İki kitabıyla okurla buluşan Haydar Ergülen, “Yazıyı çeşitli, farklı, değişik yazmaya çalışıyorum, içinde itiraz barındırdığı kadar, sevgi ve saygı duruşu da barındırıyor. Belki ‘itiraz’ da bir tür hürmettir” diyor.

Belki 'itiraz' da bir tür hürmettir

Kadir İNCESU

Şair, yazar Haydar Ergülen, alfabetik olarak 29 tip ve karakteri yazdığı Karakarga Yayınları etiketiyle çıkardığı Yüzeysel-Toplumsal Tipikler, ve dünden bugüne, bugünden yarına uzanan bir yol alfabesi olan İthaki Yayınları etiketi ile yayımlanan Yayan Yapıldak kitapları ile çıktı okurlarının karşısına. Ergülen, okurlarıyla önce yola çıkıyor. Sonra da toplumsal tipikleri anlatıyor. Belki de yola çıkmak için tipikleri tanımak gerekir. Ergülen ile kitaplarını konuştuk.

Yazmak, Haydar Ergülen için ‘tutku’nun ötesine geçmiş diyebilir miyiz?

Nefes almak gibi oldu, su içmek, uyumak, uyanmak, başka bir yere geçmek, orada sözcükler ve boşluklarla dolu bir âlemde yaşamak ve yazmak gibi.

Son dönemde, şiiri biraz ihmal ettiğiniz söylenebilir mi?

En son “Kuşların Göğü Önünde” çıkmıştı The Poet House’dan, İsmail Sertaç Yılmaz 16 şiirimi desenleri eşliğinde yayımladı, satışı internet üzerinden olduğu için kitapçılarda görünmedi. Şiiri yazıya göre daha az yazıyorum, bu arada 16 şiir kitabım var, belki de biraz az yazmak iyidir şiiri!

Tematik çalışmalar, yazma sürecinde sizde nasıl bir etki yaratıyor?

Yazmamı kolaylaştırdı, düşüncemi toparladı, yoğunlaşma sağladı, süreklilik kazandırdı, daha geniş bakmama yol açtı, dahası benim için de ilginç oldu, oluyor. Sosyoloji okuduğumu da hatırlattı ki bundan ayrıca sevinçliyim!

Düzyazılarınızdaki kara mizah dikkatimi çokça çekiyor.

O memleketçe şiarımız mı nakaratımız mı artık neyse o olan, “kara bahtım kem talihim/taşa bassam iz olur” yazıklanmasını bir de ben tutturmayım ki, söze de yazık olmasın! İroni de demek istemem çünkü o da çok yaygın ve artık hem anlamını yitirmiş durumda hem de galiba hiçbir şey söylememek anlamına da geliyor, bu nedenle “gerçeği yalnızca gerçeği” söylediğimiz zaman ortaya karamizah çıkıyor Kadircim! Diyeceğim, bile isteye yaptığım, yazdığım bir şey değil, ama aynı zamanda “Keder Gibi Ödünç” adlı bir şiir kitabımın da olduğu düşünülürse, bana da pek uzak değil! Keder de ödünçtür, şairler zaman zaman alıp sonra geri verirler!

belki-itiraz-da-bir-tur-hurmettir-1011048-1.

İnsan kendi yazdığından bunalır mı?

Bunalmaz mı, en çok da memleketi ve ahalisini yazarken bunalır insan! Kara mizah bile kar etmez buna! “Yüzeysel”in altbaşlığı ‘Toplumsal Tipikler’dir, kitabın girişindeki kısa sunuda da yazdım bunu. Çok sevdiğim, özellikle denemeci olarak vazgeçilmez Elias Canetti’nin “Kulak Misafiri-50 Karakter” kitabını yıllar önce okurken düşündüm bu kitabın yerlisini yazmayı. Bu niyetle de yola çıktım, fakat gel gör ki, “biz 40 kişiyiz birbirimize benzeriz” sözü mecaz filan değil, yapımız, dokumuz olmuş, hatta 40 bile kalmamışız, ben 29’la sınırlı tuttum! Bu kadarımız bile fazla geldi bana! Fazla gelmesi çok olduğundan değil, tersine çok az olduğundan, olduğumuzdan! Toplumdaki çeşitlilik, renklilik azalmış, dinsel yönelim, muhafazakârlık, sevinci de öldürmüş, kahkaha atmak günah, kadınların neşesi ayıp derken al birimizi vur ötekine olmuşuz! Ne acı! Bastırılmış, karartılmış bir topluluktan ibaretiz, Ece Ayhan’ın ‘toplum değil topluluk’ dediği şey bu, o ‘kötülük topluluğu’ da der buna, şimdi olsa ‘karanlık topluluk’ derdi, neşesiz, sevinçsiz, gülmesiz, kahkahasız bir topluluk. Diyanet ülkenin başındaki kurumlardan biri haline getirilirse, başındaki zat da ‘günaydın’ demenin günah olduğundan bahsederse, olacağımız da budur! Gözümüz aydın yani!

“Kımıl Zararlısı” adlı yazında “Uzatmayalım denir, sonra biraz daha uzatılır. Ben de öyle yapıyorum,” diyorsun. “Uzatmak” tehlikeli bir eylem midir edebiyat için?

Her şeyde öyle değil midir, tehlikeli olmaktan çok kötü, sıkıcı, zararlı, tatsız, vs. O yüzden farkına vardığımda uzatmak istemem, uzattığımı da dile getiririm. Fakat daha kötüsü uzattığımızın farkında olmayışımızdır ve bu söylendiğinde de oralı olmayışımızdır! Konuşmada, yazıda, derste, öğütte ve ve ve...

Yazdığı her yazı Haydar Ergülen’in bir “itirazı’ mıdır?

Bunu daha çok şiir için söylemek isterim, çünkü öyle söylenir. Yazılan her şiir, mevcuda bir itirazdır, yoksa niye yazılsın denir ve bununla şiirin hep yeni olması, yeni şeyler söylemesi gerektiği belirtilir. Yazıda, şiirde olduğu gibi geçerli midir, galiba değil. Yazı, şiirden daha çok anlatmaya odaklı, her zaman yeni şeyler söylenmesi beklenmez, aranmaz, iyi yazılması beklenir. Yazıyı çeşitli, farklı, değişik yazmaya çalışıyorum, içinde itiraz barındırdığı kadar, sevgi ve saygı duruşu da barındırıyor. Eski sözle ‘hürmet’i. Belki ‘itiraz’ da bir tür hürmettir. Yeryüzüne, değerli olana karşı vurdumduymazlığa itiraz etmek de hürmet sayılır!

Ya da kendi hikâyesine yaptığı eklemeler de denilebilir mi?

Galiba bu daha çok geçerli. Düzyazıya bunca bulaşmış olmamın nedenlerinden biri, yazmaktan çok anlatma gereksinimi de olabilir. Çocukluk, aile, gençlik, yaşadığım kentler ve bunların yalnız yazıda değil, nasıl adlandırsam bilemediğim için biraz uzunca “postotobiyografiköykümsüanısalromananlatısı” dediğim, buraya unutmamak için yazdım, türde anlatılarla da sürdürüyorum. Hatta onları yazarken şiire yeni başlamış ve birkaç dergide şiirleri yayımlanınca havalara giren değil ama havalanan, kalbi heyecanla çarpan bir genç şair gibi hissediyorum kendimi. Genç şairken hiç böyle hissetmediğim için olabilir!

Yayan Yapıldak göğe ve suya giden bir yol mu?

Yola Yayan Yapıldak çıktım, bu aslında yalınayak demek de sayılır. Kitabın yanbaşlığı yolyazı. Sırada su var ama o biraz denize yakın bir kitap, suyazı, gemilerle ilgili maddeler de var içinde, Kaptan Ahab da Jules Verne de, belki yeni kaptanlarımızdan, yoksa yelkenci mi demeliyim, Ahmet Büke de olabilir, hoş Ahmet’te hep bir Bahriyeli sevimliliği, ferahlığı, açıklığı vardır, yüzünden gülüşünden ve elbette sözcüklerinden yayılan. O kitabı 2023 başında yayımlamak istiyorum. En sonuncusu, benim de şimdiden en merak ettiğim kitapsa, gökyazı, bol bol içimden göğe bakıyorum, okuyorum, o da yüzüme bakar umarım!

Harflere ve rakamlara olan tutkunu ilgiyle izliyorum. Neler var yayınlanmayı bekleyen?

1’den 9’a mı sıralayayım yoksa A’dan Z’ye mi? Bizde yok yok! BirGün Pazar’da yazmayı sürdürdüğüm “Yardımcı Ders Kitabı 101” adından da anlaşılacağı gibi 101 dersten, yani yazıdan bir kitap olacak. Hazırlık yaptığım, 29 kavram üzerinden “100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi” var. Devamı da var...