Baskı altında yaşayan hemen her ülkede, iktidarlar yönetme kabiliyetlerini yitirdikçe ilk önlem olarak “basın özgürlüğü” üzerinde fazla mesai yapmaya başlarlar.

Bizim makûs talihli güzel ülkemizde de böylesi dönemler sıklıkla uygulanageldi. En bilinenleri askeri darbelerin “parlak” yıllarında hayata geçirildi.

Darbe yapan askerler ilk demeçlerinde “en kısa sürede” derlerdi:

-Demokrasiye geçireceğiz!

Dediklerini de yaparlardı… Aradan bunca yıl geçtikten sonra görüyoruz ve anlıyoruz ki, “demokrasi aktivitesi” bakımından hiçbir askeri cunta AKP kadar başarılı olamamıştı.

İktidarda yirminci yılını sürmekte olan AKP’nin son hamlesi “Dezenformasyon Yasası” ile kendilerinden başka bir ses çıkmasını önlemek.

Dezenformasyon ne demek?

“Dezenformasyon, hasmı rencide etmeyi, aşağılayıp küçük düşürmeyi amaçlayan, karşı propaganda ile benzerlik taşır. Sahte belge, el yazısı, foto montaj, fabrikasyon istihbarat ve dedikoduların duyurulması gibi yöntemleri bulunur.”

Bu türden pek çok çalışma(!) hayata geçirildi. Özellikle medyanın yüzde 95’i, emrinde olduğu iktidarın doğru olmayan bilgilerini yaymakta bir beis görmedi.

Hatta bu türden “dezenformasyon” çalışmaları görev olarak kendilerine tevdi edildi.

Bültenlerini, taşıdığı haber değerine göre değil, iktidarın nasıl karşılayacağına göre hazırlayan bu evlere şenlik medyanın hiçbir inandırıcılığı kalmadığını herkes biliyor.

Bu yüzden de gazeteleri parasız dağıtıyorlar. Televizyon haberlerinde de izlenme oranları yerlerde sürünüyor.

Bu özel-güzel medyanın tek ölçütü var: Reis ne der?

Ülkenin büyük çoğunluğu gerçekleri az sayıdaki bağımsız medya kuruluşlarından ve onların sosyal medya hesaplarından öğreniyor.

Bağımsız televizyonlara yayın cezaları yağdırıyorlar. Gazetelere resmi ilan kesme yaptırımları uyguluyorlar. Bunların dışında da ağır para cezaları talep eden “hakaret davaları” açıyorlar. Eğer mahkemelerden ceza kararı çıkmazsa, hâkimlerin görev yerlerini anında değiştiriyorlar.

Bütün bu kuşatılmışlık altında, ülke iyi gibi görüntü verebiliyor mu?

Ne gezer?

Enflasyon -kendi indirimli hesaplarıyla bile- yüzde 83’ün üzerinde… Alanında uzman akademisyenlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) 12 aylık gerçek rakamın yüzde 186 olduğunu açıkladı.

İktidar kendi verdiği bilgilerin “doğru” kabul edilmesini istiyor. Gerçekleriyse “dezenformasyon” olarak cezalandırmayı arzuluyor.

Bütün bu karabasanın ortasında ise her biri ayrı servet olan yolsuzluklar, usulsüzlükler, kayırmalar sonucu meydana gelen para transferleri var.

İktidarın çevresinde halkalanan büyük bir suçlu çemberi çıplak gözle bile görülebiliyor. Ve bu çember de giderek daralıyor. Ortalığa saçılan skandalları kendileri bile yalanlayamıyorlar.

Basın özgürlüğü en çok iş başındaki iktidarlara yarar. Yanlış yapmaktan korkarlar. Yasaların içinde kalmaya özen gösterirler.

Yirmi yıllık pratik bunu gösterdi.

İktidar adım adım medyayı ele geçirdi. İstemediği hiçbir şey yazılmadı, çizilmedi, ekranlara getirilmedi.

Ne oldu?

Ağır cezalık akçeli suçlardan devasa bir bulvar oluştu. Üzerinde yürüyenler fark edilmediğini sanarak daha da fütursuz davranmaya başladılar. En sonunda çanak-çömlek patladı.

Gösterişli bir itibarsızlık ortaya çıktı.

Dezenformasyon yasası hakkında sıradan insanların bile çözümleyici şüpheleri var. İstanbul’un küçük bir balıkçı barınağında sohbet edenlerden babacan olanı kahkahayı sona saklayarak bombayı patlatıyor:

-Ben çalayım ama sen yazma!