TURAN ESER

Cem evleri ve Alevi inancı üzerinde; söz, yetki ve kullanım hakkı siyasi erklerin değildir. Laiklik ile inanç özgürlüğü, insana dilediği inancı seçme ve yaşama hakkı tanır. Aleviler bu hakkı kullanarak, hiçbir kamu kurumundan icazet almadan, kendi rızalıklarıyla, cem evlerinde cem olurlar. Cem birliktir: Aklın, yolun ve gönüllerin rızalıkla birlendiği, İnsan-i Kamil olma yolundaki muhabbetlerin ve ritüellerin meydanıdır. Aleviler burada cemleriyle, nefesleriyle, gülbanglarıyla, deyişleriyle, bağlamalarıyla, semahlarıyla; toplumsal cinsiyet ayrımı gözetmeden, varlıklı-varlıksız, unvanlı unvansız, genç yaşlı ayrımı yapmaksızın, herkesi “can” bilerek hak ile hakikatin yolunu öğrenir, yaşarlar. Cem evi; Alevilerin akıl, insan ve doğa merkezli hakikat yolu okuludur.

Aleviler kendileri için özel ayrıcalık istemiyor: İstedikleri sadece laikliğin, insan haklarının ve inanç özgürlüğünün evrensel değerleri ile ilkelerine uyulmasıdır. Bu nedenle de devletin/yerel yönetimlerin Alevilerin ayrımcılık ve eşit yurttaşlık eksenli sorunlarını görmezden gelmesinden; bu sorunları asimilasyon, istismar ve popülist politikalarla ele almasından rahatsızlar! İnançları tümüyle yok sayılan Alevi toplumunun istismar edilen, görmezden gelinen tüm haklı ve meşru talepleri; hukuksal, demokratik ve siyasi zeminde laikliğin evrensel tanımı doğrultusunda çözülmelidir.

Alevi kitlesini “siyasi ıslah” etmek için, inanç hizmetinin izne tabii tutularak tekelleştirilmesi, 21. yüzyıl dünyasında Türkiye’deki belediyecilik anlayışının ayıbı ve utancıdır. Cem evleri “kamu kurumu” olamaz. Cem evlerini belediye mülkiyetinde olması sorunu daha da büyütür, devletin ve siyasi iktidarın asimilasyon politikasına hizmet etmiş olur. Belediyeler ile TBMM; laiklik ve inanç özgürlüğü karşıtı bu uygulamanın ortadan kaldırmakla sorumludur. Cem evleri yönetimine el koymak yerine; halkçı, katılımcı, demokratik ve sosyal belediyeciliğin olmazsa olmazı olan, kentin tüm toplumsal dinamiklerinin temsil edildiği ‘kent konseyleri’ aktif ve işlevsel hale getirilmelidir. İnanç gruplarının, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, kadınların, gençlerin, meslek odalarının ve halkın tüm kesimlerinin, yerel yönetimlere aktif yurttaşlık hakkı üzerinden demokratik katılım kanallarını ve zeminlerini açmak ve temsiliyetini önemsemek en doğru tutumdur.

Belediyelerin inançlar üzerindeki mülkiyetçi yaklaşımı ile belediyelerde inanç kurulları kurmak, yanlış bir politikadır. Alevilerin meşru ve haklı talepleri için belediyeler ile TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partiler, laiklik ilkesi ve inanç özgürlüğü kapsamında çözüm bulmak için çaba göstermek zorundadır.

Türkiye’de hiçbir camiinin, kilisenin, sinagogun mülkiyeti ile anahtarı ve yönetimi belediyelerde değil. Ancak birçok cem evindeki mülkiyetçi ve ideolojik yaklaşım, ayrımcılık ile eşitlik ilkesinin ihlalidir.

Bu anlayışla cem evlerinin mülkiyetini ve yönetimi elinde bulunduran belediyeler, zaman kaybetmeden; cem evlerinin mülkiyetini, anahtarını, yönetim ve karar haklarını Alevi kurumlarına devretmelidir.

Cem evleri gerçeği belediyeler ile Alevi kurumları arasındaki “protokol” ve “pazarlık” konusu olmaktan çıkarılmalıdır.

Cem evleri, Alevilerin gerçeğidir; Alevilerin inanç, kültür, eğitim ve sosyal hizmet mekanlarıdır. Bu hak olduğu gibi kabullenmelidir.

Cem evlerine yönelik hukuksal, siyasal ve dinsel ayrımcılık son bulunmalıdır. AİHM’nin cem evleri hakkında verdiği karar uygulanmalıdır.

Doğru olan siyasal, hukuksal, vicdani ve ahlaki tutum budur.