Gündemi değiştiriyor. Safları netleştiriyor. Alanını koruyor. Üstelik lehine olan bütün bu adımları atarken içinden geldiği gibi konuşuyor. Lafın gideceği yeri bilerek, isteyerek ve inanarak… Dört yıl önce ne diyorsa, bugün söylediği de o. “Kadın kadındır, erkek de erkektir. Bunların eşit olması mümkün mü?” Eşitliği adalet kavramından ayırıp, kadın erkek arasındaki fiziksel farklılıklar üzerinden kurmaya çalışınca mümkün değil elbet. Bu çabanın da günde beş kadının öldürüldüğü Türkiye’ye hiçbir faydası yok.

• • • 

Dört yıl sonra yine, “kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkesinde biz hâlâ kız çocukları okusun, okusun ki, kimseye muhtaç olmadan ayakları üzerinde durabilsin, on ikisinde gelin, on üçünde ana olmasın, oyun çağında oyun oynasın, sevda çağında âşık olabilsin diye mücadele ediyoruz. Öldüresiye dövülen kadını kocasından korumak yerine barıştırıp eve yollamaya kalkan zihniyetle uğraşıyoruz. Kadının etek giydi diye tecavüzü, ayrılmak istedi diye ölümü hak ettiğine inanan kalabalık bir erkek topluluğunun arasında hayatta kalmaya çalışıyoruz. Kadın katillerine özel indirimli ceza uygulayan yasalar değişsin, kâğıt üzerinde kalmasın, yasayı uygulayanların zihniyeti de buna uyum sağlasın diye sokakları aşındırıyoruz, devletin polisinden dayak yiyoruz.

• • • 

Türkiye’de insan hakları, kadın hakları, evrensel hukuk ve üzerinde ciddiyetle durulması gereken daha pek çok mesele, pek çok sorun varken; kadını yok çiçekmiş, yok cennetmiş diyerek annelikle kutsayan, kahkahasıyla aşağılayan; nasıl doğuracağından kaç çocuk yapacağına kadar, yatakta, hastanede her yerde, her şeyine karışan bir zihniyetten doğan kadınla erkek arasındaki eşitlik tartışmasını, “çünkü birinin penisi diğerinin vajinası var”, seviyesinden başlayarak ele almayı, zaman kaybından çok, çağ itibariyle utanç verici buluyorum. Ancak meselenin pek çok kere tekrarlanıp ılık su kıvamında tutularak, toplumda normalleştirilmeye çalışıldığı da aşikâr.

• • • 

Dolayısıyla, Almanya şirketlerin denetim kurullarına kadın kotası uygulamasını getirirken, biz Vikipedi’deki vajina makalesinin erişiminin yasaklanmaya çalışıldığı bir ülkede döne döne aynı şeyleri yazıp, konuşuyoruz. Bin odalı sarayının dile dolanmasından sıkıldığı ve bunu örtecek yeni konulara özlem duyduğu açık olsa da, Erdoğan’ın kadınlık meselesiyle ilgili sözlerinin sadece gündemi değiştirme amaçlı olduğu kanısında değilim. Tam tersine, bu sözlerinin İslami referanslarla örmek istediği toplumun kadın ve erkeklerine dağıttığı rollerin ilânı olduğunu düşünüyorum. Sahnede herkes duracağı yeri, oynayacağı oyunu, sahip çıkacağı değeri bilmeli! Kadın doğuracak, tecavüze uğrasa bile kürtaj olmayacak, çocuk bakacak, kahkaha atmayacak, elinin hamuruyla erkeğin işine karışmayacak. Çocuklar dinine kinine sahip çıkacak, astronot olmak istiyorsa önce imam hatibe gidecek. Erkek evine aş getirecek, işçiyse ölüp şehit olabilecek, AVM’ler yüzünden batmayıp da esnaf kalabildiyse, ek iş olarak polis, asker, alperen olup eylemci öldürebilecek.

• • • 

Erdoğan, söylediklerinin aynısını tekrarlayarak kadınlarla ilgili fıtrat açıklamasının çarpıtıldığını söyledi. İnsan düşünmeden edemiyor. ‘Çarpıtılan’ konuşmasında aslında ne diyor? Yanılmamızın sınırı ne olabilir? Polis Dilşat’ın kemiklerini kırdığında “kadın mıdır, kız mıdır bilemem” diyen Erdoğan değil miydi? “Tecavüze uğrayan kadın kürtaj olmasın, çocuğun suçu ne, anası kendini öldürsün” diyen Gökçek’e; “Kadınlar herkesin içerisinde kahkaha atmayacak” diyen Arınç’a; dekoltesinden beğenmeyen sunucuyu “böyle kıyafet olmaz” diyerek işinden kovduran Çelik’e… ve benzer şekilde konuşan AKP’li yol arkadaşlarının ağzına biber sürmüşlüğü var da biz mi duymadık, bilmiyoruz?! Çok rica edeceğim aklımızla, zekâmızla oynamayın artık. Yanıldığımız falan yok. Rollerinizi zorla üzerimize giymeyeceğiz, aynı şeyleri yazmaktan da sıkılmayacağız, hepsi bu.