Normatif siyaset risksizdir, kenarda durursunuz ve haklı çıkacağınız anı beklersiniz keyifli keyifli. Elinizde haklı çıkacağınızın garantisi olan iyi bir kuram varsa ve özellikle de bu Marksizm ise sonuç daha garantidir. İttifaklar dersiniz, küçük burjuva radikalizmi dersiniz ve beklersiniz haklılığın o büyük saatini.,Normatif derken neyi anlatmak istediğimi açmam gerekiyor. Öncelikle kastettiğim sadece kavramsal aygıt çerçevesinde bir olaya yaklaşmak. Örneğin özgürlüğün önemli olduğunu söylemek gibi. Evet normatif anlamda özgürlük önemlidir; ama bu normatifliğin ötesi, deneyim ve pratik içinde özgürlüğün nasıl yaşandığını, sınırlarını da görmeye çalışmaktır. Buradan çıkanlar ise normatifliğe halel getirmez. Ama norm deneyimin tümünü de kapsayamaz. Yani yaşantının bütün çeşitliliği gerilimleri kavrama sığamaz. Kavrama sığamayan koskocaman bir ‘artık’ ise siyasetin alanındadır. Spinoza’nın acımasız cümlesiyle söylersem: Köpek kavramı havlamaz! Siyaset öncelikle kafanıza uymayanlarla beraber siyaset yapmaktır. Önce norma uyan, jilet gibi biçimlendirilmiş “doğru” aktörler oluşturup, sonra onlarla beraber siyasal alanı düşünmek tamda normatif siyaset yapmak oluyor. Bütün bunları geçtiğimiz günlerde Sol Haber Portalı’nda yayınlanan  Aytek Soner Alpan’ın  “SYRİZA nedir?” başlıklı yazı dolayısıyla tekrar düşündüm.  Aleksis Çipras ve SYRİZA’nın yükselişi bizde ve dünyada elbette bir umut yarattı. Yaratmasa şaşardım zaten, 2009 Avrupa Sosyal Forumu’nda tanışma fırsatı yakaladığım, öğrenci ve sokak eylemlerinden gelmiş genç bir sosyalistin vitrinde olması ise ayrıca mutlu etmişti beni. Oysa Yunanistan’dan yazan Alpan’ın yazısını okuyunca vay be demekten kendimi alamadım. Karşımızda bir hainler koalisyonu varmış; boşa umutlanmışız. Neredeyse Yunanistan Komünist Partisi (KKE)’nin resmi ağzıyla yazıldığını gördüğümüz metin, PASOK’tan başlayıp, etkileyici bir Yunanistan solu dökümü yaptıktan sonra soruyu soruyor ve cevabı patlatıveriyordu: “İlk sorduğumuz soruya geri dönelim: SYRİZA nereden mi çıkmıştır? SYRİZA, düzen partileriyle hatta faşist partilerle bile yanyana durmayı içine sindirecek kadar komünizm düşmanı bir “sol” siyasi hattan çıkmıştır.” Masonları tanıyın tınısında yürüyen yazıdan işte böyle “haklı” bir cevap almış oluyoruz. Yunanistan’da son yıllarda devam eden isyanlar, neo liberal saldırı, halkın hoşnutsuzlukları, bu talepleri eklemleyen bir siyasi oluşum üzerine düşünmeye ne gerek var ki zaten. Yazarımız Yunanistan solunu gayet güzel analiz ederek, ittifakları arka arkaya sıralayarak, üstelik de KKE’nin %30 oy aldığı İkeria adasındaki SYRİZA’nın yaptığı yamuğu anlatarak hepimizi sosyalist “doğru” yere çekiveriyor. KKE hep haklı oluyor; biz de bunu görüyoruz. SYRİZA son seçimde 2. parti çıkıyor, faşist Altın Şafak yükseliyor, birinci parti ise neo liberal operasyonları iştahla uygulamaya hevesli merkez sağ bir parti oluyor. İşte normatif siyaset yapmanın en saf halini görüyoruz Aytek’in yazısında. Keşke her şey KKE’nin istediği gibi olsa, pırıl pırıl komünist gençler, saf sosyalistler, eğitimli Lenin yutmuş kadroların sayısı o kadar arsa keşke, seçimde 1. Parti çıkılsın ve devrim olsun. Öncelikle şunu bir kez daha vurgulayalım: Her sosyalist biliyor ki SYRİZA’dan sosyalist bir devrim olmaz. Ama aynı yapı içinde yaşadığımız şu krizli ortamda birçok rahatsızlığı bünyesine katmayı başarmış ve iktidar adayı  olmuş. Bunu görmek için Gramschi’de yutmak gerekmiyor. Siyaset kenarda durup, doğru kadrolarla doğru saptamalar yapmak değil, tamda SYRİZA’nın at koşturduğu berbat alana girip kirlenmek demektir. Yoksa Altın Şafak’ı aptal vahşi insanlar değil, bizim gibi normal insanlar yükseltir ve bu yükselişi seyrederken, SYRİZA’yı doğru saptamış KKE’de o kadar rahat ve sorumsuz olamaz. Son olarak şunu söyleyeyim daha net olsun: sosyalist siyaset iyi bir bürokrasi ya da bakanlık analizi yapmak değil, aynı zamanda o bürokrasinin ve bakanlık kadrolarının içinde yer alma mücadelesidir de. Yoksa elde kitaplarla normatif ve normal bir sosyalist olarak "dışarda" ve haklı olarak yolumuza devam ederiz.