Ben, herkes ve her şey bağlamında

BEKİR DADIR

Son dönemde yazılan şiire baktığımız zaman -özellikle son beş yıla- şiirimize giren sözcükler birbirinin benzeri olmaya başladı. Özellikle son dönemde okuduğum şiirlerde bunlar dikkat çekici. “el, bilek, ağız, yüz, alın, kol, omuz, parmak, kasık, saç, esmerlik, sarışınlık” bunlardan sadece birkaçı. Örnek olarak aldığım yukarıdaki sözcüklere bakınca genelliklede insan uzuvları hep. Bunları özellikle almadım, son okudum beş şiir kitabını önüme alıp söyle göz ucuyla baktığımda bunlar karşıma çıktı. Her dönem şiirde kendi sözcüklerini yaratır hiç kuşkusuz. Sanırım günümüzün de yarattığı -ya da sıkça kullandığı demeliyim- sözcükler bunlar.

İnsan uzuvlarının şiire bu kadar sirayet etmesinin de bir anlamı, açıklaması vardır diye düşünüyorum. İnsan her noktada olduğu gibi şiirde de kendine dönme dönemi yaşıyor. İçine, evine, odasına, benliğine ve bilincine kapanan insan haliyle sözcüklerini de hep bunun üzerinden seçiyor ya da bilinçsiz olarak yaşam ona seçtiriyor bunu. Ben öznesi üzerinden etrafa bakmaya, yorumlamaya, anlamaya çalışıyor insan. Bunu da “ben” dışındaki her şeyi ve herkesi dışarıda tutarak yapıyor. Yanına yaklaştırmıyor, onların ve o şeylerin de ben’inin karşısında görüyor ya da direkt olarak karşısında görme çemberin içine giriyor.
Haliyle bütün bunların şiirdeki karşılığı da biraz daha şiirin bütününde bir anlam oluşturmaktansa şiirde dizenin öne çıkmasını sağlıyor. “Dize Şairi” kullanımı ya da adlandırması son dönemde yine yayın hayatımıza girmiş durumda. Ben ve onlar(şeyler) babında yazılan şiirler genellikle de bu bahsettiğim dize şairini ortaya çıkaran etmenlerden oluyor.

Şiirin bütüncül anlamı ya da anlatımı biraz daha eskide kalmış olabilir. Yani eski şiir ve yeni şiir gibi pek sağlıklı olmayan bir ayrım yapacak olursak eski şiirin bütüncül bir anlam ya da anlatımı olduğunu, yeni şiirin ise daha çok dizeler üstüne kurulu bir anlamı ya da anlatımı olduğunu söyleyebiliriz.

ben-herkes-ve-her-sey-baglaminda-878478-1.

Yusuf Araf’ın Evlerde Unutulan Yüzüm şiir kitabı iki bölümden oluşuyor. “Evlerde” ve “Unutulan Yüzüm” kitap İşaret Kuşağı’ndan Mart 2021’de çıktı. “Evlerde bölümünde hem içinde bulunduğum toplumun ve aile yapısının, coğrafyanın ve benliğimde oluşturduğu etkiyi açığa çıkarmak hem de bu açığın bende yarattığı hasar kaydını oluştururken o yapıdan sıyrılma isteğini açıklamak derdindeydim” (Parşömen Fanzin, Yusuf Araf, Evlerde Unutulan Yüzüm Hakkında Söyleşi, Fatma Yeşil) Araf’ın değindiği nokta az önce, yukarıda değindiğim noktaların yansıması niteliğinde. Ben ve o ben’in karşısında olan her şey ve herkesle kurduğu ilişkinin bir yansıması Evlerde Unutulan Yüzüm’ün ilk kısmı Evlerde. Birkaç örnek vermekte de yarar var:

“hep bende olmayanın yankısına ev oldu boynum / kederime yardımda bulundum / sırtımı dönüp kovdum geçmişimi zihnimden / yüzümden evvel / bıçaklarımın konuşulması Pazar yerlerinde / bundandır” sf.8

“evden erkil çıkıyorum / eve dönüyorum kirimi temizlemiş yüzlerce anne / sıktığım toprağın iniltisi çıkıyor yanaklarımdan / yürüdüğüm rüzgârın kuşkusu saçlarımda / neden! muhatap aramakta usta sözlerim / gecenin köründe nöbetçi eczane bulmakta acemiyim” sf. 11

“annem kendiyle aklı, babamla göynü arasında perişan / su dinlemeye devam ediyorum / fısıldıyorum kimse duymasın diye kahrımı odamda” sf. 13

“Unutulan Yüzüm bölümü kendimi o yapıdan sıyırdığım alandı… Kişinin yeni bir beni ortaya çıkarması ve bunu yaparken de dışarısı ile karşı karşıya kalması” (Parşömen Fanzin, Yusuf Araf, Evlerde Unutulan Yüzüm Hakkında Söyleşi, Fatma Yeşil)
Yine Araf’ın değindiği, yani ben’in dışarıyla karşı karşıya kalması az önce sözünü ettiğim günümüz şiirinde sıkça görülen bir durum. Bu da yine tekrar etmiş olacağım ama bütüncül bir şiir anlamı ya da anlatımından çok, şiirin dizeler üstüne kurulu anlamını ya da anlatımını ortaya çıkarıyor.

Araf’ın kitabında sık sık mahalle ağabeyi ya da mahalle büyüğü dediğimiz kişinin de sesine sıkça rastlarız. Şiirde çok sık denk gelmediğimiz, en son küçük İskender ile son bulan bir anlatımı da şiirine ve şiirin diline eklemiş Araf.

“yetmişinde bir amcayı izlerken geçen süre / beni güleç bir surattan emekliye ayırdı / senin için kuyruğuna girdiğim çiçekçi dükkânları / gül almadım diye arkamdan söven çingenelerin ağzından alıyor hıncını” sf.7

“çünkü çocuklar gülmüyor burada komiserim / epeydir çıkmıyor şehrimin gamzeleri” sf.10

“dut bahçesinde yalın ayak dolaşan / üstü çıplak, kolları esmer arkadaşlarımın sırtlarını / sonraları morarmış bir şekilde görünce anlamalıydım / metropellerin bir cinayet mahalli olduğunu” sf.19

Evlerde Unutulan Yüzüm için ve yine son dönemde okuduğum şiir kitaplarında sıkça denk geldiğim bir noktayı daha ele almakta yarar var. Düzyazı ve şiir ayrımının sınırı uzun süredir kalkmış durumda. Düzyazı biçiminde şiirlerin, şiir biçiminde düzyazıların olduğunu biliyoruz. Değinmek istediğim ise bu değil. Son dönem çıkan şiir kitaplarında, dergilerde yayımlanan şiirlerin birçoğunda bir cümle ile anlatılacak, verilecek duygunun birkaç dizeye bölünerek, cümleler kırılarak şiir yapıldığı sıkça karşımıza çıkıyor. Bunu eleştirel bir gözle ele almak istemiyorum, benim için ve eminim birçok şiir okuru için farklı bir yazım, anlatım şekli bu. Yine Evlerde Unutulan Yüzüm’den örnek vermekte yarar var:

“bilmiyorlar ki neşemi / çocuk odası ile oturma odasının yerini / her kış değiştiren annem gibi / değiştirdim kahırla / bilmiyorlar haklıyken babamdan yediğim tokadın bile / bu kadar koymadığını / ağrıma gider gibi iğneli sözler kullanan / bir ahbaba büründüğünü sevgilimin” sf.47

Evlerde Unutulan Yüzüm’le Yusuf Araf, “Ben, herkes ve her şey” bağlamında okunulabilen iyi bir iş çıkarmış.