“Faizler sabit mi kalır, düşürülür mü” konusundaki tahminlerimiz, en akılcı hamleyi bulmaya değil, hikmetinden sual olunmayacak “şahsın” kafasından geçenleri kestirmeye endekslenmek zorunda.

Ben bilmem bir tek Saray bilir

Elbette dövizin yükselişinin memleketin, dolayısıyla biz TL kazananların fakirleşmesi anlamına geldiğinin farkındayım. Yine de, muhtemelen bir mesleki deformasyon sonucu, dolar hareketleri üzerine yazmanın şu sıralar daha az stresli olduğunu söylemeliyim. Çünkü döviz fiyatlarının seyrini anlık izlemek mümkün. Zaten kambiyo rejimimiz sağ olsun, bu fiyatlar üzerinden en yakın döviz büfesine yollanıp şipşak dolar almak, avro satmak, portföyü İsviçre Frangı ile çeşitlendirmek pek kolay. Buna karşın enflasyon, büyüme, işsizlik üzerine kalem oynatmak öyle mi? TÜİK tarafından açıklanan verilere halkın güveni sıfırlanmış durumda. Bizler de, ne zaman bari el yordamıyla bir şeyler söyleyelim, hiç olmazsa rakamlar üzerinden trendleri bir parça okuyalım desek, çok geçmeden, “Hocam TÜİK’e inanacak kadar saf mısın?” tarzı, pek de haksız sayılmayacak, itirazlarla karşılaşıveriyoruz. İyisi mi doların ekonomide yine “trend topic (TT)” olmasının keyfini sürmeye devam edelim…


Merkez Bankası’nın (MB) 21 Ekim Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında kendi özgür iradesiyle karar alacağını düşünen yoktur sanırım. Çünkü toplumun geniş bir kesimi MB’nin kâğıt üzerindeki “bağımsızlığına” karşın Saray’dan talimat aldığına inanıyor. Geri kalanlar ise, Saray’daki “para otoritesinin”, her konuda olduğu gibi faiz kararlarında da en doğruyu bildiği kanaatini taşıdığı (veya en azından kamuoyuna böyle beyanda bulunduğu) için, yukarıdan gelecek telkinlere sıcak bakıyor. O zaman ayın 21’inde, “faizler sabit mi kalır, düşürülür mü, hatta artırılır mı” konusundaki tahminlerimiz, en akılcı hamleyi bulmaya değil de, hikmetinden sual olunmayacak “şahsın” kafasından geçenleri kestirmeye endekslenmek zorunda.

Açıkçası kendimi bu konuda ehil görmediğim için, izninizle böyle bir çabaya yeltenmiyor, "normal" bir ülkede MB faiz kararını etkileyecek 10 göstergenin güncellemesiyle yetiniyorum.

1 Tüm dünyada gıda ve enerji fiyatları ciddi bir yükseliş içerisinde. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) son 1 yıl içerisinde dünya gıda fiyatlarının yüzde 32,8 arttığını açıkladı. Brent petrolünün varili de 85 dolar civarında seyrediyor. Türk Lirası’nın hızlı değer kaybıyla, bu gelişmelerin yurtiçi fiyatlara katmerli yansıması kaçınılmaz görünüyor. Bu da haliyle faizler üzerine baskıyı artıracak.

2 MB’nin kendi revize ettiği istatistiklerle bile Türkiye’nin 1 yıl içerisinde döndürmesi gereken borç miktarı 169,2 milyar dolar. Buna Orta Vadeli Program’da (OVP) öngörülen 2022 cari açık rakamını da ekleyince, 169,2+18,6= 187,8 milyar dolar gibi bir toplam çıkıyor. Bir aylık cari fazlaya aldanmayın dış piyasalardan bu montanda bir fon bulmak gerekiyor.

3 Önümüzdeki yıl 32,7 milyar doları kamu kesimine ait olmak üzere 103,5 milyar dolar dış borç ödemesi bulunuyor. Kamunun MB dâhil toplam 206,9 milyar dolar dış borcu var. Buna 33,5 milyar dolar döviz cinsi iç borcu ekleyince 240,4 milyar dolar ediyor. Diğer bir ifadeyle doların 10 kuruş artışıyla biz sade vatandaşların cebinden 24 milyar lira para çıkıyor.

4 Reel sektör şirketlerinin 144,4 milyar doları Türk bankacılık sektörüne, 104 milyar doları yurtdışına olmak üzere 248,4 milyar dolar döviz borcu var. Döviz borçları 2017’de 286,9 milyar dolara kadar çıkmıştı. 40 milyar doların 4 yıllık bir sürede eritilmesi bir bakıma olumlu. Ancak döviz borçlarını azaltma (deleveraging) çabasının yatırımları aksattığı, piyasadaki döviz talebini artırarak kurları baskıladığı da ortada. Döviz kurlarındaki artışla her iki olumsuz eğilimin de devam etmesi beklenmeli.

5 MB Başkanı Şahap Kavcıoğlu brüt döviz rezervlerinin 123,5 milyar dolara çıkmasıyla övüne dursun, kahvede gözü ekonomi kanallarına kayan sade yurttaş bile bu ölçütün fazla bir anlam ifade etmediğinin farkında. Net rezervler 29,6 milyar dolar, swaplar hariç net rezervler ise eksi 37,4 milyar dolar düzeyinde. MB brüt rezervlerinin mevcut düzeyini bile IMF’den gelen 6,4 milyar doların yanısıra döviz tevdiat hesaplarında tutulan mevduatların yüksekliğine borçlu. Çünkü ticari bankalar iç piyasada döviz kredisi talebi düşük olduğu için ellerindeki dövizleri swap kanalıyla MB’ye verip, karşılığında TL alma yoluna gidiyorlar.

6 8 Ekim itibarıyla yurtiçi yerleşiklerin 206,9 milyar dolar döviz hesabının 125,8 milyar doları gerçek, 81,1 milyar doları tüzel kişilere ait. 2020 sonundan itibaren gerçek kişiler 5,2 milyar dolar pozisyon azaltırken, tüzel kişiler 3,7 milyar dolar döviz almışlar. Bu farklı davranış, muhtemelen bireylerin döviz yükselince kârlarını realize etmelerinden, şirketlerin ise aksine vadesi gelecek döviz borçlarını ödeyebilmek için döviz alımına yönelmelerinden kaynaklanıyor. Bu arada her döviz krizinde kurların aşırı noktalara gittiği (overshooting) sonra bir ölçüde gerilediği gözlendi. Bu sırada kurt yatırımcılar satışa geçerken, amatörlerin en yüksek noktadan alıp büyük zararlarla karşılaştıkları görüldü. En azından bu kez aynı hatanın tekrarlanmaması için uyarmadan geçmeyelim. Gariban yurttaşlar lütfen döviz alımından uzak durun!

7 Döviz piyasalarında yaşanan çalkantının daha da şiddetli olmaması ancak büyük miktarda çıkış yapacak yabancı kalmamasıyla açıklanabilir. 8 Ekim haftasında yabancıların borsada 21,4 milyar dolar, devlet iç borçlanma senetlerinde 6,2 milyar dolar yatırımı kalmış durumda. Bloomberg HT’nin hesaplarına göre aynı hafta swap miktarı da 8,6 milyar dolara geriledi. Naci Ağbal’ın görevden alınması öncesi swap pozisyonu 24 milyar dolardı. Hepsini toplarsak böylelikle yabancıların toplam Türkiye portföyünün. 36,2 milyar dolar civarında olduğu görülür.15 Ekim haftası verileri açıklanınca muhtemelen bu rakamın daha da düştüğüne tanık olacağız.

8 MB Başkanı’nın gerçek anlamını bildiği bile tartışma konusu yapılan CDS diye kısaltılan kredi temerrüt takası primlerinde de bir yükseliş söz konusu. Kavcıoğlu’nun çekirdek enflasyonunun önemsendiğini ilk telaffuz ettiği gün yani 8 Eylül’de 364 puan olan CDS, 15 Ekim’de 446 puana kadar yükseldi. CDS uluslararası borçlanma maliyetinin bir göstergesi olduğu gibi; Sand P, Moody’s gibi kredi değerlendirme kuruluşlarının not indirimlerinin de bir ön belirtisi sayılıyor. Çünkü CDS anlık değişim gösterirken, kredi değerlendirme kuruluşları periyodik not ayarlamaları yapıyorlar.

9 Uluslararası piyasalarda en yakından izlenen bir ölçüt de 10 yıl vadeli tahvil faizleridir. Türkiye’nin 10 yıllık faizleri 15 Ekim’i yüzde 20 sınırında yüzde 19,96’dan kapadı. Türkiye’nin 5 yıl vadeli eurobondlarının faizi de yüzde 5,92’ye kadar yükseldi. Her iki ölçüt de önümüzdeki dönemlerde hem iç, hem dış borçlanmanın zor ve maliyetli olduğunun belirtisi sayılabilir.

10 23 Eylül’deki faiz indirim kararı, para aktarım mekanizmaları yoluyla amaçlananı başarıp kredi faizlerini aşağı çekemedi. MB’nin haftalık bülteninden, TL mevduat faizlerinin 1 hafta öncesine göre yüzde 17.42’den 15 puan düşüşle yüzde 17.32 olduğunu görüyoruz. Buna karşın, ticari kredi faizleri yüzde 20.95’den yüzde 21.01’e yükseliyor. İhtiyaç kredi faizlerinde 3 puanlık, konut kredi faizlerinde 6 puanlık artışlar ortaya çıkıyor. Yani faiz indirimi döviz piyasalarını allak bullak ederken kredi piyasalarında sınırlı da olsa maliyet artışlarına yol açtı. Yeni bir indirim hamlesinin de benzer sonuçlar doğuracağını tahmin etmek zor değil.

Bir zamanlar "Ben bilmem eşim bilir" diye bir yarışma programı vardı. Oradan ilhamla, 21 Ekim faiz kararı konusunda da "Ben bilmem Saray bilir!"