Ben değil biz olmak… ‘Ben bülbülüm dersin, gülün var mıdır?’*

“Bugün bu ülke uçurumun kenarında mıdır? Evet. Kuşkusuz her ülkenin geçtiği zor dönemler olacaktır. Bizler Mustafa Kemal’in başlattığı mücadelenin bittiğini hiç düşünmedik zaten. Bundan sonra da bağımsızlık, özgürlük ve barış içinde yaşamak adına bu mücadeleyi sürdüreceğimizi haykırıyoruz. Ama ülkenin düştüğü durumdan daha vahim olan, daha dehşet verici olan şey, bu ülkenin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün tam da karşı olduğu putlara karşı putlaştırılması ve yalnızca herhangi bir odadaki herhangi bir fotoğraf haline getirilmesidir. Bu ülkenin bugüne gelmesine en büyük katkı da O’nu savunmayı onun fotoğrafı üzerinden siyaset yapıp iktidarla kapalı kapılar ardında pazarlıklara oturmak olduğunu sananlardan gelmiştir, gelmeye devam etmekte.”**

Bu satırları tam 4,5 yıl önce yazmıştım. Şimdi bu alıntıdan fotoğraf ile ilgili olan satırı çıkarıp yerine “herhangi bir isim ya da sıfat haline getirilmesidir” cümlesini ekleyip yeniden okuyun lütfen.


Salgın koşullarında yönetilemeyen ülkemizin sorunları derinleşti. AKP iktidarının 18 yılı sonunda açlık sınırı 5,5 kat artarak 4 kişilik bir aile için 2.401 TL ye ulaştı. Net 2.324 TL olan asgari ücretin üzerinde. Türkiye yatırım konusunda en riskli ülkeler arasında. Moody’s notu B2 ye düşürüldü. Döviz ‘kontrol edildiği halde’ tutulamıyor. Tarım ve hayvancılık tükenmiş durumda. Tamamen dışa bağımlıyız. Daha yeni bir çiftçimiz kendini yaktı. İnsanlarımız açlıktan, çaresizlikten güvencesizlikten intihar ediyor. Kadınlarımız öldürülüyor. Pandemiyi fırsat bilip adalet arayışı için 1995’ten beri her hafta buluşan Cumartesi Annelerini engelleyen, şiddet ve gözaltıyla cezalandıranlar 1980 darbesinde gözaltına alındıktan sonra kaybolan Cemil Kırbayır dosyasını “kanun yararına” zaman aşımına uğratılmak üzere Yargıtay’a sunuyor. Oysa darbelerle hesaplaşma vaadiyle gelen AKP iktidarında bu dosya çok kullanışlı bulunmuş ve Erdoğan’ın talimatıyla özel araştırma sürecine alınmıştı. Peki sonuç buysa o siyasi şovu konuşmayacak mıyız? Aynı kişinin zaman aşımına uğrayan 27 yıllık adaletsizlik sürecindeki Sivas Katliamı davasının katilini kişiye özel afla serbest bırakıp adaleti savunanları hedef göstermesine, İçişleri bakanının gözdağı verdiği milletvekilinin (Barış Atay) sokakta can güvenliği olmayışına ses çıkarmayacak mıyız? Bahçelievler katliamının azmettiricisi bir katil, Sivas Katliamı sürecinin siyasi aktörleri kanal kanal gezip aklanırken, CHP milletvekili ve Nevşehir İl Başkanı Zeki Tekiner’in azmettiricisi cinayetten tam 30 yıl sonra o ilde yeniden siyaset belirleyici konuma getirilirken susabilir miyiz? Bildiklerinizi sıralayıp lafı daha fazla uzatmayayım. Konuşacak, siyaset üretecek, doğruyu gösterecek, çözüm üretecek ne çok konumuz var değil mi?

Peki Türkiye neyi konuşuyor? Bugün tam 11. gün. Hangi kanalı açsanız, nereye baksanız gündem Canan Kaftancıoğu Gazi Mustafa Kemal demiş, Atatürk dememiş. Peki ne demiş? Gazi Mustafa Kemal için ‘iki ayyaş’ mı demiş, vatan haini mi demiş, “hem laik hem müslüman olunmaz” mı demiş?

Saygısızlık mı etmiş? “Laiklik anayasadan çıkarılsın” mı demiş? Tecavüzcü tarikat şeyhleriyle konjonktür gereği iftar masasında selam mı durmuş?

Cumhuriyetimizin kurucusu, kadınların, eşitliğin, barışın koruyucusu Gazi Mustafa Kemal’in devrimlerini savunmak ve bugün saldırı altında olan değerlerimizi korumak için kararlılıkla çalışmaktan başka ne yapmış Canan Kaftancıoğlu? Çok geriye gitmeye bile gerek yok daha birkaç gün önce 30 Ağustos’ta başka bir kanalda defalarca Atatürk diyerek vurgu yapmış. Ama Atatürk’ün sağladığı özgürlüklerin konforuyla düzen siyaseti yapmak, AKP iktidarının diliyle onların tanımladığı alanda onların yöntemleriyle yer edinmek için okumaya, takip etmeye, dinlemeye, araştırmaya ve fazlaca düşünmeye gerek yok.

İktidar 18 yıllık yanlış politikalarıyla ülkeyi çöküşe sürüklerken bir yandan da hızla kan kaybediyor. AKP’ye yakınlığıyla bilinen firmaların verilerinde bile açıkça oyları eriyor. CHP güçlü bir iktidar adayı olarak yerel yönetimlerin başarılarıyla anılıyor. Böyle zamanlarda hep kullanışlı, işbirlikçi bir oyun kuran çıkar. Kimi zaman Atatürk resmini indiren, kimi zaman saraya giden bir CHP’li tartışmasıyla gündem yaratılır. İktidarın yanlışları yerine CHP’nin iç çekişmeleri, kurultayları, adayları tartışılır. Asıl hedef alınan CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimliğidir.

Kurultayda seçilememişliğin intikamı, Genel Başkanlık koltuğu için yine (!) yakalanamayan fırsat, geleceğe yatırım saikiyle en çok iktidara yarayacak bu tartışmalar bitirilemez. Hedef alınan Atatürk’ün hayal ettiği 21. yy Türkiye’sini kalıcı kılacak gelişim ve ilerlemeye öncülük edenler, toplumda karşılık bulanlar kısacası derhal etkisizleştirilmesi gerekenlerdir. Bu kez de hedefte yıllarca özlem duyulan seçim başarısını örmeye and içmiş, örgütü bunun heyecanı ile hareketlendiren ve daha önemlisi hiçbir koşulda yüzüstü bırakmayan Canan Kaftancıoğlu var.

2015’te Kemal Kılıçdaroğlu’nun bana kendi adının önünde 1.sırayı vermesiyle milletvekili seçilmemin ardından benzer bir saldırıyla hedef alınmıştım. 1. sıra bana özel bir paye değildi. Bu ülkenin acılarına, bedel ödetilen insanlarına, insan hakları savunucularına, solun ilkelerini benimsemiş farklı toplum kesimlerine, ezilenlere, ötekileştirilenlere ilişkin sembolik bir tercihti. En önemlisi de tüm bu unsurların bir kadınla temsiliydi. İndirildiği iddia edilen Atatürk resmi üzerinden aylarca süren tartışma 1,5 ayın sonunda belli kesimler tarafından belli mecralara benim ismimle taşındı. Uzun bir sürecin sonunda iddia sahibinin en başta Genel Başkanımıza ismini verdiği kişi ise kendisi olmadığını ispat için çırpındı durdu. Bugün “belli mihrakların Atatürk’ü tartıştırma çabası yeni değil…” tespitinde bulunmuş.

Ben o gün de yapmadığım bir şeyi ispatlama gayretine düşmemiştim. Adım, ailem, geçmişim ve ürettiklerim, pek çok yerde yazılmış, söylenmiş sözüm bir tuş kadar yakındı herkese. En mühimi de bir Cumhuriyet kadını olarak gericilerle, siyasal islamla; Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’le derdi olanların canımı almış olması nedeniyle yıllarca ayan beyan yürüttüğüm mücadele ortadaydı. Ancak o gün de gazeteciler bir soru bile yöneltmeksizin yazmış, bir güruh da zevkle peşin hüküm vermiş “benim gibilerin” (ne demekse?!) Cumhuriyet Halk Partisi’nde yeri olmadığını bas bas bağırıyordu. O dönem hedef alınan yine bugün olduğu gibi aslında Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Benim üzerimden yaratılan tartışma Kemal Kılıçdaroğlu’nu yıpratmayı, sorgulatmayı hedefliyordu. “Kemal Kılıçdaroğlu’nun gözdesi” diyerek küçümsedikleri, Genel Başkanımızınsa baş tacı ettiği değerleri, emeği silip atmak, etkisizleştirmek istiyorlardı. Olmadı, tutmadı.

Bunlar olurken pandemi sürecinde en başarılı yerel yöneticiler içinde Ekrem İmamoğlu ve Tunç Soyer’in ilk iki sırada, ilk on içinde de 5 belediye başkanımızın yer aldığı bir araştırma yayınlandı. (SONAR) Yine bir başka araştırmayla tüm CHP'li Büyükşehirlerde artış, 30 başarılı ilçenin 22’sinin millet ittifakında olduğu sonucu paylaşıldı. 30 büyükşehir içinde beğeni oranı en yüksek 15 belediyenin 10’u CHP belediyeleri. (AVRASYA) Kanal kanal anlatılması gereken bu başarılar ve bu başarıları sağlayan projeler olmalı. Satılan Cumhuriyet yatırımları, ayaklar altına alınan değerlerimiz olmalı.
“İki Mustafa Kemal vardır. Biri fani olan Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal ben değil, bizdir. O, memleket için yeni fikir, yeni hayat ve yeni ülkü için uğraşan aydın zümredir. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Yaşaması ve muvaffak olması mukadder olan Mustafa Kemal odur”***

Bizler Atatürk’ün açtığı yolda, elbette CHP çatısı altında çocukları taciz edilen değil mutlu ve gülen, eşit bir ülke için tüm saldırılara göğüs gererek eğilmeden, bükülmeden çalışmaya devam edeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi tek sesli ve tekçi olmadığı gibi kimsenin güdümünde ve tekelinde de değildir.

*Pir Sultan Abdal
**Mart 2016 / Sosyal Demokrat Dergi – Zeynep Altıok Akatlı
***Gazi Mustafa Kemal Atatürk