Kendimi bildim bileli solcu geçiniyorum ya, biri “sağcılaştın” derse ağırıma gidiyor. Allah, Kılıçdaroğlu’na kolaylık versin; öncesi de var ama, Ekmeleddin vakasından beri, şimdi de belediye başkan adayları nedeniyle “sağa kaydı” diyen diyene. Umarım evde rahattır; çünkü hane halkından biri bunu deyince pek dokunuyor insana. Bizim ufak oğlan, dün, arabanın arkasından öne seslenerek, “Anne, babamda sağcılaşma […]

Kendimi bildim bileli solcu geçiniyorum ya, biri “sağcılaştın” derse ağırıma gidiyor.

Allah, Kılıçdaroğlu’na kolaylık versin; öncesi de var ama, Ekmeleddin vakasından beri, şimdi de belediye başkan adayları nedeniyle “sağa kaydı” diyen diyene.

Umarım evde rahattır; çünkü hane halkından biri bunu deyince pek dokunuyor insana.

Bizim ufak oğlan, dün, arabanın arkasından öne seslenerek, “Anne, babamda sağcılaşma eğilimleri hissediyorum” dedi. Ufak dedim ama böyle laflar edecek kadar büyümüş sıpa!

Aynı evin içinde sizi sürekli gözleyen biri, bunu diyorsa, durup düşünmek lazım. Ben de durdum düşünüyorum. Bu çocuk bunu bana neden dedi?

Geçen gün, Ahmet Özal’la yemek yiyip, seçimden ve geçimden söz ettik, babası ile ilgili anekdotlar anlattı, bazılarını yazmama da izin verdi.

Turgut Özal’ı çok kızdıran bir gazeteci olduğumu biliyorum. İspanyol Haber Ajansı için, İspanyolca konuşulan her ülkede yayımlanacak diyerek, yalvar yakar bir röportaj almıştım. O uzun röportaj yurtdışında hiçbir yerde yayınlanmadı. Ben de tuttum; “Özal: Komünizm Sömürüye İsyandı” manşetiyle zamanın mimli dergisi 2000’e Doğru’da kapak yaptım.

Bunu yeni Türkiye’de yapsam neler olurdu düşünün!

Ben Özal’lı sürekli eleştiren mimli bir solcu, dergi mimli bir dergi, orada “Özal, komünizm sömürüye isyandı dedi” diye yazıyoruz!

Kızdığını etrafından biliyorum, ama Özal’dan en küçük bir ima bile duymadım. Tersine, “sakıncalı” diye pasaport verilmeyen benim, pasaport alabilmem için çok uğraştı. “Kaya, hallet şu çocuğun pasaport içini” diye talimatlar verdi Kaya Toperi’ye.

Ahmet Özal, evladı olarak muhalefetin ağır saldırılarına dayanamayıp bir gün “Baba, neden cevap vermiyorsun?” demiş. O da, oğlunu karşısına alıp, anlatmış: “Tabiatın bir dengesi vardır. O denge bozulursa felaket olur. Siyaset de böyle. Sol sağı dengelemeli. Biz zaten fazlasıyla güçlüyüz. İktidar muhalefet dengesi olmazsa memleket için de felaket olur. Sen cevap ver diyorsun ama ben solun biraz daha güçlü olmasını istiyorum.

Malum, memleketin dört bir yanından bir derdi olan, evlenmek isteyen dahil, başbakana, cumhurbaşkanına ulaşmaya çalışır. Özal’a da böyle çok başvuru oluyor. Çankaya Köşkü’nde, gece geç saatlerde, Özal onları geri aratırmış.

Bir gece, saat 01.00 falan, arayanlar listesini alıp doğrudan kendi aramaya başlar. Sivas’tan Mahmut Ağa’nın telefonunu çevirir, uykulu açılan telefona “Ben Özal” der. Karşıdaki “S..tir lan” deyip kapatır telefonu. Sonra kapısına vali, emniyet müdürü gider; “Cumhurbaşkanı seninle görüşmek istiyor, telefonu kapatmışsın” diye. Siz düşünün adamın halini, bugün olsa ne olacağını!

Adamcağız bağlanır; “Bana neden sövdün?” der Özal. Karşı taraf donmuş, ses yok. “Hadi hadi” der, “Aslında bana sövmedin, biri dalga geçiyor sandın. Derdin ne, söyle.

Kendisini en ağır eleştiren karikatüristlerden, karikatürlerin orijinalini imzalatıp aldığını duymuşsunuzdur. Korumaları atlatıp arabayla dolaşmayı sevdiğini de…

Bir gün, iki oğlunu alır, üçü dolaşmaya çıkarlar. Trafik kontrolüne yakalanınca, bir telaş başlar, Başbakan Özal’da; ceplerini kurcalayıp, ehliyet aramaya başlar. Küçük oğlu Efe, “Merak etme, baba. Beni tanırlar” der. Ehliyeti uzatırken polis kim olduğunu görünce, esas duruşa geçip, “Emredersiniz, Sayın Başbakanım” diye bağırır. “Sus evladım” der Özal, “Bağırma. Cezamız varsa, yaz da gidelim.” 

Ben eski Türkiye’nin sağcı liderleri ile yenileri karşılaştırıp, nereden nereye geldiğimizi göstermek için bunları anlatıyorum, bizim oğlan da Özal güzellemesi sayıp “Babam sağcılaştı” diyor.

Ne yapayım; durdum kendimi tartıyorum, kim bilir…

NOT: Eksikliğini her gün hissettiğimiz Hrant’ı, özlemle anıyorum.