Türkiye kamuoyu Belarus konusunda Belaruslardan bile daha kutuplaşmış görünüyor. Lukaşenko’yu son Sovyet kahramanı ilan edip karşıtlarını Ukraynalı neo-nazilere benzetenler bir tarafta. Lukaşenko karşıtı neoliberal muhalefeti demokrasi azizleri gibi kutsayıp Lukaşenko’yu Avrupa’nın devrilmesi gereken son kan emici diktatörü olarak tasvir edenler diğer tarafta. Hayır, gerçek bu iki kutbun arasında, ortasında da değil. Sadece siyah beyaz ve öznesizleştirilmiş bir tabloya itiraz söylediklerim. Dış politik “gelişmeleri kim kimi destekliyor”a indirgemeden, sade bir soruyla ben kendi ülkemde ne isterdim diye sorup kendiniz olarak bakmaya ne dersiniz? Kendiniz olduğunuz yerden baktığınızda Belarus’ta kendisi olmaya çalışan milyonlara da başka türlü bakabilirsiniz.

SENİN VE BELARUS’UN HAYIR’I!

Sizin Erdoğan’ın baskıcı sistemi karşısında HAYIR’ınız nasıl örneğin Temel Karamaollaoğlu’na, Meral Akşener’e ya da Kemal Kılıcdaroğlu veya bir başka “artık yeterci”ye indirgenemezse Misnk’tekinin hayırını da bir yabancı ülke veya yerli gruba indirgemeyin. AKP’nin yayılmacı, fetihçi, şiddete dayalı dış siyasetine itirazınız, düşük IQ bandından yayın yapan kanalların iddia ettiği gibi sizi ABD, Fransa, Mısır veya Yunan piyonu mu yapar? Cevabını yazmaya bile gerek yok.

Ha ama Lukaşenko ve Erdoğan aynı şey mi diye soracak olursanız, konumuzu anlamadınız demektir. Tabi ki aynı değil. Hadi bir daha deneyelim kendimiz olmayı. Bunun için taraftar kümelerinin bazen ne kadar beş benzemez, hatta başka konularda düşman olabilecek kesimlerden oluştuğunu anımsamamız gerekir.

BELARUS’TA TARAFLAR VE TARAFTARLAR:

Gösterilerin 20inci gününe yaklaştık ve artık tartışılması pek zor bazı noktalar ortaya çıktı. Bunların başında seçimlerin adil ve hür yapılmadığı gelir. Lukaşenko’yu destekleyen açıklamalarda bile aksi iddia edilmemektedir. İkincisi farklı eğilimlerden halkın çok çok yüksek rakamlarda sokağa çıkarak artık yeter ve değişim istiyoruz dediğidir. Muhalefetin Svetlana Tihanovskaya ya da şimdilerde daha öne çıkan Maria Kolesnikova’ya indirgenemeyecek çeşitlilikte olduğunu görmemek için hiç haber izlememek gerekir. Üçüncüsü Lukaşenko’nun seçim sonucunda ilan ettiği gibi % 80 olmasa ve muhalefet kadar sokağı hareketlendirmese dahi %35-40 bandında bir halk desteğine sahip olduğudur. Lukaşenko sadece baskı aygıtı ile değil, yarattığı göreli refah düzeni ve halkta giderek öne çıkan Ukrayna olma korkusundan kaynaklı bir desteği koruyor.

Muhalefetin isteği tek bir talebe indirgenecek olursa o seçimlerin özgür şartlarda yenilenmesidir. Diğer tüm talepler bunun altında yanında veya etrafında tali konulardır. Lukaşenko’nun reaksiyonu ise, yine detaylardan arındırılırsa, ülkeye sağladığı göreli refah ve düzenin garantisi olarak kendi iktidarının tartışma konusu yapılmaması. Göstericilere çiçek de dağıtırım ama gerekirse karşılarına kalaşnikovla da çıkarım arasında gelip giden politik manevralarına karşın Lukaşenko’nun “artık yeter”cilere yanıtı “hayır olmaz”.

Bundan ötesi, örneğin Tihanovskaya’nın ne planladığı, Kolesnikova’nın nereye kadar aynı yerde duracağı, yeşil aktivitelerin, LGBT+ bireylerin, sosyalist ve işçi örgütlerin ileri sürdükleri talepler hep hareketin tamamının değil bir bölümünün talepleri olarak değerlendirilmeli. Neo-liberal muhalefet sol muhalefete oranla daha görünür ve daha etkili ancak sınıflar mücadelesi tam da budur. Temel Karamollaoğlu ve ve Meral Akşener kendilerinden daha görünür diye hayır demekten vazgeçmeyen Türkiyeli solcular gibi Belarus’un muhalif solcularının tutumu da anlaşılır olsa gerek.

Belarus’ta tarafların tablosu kabaca böyle iken, son derece çoğul bir artık yeter hareketi sokaklarda iken tarafların taraftarlarına baktığınız da tablo içinden çıkılmaz derecede karışıklaşıyor. Hadi birlikte hem uluslararası hem de memleketten kurum ve isimleri dahil ederek iki taraftar ligininin resmine bakalım: Lukaşenko’yu tanıyanlar cephesinde Çin, Erdoğan Türkiye’si, bütün “gönülsüzlüğüne” rağmen Rusya ilk öne çıkan ülkeler. Ülkelerin dışında siyasi partilerden ise başta Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP) ve müttefiki partileri görebiliriz. Bunun üstüne Doğu Perinçek’in Aydınlık yazarlarını ekleyin. Bunlar elbette birbirlerine indirgenir aktörler değil. Tam da bunu soyluyoruz tekrarla. Devamla Sırp, Rus Bulgar milliyetçisi aşırı sağcılar/faşistler de bu cenahta. Karşı cenah daha da evlere şenlik: ABD, Fransa, Polonya Litvanya vb ülkeler, bilcumle liberal sol ve sosyalist partiler, liberal olmayan sol ve sosyalist gruplar, uluslararası sendikalar, ekolojistler, LGBT+ aktivistleri vb... Bunların da birbirine indirgenmesi mümkün mü?

MÜCADELE İÇİNDE MÜCADELE HEP OLACAKTIR

Bu kadar geniş ve benzemez kümeler her tarafın halk hareketine kendi rengi ve siyaseti ile müdahale etmeye çalıştığını gösterir. Bu kadar farklı grupların yanyanalığı geçici ve elbette sınırlı bir başlıkta yanyana düşmekle olur. Kendine güvenmeyen, kendi olamayan her siyasal duruş ancak karşıtı ile siyasi argüman üretir.

Başta söylediğimizi tekrar ederek bitirelim: Dış politik “gelişmeleri kim kimi destekliyor”a indirgemeden, sade bir soruyla kendi ülkemde ne isterdim diye sorup kendim olarak baktığımda ben adil ve hür seçimler istiyorum. Türkiye’de de Belarusta’da. Bunu hangi mecra nasıl kullanacak diye temel bir talebimden vazgeçmeyi hiç düşünmüyorum. Belaruslar da düşünmüyor.

Kendiniz olduğunuz yerden baktığınızda Belarus’ta kendisi olmaya çalışan milyonlara da başka türlü bakabilirsiniz demiştim. Emin olun, onlar da sizler gibi dış müdahalelerden, Suriye’de, Ukrayna’da dış müdahalelerin yol açtığı korkunç tablodan haberdarlar.

Nitekim protestolarda yer alan sol çevreler neoliberal muhalefetin grevci işçilere Batı’dan destek verileceği açıklamalarına net bir karşılık verdiler: “Belaruslu oligarklar, Batı ülkeleri ya da Elon Musk veya başka kaynaklardan gelecek yardıma gülüyoruz. Biz grevi iktidarın bir sermaye grubundan bir başka sermaye grubuna geçmesi için yapmıyoruz.”