Deprem bölgesine ilişkin gözlemlerini anlatan Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Yıldırım, “Bölgede halen insana en çok hasar veren şey olan belirsizlik hâkim. Şu an asla bölgede olmaması gerekenler dolaşıyor” dedi.

Belirsizlik ağır hasar veriyor
Fotoğraf: DepoPhotos

Asena TUNCA

Türkiye’yi yasa boğan Maraş merkezli iki depremin üzerinden bir ayı aşkın süre geçmesine rağmen bölgede yaşanan sorunlara etkili çözümler üretilmiyor. Afet bölgesinde yaşanan yıkımın ve olumsuzlukların izi afetzedeler üzerindeki etkisini sürdürüyor. Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Başkanı Ejder Akgün Yıldırım afet bölgesinde yapılmayanları, yapılması gerekenleri ve afet bölgesindeki gözlemlerini BirGün’e anlattı.

Sürecin başından bugüne gözlemleriniz neler?
Deprem bölgesinde insanlar çok kez yıkımı yaşadı. İnsanın sadece pijamasıyla çıktığı bir anda bir çorap dahi bulamaması, çorap dahi bulamadığı yerde çocuğuna su bulamaması ve bu suyu ertesi gün de bulamayacağını düşünmesinin yıkımı tek bir güne ait olmayan bir sarmal gibi.

Depremi, fiziksel yıkımın sonrasında yaşanan bu sosyal hasarlarla tanımlamamız lazım. Bu açıdan çok büyük bir hasarla karşı karşıyayız. Ve bu hasarın önemli bir kısmı da önlenebilir hasardı. Bir şeyin önlenebilir olması insanın içindeki bu haksızlığa uğramışlık ve yalnız bırakılmışlık duygusunu güçlendirir. Bu depremde insanlar yardımları göremedi ve yardımları organize etmekle görevli kurumlar oldukça beceriksizdi. Öte yandan ikinci bir depremin olması, mevsim koşullarının çok kötü olması ve kritik saatlerde insanların yalnız bırakılması yıkımın boyutunu artırdı. İnsanlar enkaz başlarında yalnız bırakıldı. Hayatta bir anne, baba veya kardeşin yanındaki sorumluluk hissettiği birine yiyecek bulamayacağını düşünmesi kadar insanı örseleyen çok az şey vardır. İnsanlar bunu yaşadı. O yüzden ilk bir hafta defalarca travmaya maruz kalınan, yalnızlıkla ve çaresizlikle karşı karşıya geçilen bir durumdu. Tahminlerin ötesinde bir ruhsal örselenme yaşandı.

BÖLGE YALNIZ BIRAKILDI

Depremin ardından psiko-sosyal hasarı artıran ne oldu?

İlk hafta yaşanılan zorluğun hızlıca toparlanması gerekiyordu. Bir ayı geçmemize rağmen hâlâ organizasyon arzu edilen boyutlarda değil. Deprem sırasındaki organizasyon bozukluğu, hasarı artırmakla birlikte tekrar aynı karşılaşmaları yaşatarak hasarı büyüttü. İnsanlar için o kentler yaşanılabilir ya da güvenli olmaktan çıktı. O kentle bağ kurulabilecek ev bile her an kişinin hayatını alabileceği için kişi kendini tehdit altında hisseder. Tüm bağlamı değerlendirdiğimizde bölgedeki insanlar yarının kurgulamasında en önemli olan 3 temel duygu açısından hasar aldı. Bunlardan biri belirsizlik. Her şey belirsiz. Kalınacak yer, çadır alınıp alamayacağını, çocukların okulu, kayıpların geri alınıp alınamayacağı tamamen belirsiz. İkincisi yalnızlık. İnsanlar ‘çadır alabilecek miyim’ sorusuyla baş başa kaldığında ‘kimse getirmezse alamam’ cevabını alıyor. Belirsizlik ve yalnızlıkla bir arada olan bir de çaresizlik var. Bu üçü bir araya geldiğinde ruhsal sistemin ertesi günü sürdürülebilir kılması çok güç. Bu üç durumun azaltılması veya stabilize edilmesi için ne yapıldığına bakmak lazım. Yalnızlık, ‘biz buradayız’ mesajı ile belirsizlik ‘kötü bir şey oldu ancak şunlar yapılacak, sistem toparlanacak’ duygusuyla, çaresizlik de ‘senin zorlandığın her yerde biz olacağız’ mesajları ile çözülebilirdi. Ancak bunlar yapılmadı. Bunlar karşılanmadığında saha yönetilebilir olmaktan çıkar. Gördüğümüz şey o bölgenin yönetilemeyecek kadar yalnız ve sahipsiz olduğu.

Türkiye Afet Müdahale Planı’nı (TAMP) hazırlayan kuruluşlar tecrübesiz. TAMP psiko-sosysal destek ilişkin planı oluştururken TPD’ye bir soru bile sorulmadı. Bunu yapanları hiçbir zaman affetmeyeceğim. Bunu hazırlayan kişilerin ciddi manada vebali var. Şu an asla alanda olmaması gerekenler bölgede dolaşıyor. Örneğin bir çadır kentte din görevlileri olmalı ancak din görevlisi psiko-sosyal destek veremez. Diyanet’in orada işi yok. Devletin kuruluşları her açıdan alana müdahale etmeliydi.

Ejder Akgün YıldırımEjder Akgün Yıldırım



LÜTUF GİBİ SUNULMAMALI

Bundan sonraki süreçte ne yapılmalı?
Yol haritasının çok hızlı ve insanlara güven verecek şekilde yayımlanması gerek. Deprem bölgesinde kimsenin işten çıkarılmayacağı garanti edilmeli, maddi kayıpların karşılanacağının söylenmeli. Temel insan hakları olan bu hakların garanti altına alınması çok önemli. İnsanlara muhtaç ve yetersiz hissettirilmemeli. ‘Ne iyi insanlar var, bize yardım ediyorlar’ denmesin. Yapılması gerekenler afetzedelerin en temel yurttaştık hakları. Lütuf gibi sunulmamalı. Gönüllüler ve dayanışma gösteren on binlerden bahsetmiyorum. Bu çok onarıcı bir dayanışma. Bunun dışında bir sisteme ihtiyaç var. Bu sistem de insan haklarını, onurunu ve otonomisini gözeterek sağlanmalı ve bu devlet tarafından yapılmalı.

Bir insanın bu kadar büyük ve bir yıkım yaşadıktan sonra yaşayacağı ruhsal belirtilerin tamamına yakını normal ya da beklendik belirtilerdir. İnsan zihni kendini güvensiz, belirsiz, yalnız ve çaresiz hissediyorsa çeşitli tepkiler oluşturarak zorluktan çıkmaya çalışır. Yapılması gereken afetzedelerin bulunduğu ortamı bir an önce güvenli hale getirmek. Güven sağlanmadan zihinsel belirtiler ortadan kaldırılamaz.

Sizin de belirttiğiniz gibi depremzedeleri psikolojik açıdan en çok belirsizlik etkiliyor. Seçim dönemi yaklaşıyor. Belirsizlikler sürüyor. Seçim dönemi psikolojik açıdan depremzedeleri nasıl etkiler?
Seçim hem avantaj hem dezavantaj diye düşünüyorum. Bu kadar yardımın olacağı ve organizasyonun bir bellek içermesi gerektiği dönemde seçim zamanı tüm kurumlar bir de-stabilizasyon yaşar, çünkü odak kayar. Bu çok önemli bir dezavantaj. Seçim aynı zamanda radikal önlemlerin çok daha hızlı konulabildiği bir dönem. Bu açıdan avantajlı. Bunun en önemli ve istemediğimiz örneğini imar affı ile geçen seçimlerde yaşadık. Kendini aday olarak tanımlayanlara insanların hak ihtiyaçlarını anlatmalıyız. Bir daha yaşanmaması için yapılması gerekenlerin anlatılması anlamında uzun vadede ciddi vadede kazanım sağlayabilir.

ÇOCUKLAR İÇİN UYARI

Afetzede çocuklara yaklaşım nasıl olmalı?

Deprem gerçeğini yaşamış bir aile açısından çocuğu bu gerçekliğin dışında tutmak faydalı değildir. Çocuğun kendi etrafında ve özellikle en çok güvendiği insanların çaresizliğine şahit olması deprem kadar zarar vericidir. O yüzden yapılması gereken en önemli şey çocukların ve yaşadıkları ortamların hızlıca desteklemesi. Çocuklar ebeveynlerinin endişelerini çok çabuk okurlar. O yüzden belirsizlik hızla giderilmeli. Belirli hal oluşturulduktan sonra çocuklar sürece hızlı uyum sağlar. Çocuğun ölüme şahit olması, kayıplar yaşamaları, oturdukları binaların bir anda yıkılabilir olduğunu görmesi en zorlayıcı olanıdır. Çocuğun yaş grubuna göre yaşananlar hakkında bilgi verilmeli. Çocukla temas kuracak kişilerin profesyonel olması gerekir. Ne olduğunu bilmediğimiz yapıların hiçbir koşulda çocuklara temas etmemesi gerekir.

Depremler toplumsal bir travma yaratır mı?
Türkiye’yi afet bölgesinden ayırmamak gerek. Hepimizin o bölgeden tanıdığı biri var. İç göç o kadar iç içe geçmiş ki en azından komşunuz oralı. O yüzden de herkes aslında bu depremden etkilendi ama uzaktan etkilenenler de biraz psikolojik zorluk yaşamalı. Onlar psikolojik zorluk yaşarsa ve yaşananları unutturmazsa ülkenin geleceği güvende olur. Maalesef kurumların deprem kültürü oluşmuyor. Halk biraz sorgularsa belki geleceğimiz fayda görür. Tuhaf gelebilir ama varsın biraz geç toparlansınlar. Depremi uzaktan yaşayanlar biraz zorlansın. Türkiye deprem gerçeğini unutmasın, en azından birkaç tane enkazı kaldırmayalım. Yoksa daha ağır bedeller öderiz.