Bu yazıyı yerel yönetimlere hayati bir konuda sorumluluk alma çağrısı olarak okuyunuz.

İnsanlık doğanın ve tabi ki kendisinin sonunu getirebilecek adımlar atmaya devam ediyor. Bunu durdurmaya dönük girişimlere de ilgisiz kalabiliyor. Savaşlar, gelir adaletsizliği, doğanın katliamı ve iklim krizi dünyayı geri dönüşü olmayan bir felakete sürüklüyor. Bu sürüklenişin temelinde bitmeyen kâr hırsının ve akıl dışı düzenin yattığını biliyoruz.

Ukrayna’daki savaş büyük acıları tekrar yaşatıyor. Binlerce insan ölüyor, kentler yerle bir oluyor, milyonlarca insan yaşadığı yerleri terk edip göçmen durumuna düşüyor, kayboluyor, aileler dağılıyor. Tüm bu toz duman içinde büyük kâbus, nükleer silah kullanımı, en yetkililerce hasımlarını tehdit etmek için dillendiriliyor. En azından bu tehdidi tarihe gömmek için samimi davranıp daha cesur adımlar atılamaz mı?

Nükleer silahlar Birleşmiş Milletler’in (BM) kabul ettiği ve 22 Ocak 2021’de yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması (TPNW) ile artık yasa dışıdır. Nükleer silah üreten dokuz ülke ve Türkiye gibi bunları bulundurarak destekçisi olan 32 ülke ısrarla bu anlaşmayı imzalamamakta ve yaşamın önündeki en büyük tehdidin devamını sağlamaktadır.

Merkezi iktidarların değişik hesapları olduğunu anlıyoruz, ancak onları doğruya zorlamak için hepimize ve öncelikle de yerel yönetimlere görev düşüyor. Bu amaçla kurulmuş bir yapı var. Değindiğim BM anlaşmasının çıkmasını sağlayan ve bu sayede 2017 Nobel Barış Ödülü’nü alan Nükleer Silahlara Karşı Uluslararası Kampanya (ICAN) bünyesinde, Şehirlerin Talebi (ICAN Cities Appeal) hareketi. Bu hareket anlaşmayı imzalamayan ülkelerin yerel yönetimlerini harekete geçirerek duyarlılık yaratmaya çalışıyor. İçinde Paris, Berlin, Vaşington D.C., Oslo, Sidney, Hiroşima ve Nagazaki’nin yer aldığı yüzlerce belediye bu harekete katılmış durumda. Ne yazık ki Türkiye’den bir tek belediye yok.

TÜRKİYE VE NÜKLEER MEVZUSU

Türkiye ABD nükleer silahlarını ülkesinde bulunduran 5 NATO ülkesinden biri. Elli ABD nükleer silahının İncirlik Üssü’nde bulundurulduğu bildiriliyor. Türkiye nükleer silahları yasaklayan BM anlaşmasına karşı hep ABD ile birlikte davrandı, anlaşmaya en kısa sürede katılmaya yönelik yıllık BM çağrılarının aleyhinde oy kullandı. Nükleer silahların bulundurulması ve potansiyel kullanımını, içinde yer aldığı NATO anlaşmaları ile destekleyen konumda.

Merkezi yönetim tutumu ortada. Buna karşılık ne yazık ki halkta, sivil girişimlerde, örgütlü yapılarda yeterli duyarlılık yok. Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED) bu konuda yıllardır emek veriyor.

Böylesi bir ortamda Mersin’de yapımına başlanan, Sinop’ta da ÇED raporuna karşı yürütülen çabaya rağmen davanın reddedilmesi ile yeni bir aşamaya geçen nükleer santraller ülkemizdeki durumu başka boyutlarıyla da kötüleştiriyor. Bu konudaki vaz geçmeyen mücadelesiyle ülkemizin yüz akı dayanışma örgütü Nükleer Karşıtı Platform’u da anmak gerek.

NÜKLEER SİLAHLARA KARŞI YEREL YÖNETİMLER

Nükleer silahların ana hedefi şehirlerdir çünkü olabildiğince çok insanı öldürmeyi hedefler. O halde şehirlerin yönetimleri inisiyatif almalı, bölgesinde yaşayanlarla sıkı temasını da kullanarak farkındalığı artırmalıdır. Önemli bir adım sözünü ettiğim ICAN Şehirlerin Talebi hareketine yerel yönetimlerimizin, belediyelerimizin katılmasını sağlamak olacaktır.

Türkiye’deki tüm il ve ilçe belediyeleri meclislerinde ve başkanlıklarında konuyu değerlendirmeli, nükleer silahları ortadan kaldırmak için bu harekete katılmalıdır. Şu ana kadar ülkemizden hiçbir belediyenin katılmamış olması büyük eksiklik. İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere İncirlik’in içinde yer aldığı Adana Büyükşehir Belediyesi, nükleer santral yapılması planlanan Mersin Büyükşehir ve Sinop Belediyesi akla ilk gelenler oluyor. Ama bu görev büyük küçük, il ilçe demeden tüm belediyelere düşüyor.

Bakalım hangi belediyemiz bu konuda öncü olacak ve Türkiye’deki nükleer silahlara karşı mücadeleye adını yazdıracak?