavru kedi videosu düşmüş. Kaçırmayın. Çıkışta beğeni tuşuna basmayı da sakın unutmayın. Allah kabul etsin.