Belki kaptan köşkü uzun süredir işgal altında diye kendimize bir kaptan yetiştiremedik ama hepimiz doğuştan gemiciyiz, her birimiz ayrı ayrı ne fırtınalar atlattık. Evelallah üstesinden geliriz bu tufanın

Benden sonrası tufan

SELİM MARTİN - Ölüler Ülkesi Yazıları V

Bir ibret yazısı yazayım dedim, ibret almayan kalmasın dedim, bu kadar çabuk etki edeceğini ben bile düşünemedim. Suçu saz çalmak olan arkadaşı yazacaktım ama bir baktım herkes ibretini almış, ölüler ülkemiz kaynıyor ha kaynıyor. Gök yarılmış, sağanak, tipi, tsunami, hortum, ne ararsan var. Diyorlar ki tanrılar bize çok kızmış, hepimizi de cezalandıracaklarmış. E biz de boş durmayalım, bu tufandan nasıl çıkacağız, yeniden yaşamı nasıl kuracağız, onu anlatalım. Saz üstadımız kusura bakma seni biraz bekleteceğiz, ama sözümüz söz seni de gemiye almadan hiçbir yere gitmeyeceğiz.

“Her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıkların yüzünden yaşamaya karşı, ne bir sevgi, ne de bir sevgisizlik işareti olmadan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı arasına sanki bir mezara girermiş gibi giren, gecelerini bir sıkıntı yorganının altında yalnız ya da yanındaki yabancı gövdeyle geçiren; bütün ölü kentlerin, ölü doğmuş çocukları! Size bu ölü yaşamı hazırlayan egemen sınıfın varlığıdır ve bu acımasız oyunun varlığı siz izin verdiğiniz sürece sürecektir” der Maksim Gorki. Bu acımasız oyunu bozmak için bir kulağınız Gorki’de kalsın, diğer kulağınızı bana verin, gözlerinizi de dört açın. Açtınız mı? Hah şimdi sizi büyük dedelerinizle tanıştıracağım.

Tufan öyküsünü eminim hepiniz bilirsiniz. Bu öyküden, tek tanrılı dinlerde Hz. Nuh; yaşamı yeniden kuran peygamberin adı ile bahsedilir. Yani Hz. Adem’den sonra insanlığın ikinci atası, en meşhur büyük dedeniz. Ya Sümerliler’de Ziusudra desem? Babil’de Utnapiştim, Mısır’da Naunet, Hindu’larda Manu, Çin’de Nuwa, Helen’de Deukalion vardı desem? Bunların hepsinin tufandan kurtulmak için gemi yaptığını söylesem ne dersiniz? Bayramı geçtik ama şimdi hepsini tek tek ziyaret edelim, ellerini öpelim, kendi tufanımızdan kurtulmak için yapacağımız gemiyi onların sözleri, tecrübeleri ile inşa edelim.

Tek tanrılı dinlerde rivayet odur ki, tanrı; insanların kötülüğünden, inançsızlığından, ahlaki çöküşünden dolayı sinirlenmiş ve insanlığı yok etmek adına büyük bir tufan göndermiştir. Bak suçlu biz olduk gene. Halbuki üçünü kenarda bırakıp eski ve sayıca daha kalabalık söylencelere bakarsak görürüz gerçeği. Esasında tanrılar arasında çıkan bir anlaşmazlık sebep olur tufana, her zamanki gibi muktedirler birbirlerine kızar, hınçlarını da insanoğlundan çıkarırlar. Fakat hemen her öyküde hem insandan yana olan bir ulu hem de bu cezayı hak etmeyen adil, dürüst bir insan kahraman vardır mutlaka. Gizlice haber verirler tufanın geleceğini kahramanımıza, o da oturup kocaman bir gemi yapmaya başlar. Sular yükselmeden bitirir gemisini ve içini yaşamı sürdürmek için çeşitli şeyler ile doldurmaya başlar.

İşte bütün dedelerimizin asırlarca çektiği en büyük iki sıkıntıya geldik; ilki gemiye alınacakları belirlemek, ikincisi insanın neslini devam ettirebilmek. Hepsi ayrı zamanlarda tek başlarına karar vermişler ya ortalık bence bundan karışmış. Kimi çoluk çocuk, hısım akraba doldururken gemiye, diğeri yok devekuşu başını toprağa gömüyor, başı gözükmüyor olmaz demiş, öbürü e bu maymunun kıçı açık asıl bu olmaz demiş, bir diğeri kurtlar sürü halinde geziyor daha birey olamamışlar valla ben bunlarla aynı gemiye binmem diye kıyamet koparmış, bir başkası yok bu sincap çok küçük ne işe yarar boş ver almayalım demiş, velhasıl olay buralara kadar gelmiş. Biz öyle yapmayacağız değil mi sevgili okuyucu? Arkamızdan sel gelirken dışarda kimseyi, hiçbir şeyi bırakmayacağız.

Büyük ve sağlam bir gemi inşa etmeli önce. Hem ambarı ve mutfağı hem de dümeni ve yelkeni doğru yere koymalı. Hiç karanlık yeri kalmamalı ama dengesi de iyi ayarlanmalı. Güverte dedin mi hepimizi alacak, kamaraları ferah, makine dairesi gıcır gıcır, karinası çelik gibi, bordası yakışıklı olmalı. Başta sintinesi olmak üzere her bir yeri pırıl pırıl temiz olmalı.

Haydi binelim içine. Yanınızda ne değişik şeyler getirdiniz kim bilir? İlkin sevgisini, saygısını, emeğini, bilgisini ve tecrübesini çıkartıp yığsın herkes ortaya. Acısı farklı ama acı çekmesi ortak olanlar bu başa, bunca zaman sizleri unuttum diyenler ile bunca zaman sizleri üzdüm diyenler yan yana otursun. Sıcaktan bunalanlar ile soğuktan tir tir titreyenler sarılsın birbirlerine. Yalnızlar kalabalık ailelere, kalabalığın gücüne sahipler de azınlıkta kalanlara iyice yanaşsın. Aynı dili konuşmayanların çocukları orta yere yerleşsin hemen, onların görevi çok, hem birbirlerine dil öğretecekler hem de yeni, ortak bir dil üretecekler. Sanatçılar ve tasarımcılar hiç oturmadan gemimizi ve ruhumuzu güzelleştirmeye başlasınlar hemen. Yaşlı veya yorgun, dinç veya genç fark etmez, herkes birbirinin engelini kaldırsın ortadan. Çok gezip çok görenler, küçük dünyasından bir kere bile dışarı çıkamamış olanların elinden tutup götürsün lombozlara veya küpeşteye ve anlatsınlar bu güzel dünyanın nasıl olup da sel altında kalmasına göz yumduğumuzu. Öğretmenlerin işi zor bu karma sınıfta, ama hemen geçmeliler ki kara tahtanın başına, eksiğimiz fazlamız olmasın birbirimizden.

Belki kaptan köşkü uzun süredir işgal altında diye kendimize bir kaptan yetiştiremedik ama hepimiz doğuştan gemiciyiz, her birimiz ayrı ayrı ne fırtınalar atlattık. Evelallah üstesinden geliriz bu tufanın. Bak sular yükseliyor, gemimiz harekete geçti. Viya Böyle!