Sevildiğimi

Sevildiğimi düşündüğüm bir toplulukta, ağır eleştirilere maruz kalınca anlamıştım, kendimizle ilgili yargılarımız fazlasıyla iyimser, dolayısıyla yanıltıcı. Tabii, düşünmeden de edemedim, benim sevildiğime dair yanlış yargımda, beni eleştirenlerin de payı olduğunu... Doğrusu o güne kadar pek hissettirmemişlerdi. Belki de zamanını beklediler, bilmiyorum. Ama dersimi almışım; hiçbirimiz kendi sandığımız gibi değiliz aslında.

'Ben nasıl biriyim' sorusunu kendimize sorduğumuzda, eğer özel bir ruh hali içinde değilsek, sözgelimi kaybetmiş, yalnız, bıkkın vb, galiba kendimizden razı olma hali daha çok öne çıkıyor. Bu 'kendine yontma' tavrı, bir sorunla karşılaştığımızda iyice belirginleşiyor. Sorunun nedenlerini genellikle dı-şarda aramak gibi...

Özellikle gençken, daha bir kendinden emin oluyor insan, hatalarını daha az görüyor. Çok azımız, sınıfta çakmış olmayı kendi tembelliğine bağlardı. Bilirsiniz, hep "ya kimyacı ya tarihçi takar!"

Tabii ki sadece bu değil. Sayısız örnek verilebilir. Muhtemelen bu gazetenin okurlarından çoğu, gençliğinde ahbap-çavuş ilişkilerini siyasi yükümlülüklerin dayattığı ilişkilere yeğ tutardı ama kendi devrimciliğinden de kuşku duymazdı, tıpkı bu satırların yazarı gibi... (Yeri gelmişken... Tam da bu konuda hâlâ bazı soru işaretlerim olduğunu belirtmeliyim. İnsan, çaresiz kaldığında yoldaşının adını 'ötüyor' ama yakın arkadaşını veremiyor. Belki de yoldaşlık ilişkilerinin yeterince ahbap-çavuşlaştırılamamasındaydı sorun. Evet, bu başka bir yazının konusu, geçelim.)

•••

Yıllar geçtikçe durum biraz değişiyor. Birincisi, malum soruyu ('ben nasıl biriyim') daha az soruyorsunuz. İkincisi, sormak zorunda kaldığınızda, ortaya çıkan tablonun nahoşluğu sizi eskisi kadar yıpratmıyor; çünkü, insan zamanla kendisine karşı daha bağışlayıcı oluyor. Bunda muhtemelen önünüzdeki yılların geride kalanlardan daha az olacağı bilgisinin payı var. Hani, "ahir ömrümde kendime bu kadar yüklenmem doğru değil" duygusu...

Bunlar bir yana, 'önemli' biri olma duygunuz köreliyor. Şöyle de diyebiliriz... Gençlik yıllarında daha fütursuzca omuzladığınız 'büyük iddialarınız'la aranızda giderek büyüyen bir mesafe ortaya çıkıyor. Burada sözünü ettiğim şey sadece 'siyasi iddialar' değil. Örneğin fizik bilimine katkı yapacak bir şeylere imza atmak da 'büyük iddia'dır, kalecilerin korkulu rüyası amansız bir forvet olmak da... Lakin, iş 'siyasi iddialar' bahsine geldiğinde, kendi hayatımızla ilgili daha 'mutedil' bir alana çekilmeyi/çekilmiş olduğumuzu kabullenmek, büyük bir şair, hekim, gazeteci vb olamadığımız gerçeğini sindirmek kadar kolay olmuyor.

Sanırım, herkes kabul edecektir; bizim kuşağın hayata büyük iddialarla giriştiğini... Eh, dünyayı değiştirmekten söz ediyoruz, az şey değil. İşlerin beklendiği gibi gitmediği de herkesin aşikarı.

Dünyanın 'kolayca' değiştirilemeyeceğini anlamamız hızlı ve acılı olduğundan, galiba bazı travmaları da beraberinde getirdi.

Bunlardan en ağırı, dünyanın 'asla' değiştirilemeyeceği duygusuydu. Bu durumda olanlar için (maalesef büyük bir çoğunluğu oluşturuyorlar) yapacak bir şey yok, dolayısıyla bir kenara bırakabiliriz.

Öte yandan, dünyanın değiştirilmesi gerektiğini, lakin bunun sanıldığı kadar kolay ve çabuk olmayacağını idrak edenler için de başka bir sorun vardı: İddia aşağı-yukarı aynı iddia, ama ben eski ben değilimki!

İddianın cesametiyle hayatımızın büyük hamlelere cüret etmekten giderek uzaklaşan hali, genellikle yazının başlığındaki soruyu kendimize daha az sormamıza, sorduğumuzda da "kimyacı bana taktı" kabilinden dışsal cevaplar üretme kolaycılığına yol açıyor.

•••

 Başa dönersek... Sorun, kendi gerçekliğimizle iyi-kötü yüzleştiğimizde, galiba bunu bir drama dönüştürmemekte. Önemli işler yapan, hani yaygın deyimiyle çığır açan insanların sayısı, tanım gereği azdır. Diğerleri, yani bizim gibi 'normal' insanlar ise asıl büyük kalabalığı oluşturur. Tarihin yazılma biçimi itibarıyla, her ne kadar önemli insanların gölgesinde kalsalar da, esasen dünya onların küçük küçük ama zamanla birikip büyüyen çabalarıyla değişiyor. En azından şimdiye kadar öyle oldu. Tabii hem zor hem de uzun bir sürede.