1 Mayıs 1977 Katliamı ile ilgili yayımlanmaya başlayan kimi hatırat nihayet Ümit Kıvanç’ın bile pes ederek istifa etmesine yol açtı. Hazin bir istifa oldu bu. Hatırlarsanız genel seçim sonrası sosyalistlikten istifa etme süreciyle ilgili yazmıştı. Asıl müstafilerle birlikte olanın kendisi olduğuna aydığı için hazin.

Bu da bir hatırlama hali. İnsan sadece geçmişi hatırlamaz çünkü. Şimdi, tam da bu gün ne durumda, nerede, kimlerle olduğumuzun ayırtına varmak da bellekle ilgilidir.

İnsan belleği dinamik ve sürekli değişen bir yapı. Yaşantılar, öğrenilenler bir kütüphanenin raflarına dizilen kitaplar gibi arşivlenmiyor. Geçmişi hatırlarken tozlu raflara uzanıp sayfaları çevirmiyoruz. Geçmiş, şimdi ve gelecek bitimsiz bir çalkantı halinde iç içe, birbirini etkileyerek değiştirerek biteviye yeniden kuruluyor.

Geçmişimiz, bu günümüzü inşa ettiği gibi, şimdiden yarına neler olacağına ve bizim de ne olacağımıza dair beklentilerimiz de geçmişi yeniden biçimlendiriyor.

Seni ilk gördüğümde aşık olmuştum ben diye hatırlar ya aşıklar, tam da belleğin bu özelliği nedeniyledir. Aşk bir kere dile gelip, mutluluk paylaşılmaya başlandığında iki sevgilinin bellekleri de yeniden biçimlenir. Hani, diye hatırlamaya başlarlar; hani o zaman orada otururken ben sana şöyle demiştim ya, aslında ben onu şunun için demiştim der biri ve diğeri de hemen hatırlar o anı; evet evet, ben de aslında sana şunu demiştim ya, o yüzden demiştim, sana aşık olduğum için!

Belleğin bu değişicilik özelliği bu günkü halimizi meşrulaştırma ihtiyacından kaynaklanır. İnsanlar da, gruplar, toplumlar da şimdiki hallerinin kendi denetimlerinde olduğunu hissedebilmek için geçmişi sürekli kendi kontrollerinde yaşanmış bir süreç olarak hatırlamaya eğilimlidirler.

Geçmişin hatırlanmasının asıl nedeninin şimdi ve gelecek olması tarihin de durmadan yeniden yazılan ve her yeniden yazılışta yeni baştan kurulan bir ‘şey’ olmasına yol açar.

Bu yeniden yazma sürecinde iktidar gücünü elinde tutanlar, iktidarlarını yeniden üretmek ve sonsuzlaştırmak için egemeni olduklarının belleklerini tarla gibi kullanmaya çalışır. Sürekli insanların belleklerine anı tohumları ekerler. Hatırlayın, buyruğuyla, şu şundan olmuştu, bu bu yüzden yapılmıştı, siz bilmezsiniz şunu da yapmış, bunu da söylemişlerdi diyerek, toplumun bellek tarlasını ekip dururlar. Umdukları hasat kendi iktidarlarını yeniden üretmekten başka bir şey değildir.

Başbakanın bıkmadan usanmadan İnönü dönemi ve o dönem CHP’siyle ilgili ‘hatıralar’ dan söz etmesi tam da bu yüzdendir.

Taraf gazetesinde odaklansa da kendilerini ‘liberal’ olarak tanımlayan ve medyanın büyük bölümünü kaplayanlar da aynı bellek ekimini sosyalistler için yapmaya uğraşıyorlar uzun süredir. Deniz Gezmiş, askeri cuntanın kullandığı kandırılmış bir Kemalistti, diye başladı bu ekim. Şimdilerde de 1 Mayıs 77’ de kontrgerilla yoktu, Maocularla İGD’liler birbirlerini öldürdülerle devam ediyor.

Bellek bir mücadele alanıdır aynı zamanda. İnsan belleği de öyledir ama asıl toplumların belleğinde hep bir çatışma vardır. İktidar için olduğu kadar varkalım mücadelesidir, bellek savaşları.

Bu mücadelede ne Deniz Gezmiş’in sehpada tabureyi tekmelerken ‘Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi’ haykırışı, ne de Taksim’de Sular İdaresi’nin çatısındaki kitleye hedefsiz ateş eden silahlı adamların fotoğrafı hakikati korumaya yetebilir. Bu bellek ekimlerinden bir süre sonra Maraş’ta Alevilerin ve Kürtlerin değil, Ülkücülerin ve Sünnilerin katliama uğradığı hasadı alınabilir.

Bu yüzden Ümit Kıvanç’ı bağrımıza basabilmemiz gerekir. Hatıralarımızı koruyabilmek vicdanlarımıza inanmakla mümkün olur. Sosyalistleri, devrimcileri başkalarından ayıran ne akılları ne de cesaretleri, asıl olarak vicdanlarıdır çünkü. Vicdanı temiz olmadan sosyalist olunamaz, unutmayalım.