Kalkedon Yayınları’ndan yeni çıkan “Belliğin İzleri” kitabı Gamze Toksoy’un, Mimar Sinan Üniversitesi'nde verdiği seminerlerin katılımcıları ile birlikte hazırlandı. Makaleler toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliklerinin inşasından tutun da görüntülerin iktidarların araçları olarak nasıl kullanıldıklarına kadar geniş bir alanda görüntü-iktidar ilişkilerini sorguluyor. Makaleler şunlar; Bedenin Gölgeleri- İmgeleri Dikizlemek; Gülnur Elçik / Görsel Materyal Olarak Dansı İncelemek: Dans ve Toplum İlişkisi Üzerine Düşünceler; Hande Topaloğlu /  Askerliğin Yeniden İnşası; Asker Fotoğrafları Neyi Anlatıyor; Bekir Düzcan / Kutsal Erkekliğin İnşasında Bir Durak: Sünnet Ritüeli; Ayşegül Taşıtman / Zeki Demirkubuz Sinemasında Hınç, Aylin Sayın / Oryantalist Fantaziler: Türk Sinemasında Kürt Temsilleri; Sabahattin Şen, Türk-Amerikan Suçkurgu Politiği, 24 ve Kurtlar Vadisi’nin Ulusal Güvenlikçileri Jack’le Polat, Volkan Yücel / Sanat, Kimlik ve Farklılaşma: Kutluğ Ataman’ın İki Video Yerleştirmesi “1+1=1” ve “Ruhuma Asal” Üzerine Notlar, Mehmet Şiray / Karıncanın İnadı “Düşünceleri Açıklayan Değil Düşünen Bir Film Yapmak Mümkün mü?”; Ezgi Bakçay ve Tuğrul Abbasov / Bir “Geçiş Mekanı” Olarak Öğrenci Evleri; Doğan Emrah Zıraman / Karşılaştırma: Belgesel Film Deneyimi Sosyal Bilimlerin Kamerası; Melike Işık Durmaz / ‘Gökçeada Belgeseli’nde Görsel Olana Dair; Murat Yaykın.

Tanıtım yazısı kitabın içeriği hakkında okur için yeterince yol gösterici. Hem bu yüzden hem de katılımcılardan biri olduğumdan bu hafta okurlarımdan özür dileyerek Gamze Toksoy’un yazdığı tanıtım yazısını aynen yayınlıyorum. “Elinizdeki kitap, görüntü temelli araştırmalar geniş başlığı altında tanımlayabileceğimiz literatürün gelişmesine katkı olarak düşünülmüştür. Bu katkıyı, görüntüler üzerine düşünen sosyal bilimin olanakları neler olabilir ve buradan sosyal bilimlerin klasik argümanlarına yönelik süregelen tartışmalara nasıl yeni yaklaşımlar getirebiliriz, eleştirel perspektifimizi nasıl geliştirebiliriz sorularını göz önünde bulundurarak sunmaya çalıştık. Bizi kuşatan görüntüleri, kaçınılmaz olarak onlar aracılığıyla üretilen ve yayılan politikaları da içerecek şekilde toplum üzerine düşünen disiplinlerin meşgalesi haline getirmek bugün zorunluluk gibi durmaktadır. Bu bağlamda kitabın yazarları ve görüntü üreticileri bilimsel etkinliğin kendisinin sorgulandığı bir zeminden hareketle görüntüleri ele aldılar, onların olanakları aracılığıyla sosyal bilimsel düşüncenin kurumlardaki yerleşik halinin dönüştürülmesinde, sınırlılıklarının açılmasına yönelik eleştirel zemini beslemeye çalıştılar. Bir yandan da, görüntülerle sosyoloji yapmanın yollarını arayarak, görselliğin alanına dair ‘dil’in başka bir gözle öğelerini araya getirerek, görüntüleri soru sorduğumuz dünyanın ayrıntılarında yolunu arayan sosyal bilimcinin sadece bilgi sağlayan değil bunun ötesinde tepki veren araçlarına dönüştürmeyi hedeflediler.

Bu ihtiyaç odaklanılan konuların çeşitlenmesi ya da yeni malzemelerin araştırma sürecine dahil edilmesi ile ortaya çıkan yapısal ve teknik değişimlerin ötesine geçebilecek sorgulamaları getirme arzusundan kaynaklanmaktadır. Disiplinlerin kendi ‘bilimsel’ sınırları üzerine düşünme süreçlerinin, çoğunlukla yeni alt disiplinlerin açılması ile sonuçlandığını görmekteyiz. Buradaki önceliğimiz görüntülerin kullanıldığı yeni bir alt disiplinin araştırma evreninin sınırlarını belirlemek ya da olanaklarını tartışmaya açmaktan ziyade ilkin,bilimsel etkinliğin kendisinin sorgusuna katkı sunmaktır. Bu anlamda görüntüleri araştırmaların sunumlarını zenginleştiren yeni teknikler olarak değil, yapısal ve teknik değişimlerin ötesine geçebilecek, sosyal bilimlerin diğer disiplinlerle ve sanatlarla ilişkilerini sorgulayabilecek ‘sosyolojik ajanlar’ olarak önermekteyiz. Bu bakış, kanıt arayışındaki sosyal bilimcinin görselleri de gittikçe daha fazla sınıflandırıcı bir gözle değerlendirmesiyle, onların bütünüyle nesnel çözümlemesinin mümkün olduğu varsayımıyla araştırmaların aşamalarında nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin reçeteler sunmasıyla arasına mesafe koyar. Görüntüsel anlamların güvenirliği yerine, onların tarihselliğiyle, toplumsal dönüşümlerdeki konumlanışıyla ve sunuldukları bağlamla ilgilenir.

Görüntüler, iktidarların çizdiği çerçeve dahilinde araçsallaştırılarak; sürekli tekrarlar yoluyla toplumsal belleğin inşasında ilkin resmi ideolojilerin çizdiği çerçevenin kanıtları, görünür belgeleri olarak ardından bellek siyasetinin söylemlerini destekleyen ve tarih yazımının sözcüklerini görselleştirmelerle de yazan ajanlar olarak işlevselleştirilmekte ve hakim söylemin taşıyıcıları haline dönüştürülmektedir. Görüntülerin geçmişi ve olmakta olanı iktidarların çizdiği çerçeve dahilinde anımsatma potansiyeli –bunun mümkünlüğü- onların yalnızca arzulanılan gerçekleri gösterdikleri, ulaştıkları kitlelerin görmek istediklerini yansıttıkları öne sürerek açıklanamaz. Bu yüzden sorgulamalarımızı yaygın dolaşıma giren görüntülerin neleri ön plana çıkarıp marjinalleştirirken neleri yok saydığı, nasıl bir kültür politikası yarattığı, hangi kimlikleri yeniden ürettiği, hangilerini inkar ettiği, görünmez kıldığı dolayısıyla geçmişi hangi yollarla anımsattığı ve buradan toplumsal belleği nasıl inşa ettiği meselelerine yöneltme çabasındayız. Bir nevi görselleştirmeler alanının kazısını yaparak, bellek ‘iz’lerini arayarak sözünü ettiğimiz görüntüleri yaygın kanaatlerin ‘kanıt’larına dönüştüren süreci anlamaya çalışmaktayız.”